Leyla İPEKCİ

Aynı duanın içinde
29.10.2011
2521

 -Kutsal topraklara yolculuğum nasipse bir iki gün içinde başlamak üzere. Beni uğurlamak için dizilen kitaplardan bir tanesi var elimde. 'Kelimeler ve Kader'. Yazarı Esra Yalazan. Eski dostum.

 

Yeni dostum. Hayatını okuyarak güzelleştiren, okuduklarını yazarak anlamlandıran, yazdıklarını okurun gözüne sokmadan paylaşan, paylaştıklarının karşılığında bir beklentisi olmayan, yalnızca okurla çoğalmak isteyen bir yazar.

Dünyanın zulmüne kelime terkipleriyle direnen bu yazar, benim en sevdiğim romancılardan, şairlerden bahsediyor denemelerinde. Kitaplarının analizini yapmıyor, daha ziyade o kitapları yazdıran kaderlerinde geziniyor yazarların. Onların ayak izine kendi gölgesini düşürerek...

Her şeyi geride bırakarak, hesapları kapatarak, helalleşerek çıkacağım bu yolculuğa manen hazırlanırken çıkageldi bu kitap. Kaderin kelimeler olmadan yazılamaması gibi, bu kitaptaki denemeler de içinde Bachmann'dan, Celan'dan, Tanpınar'dan, Ş. Hisar'dan ve daha nicelerinden yansıyan ruh olmasa yazılamazdı sanki. Kitaptan rastgele çevirdiğim bir sayfa, edebiyatın çok sesli imkânlarıyla mucizevî mecazlara yolladı beni:

"Sığındığım ev bugünlerde kimsesiz. Çatı katındaki küçük pencerenin demir parmaklıkları arasından kurşuni gökyüzüne bakakalıyorum. Ya da kunt kütüphanenin önünde dikilip hiç tanımadığım bir yazarla tanışmayı bekliyorum. Gözüm daha ziyade okunmaktan yıpranmış kitapların sırtında. Bazen üst üste yığılmış odunlardan büyük bir parça seçip içinden tutuşan narlar gibi harlanan korların üzerine atıveriyorum. Kuru bir ağaç, belinden kırılıp toprağa devrildiğinde insan dünyanın da orta yerinden çatlayacağını zanneder ya, onun gibi tok bir ses işitiliyor. Sonrası hiç bitmeyecek hayalî bir mutluluk anı gibi hissedilen uysal, çıtırtılı bir sessizlik. Ateşin sıcağıyla gevşemiş ahşabın üzerine mücadeleden uzun zaman önce vazgeçmiş yorgun kaplan gibi uzanıyorum. Huzursuz düşünceler de usulca ateşe karışıyor..."

Gözlerimi kaldırıp uzaklara daldım. Esra'nın sığındığı kimsesiz evi metaforik olarak hepimizin evine, yeryüzündeki ilk ev olan Kâbe'ye benzettim. Hayatımda bir 'şey'e bakmanın ibadet olduğunu Kâbe'yi ilk kez gördüğümde hissetmiştim. Her şey hareket halindeydi. Atomlar, gökadalar, gezegenler, elektronlar, hücreler, tohumlar, tavaf eden bizler... Yalnızca Kâbe duruyordu. Müthiş bir temsildi bu.

Kutsal topraklara gidecek olmanın özlem ve arzusuyla varlıkları bitiştirmeye, bitiştirdiklerimi bütünlemeye ve birlemeye mi başlamıştım... Kaderin kelimeler olmaksızın yazılamayacağının sezgisiyle, 'Kelimeler ve Kader'in de okuruna çok katmanlı bir temsil imkânı sunduğunu fark etmiştim çünkü. Bazılarını hiç bilmediğim yazarların dünyasından yeni kelime terkipleri devşiriyor, harflerimizi bitiştiriyordu anlam katmanlarını kuşanarak. Kıyımlardan kıyam çıkarıyordu, devirdikçe ben sayfalarını. Edebiyatın gücü! Ve bu dahi varlıkların Kâbe'sinden ayrı değildi ki.

Bugün hepimizi kuşatan bir yıkım yaşanıyor. Burada ve uzakta, dünyanın dört bir yanında. Savaş, şiddet, katliamlar, terör, deprem... İçimizde büyütüp çoğalttığımız, dışımızda ise hiç hız kesmeyen zulmün, nefsimizin putlarını tanıyıp yıkmaya gidecek olan bizler için ayrı bir 'tema' olmadığına inanıyorum. İnsanlığın zamansız ve mekânsız hikâyesinin, aynı anın, aynı yakarışın içinde hepsi.

Kıyımın ve yıkımın ortasında, dünyaya söyleyeceğimiz sözleri bulabilmek için dua etmeliydim o halde. Hakikatin ruhunu hep birlikte diriltebilmeyi, evrensel yüzümüzle buluşmayı, varlıkla bütünleşebilmeyi dileyerek. Açtım rastgele bir sayfa daha. En sevdiğim şairlerden 'Tanrı'yı arayan Rilke'yi yazmış Esra. Evet. Herkes arıyor. Sonra en sevdiğim ressamlardan Balthus'u da. Esra ile isimlerimizin kaderi gibi yazma serüvenimiz de çakışıyor zaman zaman. Ben de yazmıştım Rilke'yi, Balthus'u diye geçiriyorum içimden; kendi kaderine boyun eğen kelimelerimle... Farklı yollardan yaptığımız aslında aynı yolculuk.

Derken Rilke'den yaptığı alıntıya bakakalıyorum Esra'nın. Müthiş bir buluşma daha: "Melekse, buyururcasına gösteriyordu/ levhasında yazılmış olanı yalvarana/ gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku/ Okudu o da: öyle ki melek hayrandı/ Çoktan okumuş denirdi artık ona,/ yapabilendi o, kulak veren ve yapandı."

Esra'nın kelimelerinin kaderinden bana doğru yankılanan, Rilke'nin anlattığı Muhammed (sas)'e gelen ilk vahiydi. Uğurlanmak için ne güzel bir kavuşma daha! Esra'nın kaderi için kelimelerimi duaya dönüştüreceğim. Her canlının Kâbe'si var. Ve her biri, hepimiz, aynı duanın içindeyiz. Kesintisiz olarak. www.twitter.com / Leyla_Ipekci

 

[email protected]  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar