Mithat SANCAR
Geçtiğimiz haftanın birkaç gününü Almanya’nın güneyinde, Bavyera Eyaleti’nin önemli merkezlerinde geçirdim. Münih, Augsburg ve Nürnberg’te panellere katıldım, konferanslar verdim. Davet, Alman Yeşiller Partisi’nden gelmişti. Amaç, 25 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi Türkiye’deki gelişmeleri ve AB – Türkiye ilişkilerinin güncel durumunu masaya yatırmaktı. Avrupa Parlamentosu seçimleri dolayısıyla, bu iki konu doğal olarak iç içe geçmiş durumda.
Almanya’dan Türkiye’ye bakıldığında, en fazla sorulan soru, Erdoğan ve AKP yönetiminde Türkiye’nin nereye gitmekte olduğu. Gezi olaylarından beri, Erdoğan’ın belirgin bir şekilde otoriterleştiği ve AKP hükümetinin giderek daha keyfi bir yönetim sergilediği yargısı Alman kamuoyunun kahir ekseriyetinde yerleşmiş görünüyor. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde polisin sergilediği acımasız ve kesintisiz şiddet, başta sosyal medya yasakları olmak üzere düşünce ve basın özgürlüğüne yönelik baskılar, hükümetin yargıya müdahaleleri, Erdoğan’ın tehditkâr tavırları, üzerinde en çok durulan meseleler.
Kamuoyunun demokrat kesimleri, bu gelişmeleri hem öfkeyle karışık bir kaygıyla izliyorlar, hem de bir ikilem yaşıyorlar. Mesela Türkiye’nin AB üyeliğini başından beri destekleyen Yeşiller, hükümetin icraatını ve Erdoğan’ın tutumunu net ve sert bir şekilde eleştiriyorlar. Ancak, merkez ve aşırı sağın, bunları Türkiye’ye yönelik kategorik dışlayıcı politikalara malzeme etmesinden de rahatsızlık duyuyorlar. Bu atmosferde, Türkiye’nin AB üyeliğini savunmakta zorlanıyorlar.
Almanya’nın ve AB’nin en önemli siyasal odağı olan merkez sağ partiler, CDU ve CSU, Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasından yana olduklarını ve tam üyelik hedefinden artık vazgeçilmesi gerektiğini açıkça belirtiyorlar. Bunu yaparken de, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları gibi “Avrupa değerleri”nin dışında yer aldığı gerekçesini kullanıyorlar. Aynı partilerin, başka şartlarda “Avrupa değerleri”ni özcü/kültürcü anlamda kullandıkları bilindiği için, “demokrasi ve insan hakları” vurgusu, haklı olarak inandırıcı bulunmuyor. Lakin Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sicilinin sürekli kötüleştiği gerçeği, demokrat çevrelerin sıkışmasına yol açıyor.
Aslında bu mesele yeni değil. Türkiye’nin tam üyelik süreci başladığından bu yana farklı tonlarda ve görünümlerde hep karşımıza çıkan bu “sıkışma”yı aşmak için yeni keşiflere de ihtiyaç yok. Kısaca, “eleştirel destek” diye formüle edilen bir yaklaşım var zaten. Yani üyelik sürecine ve hedefine destek, hükümete eleştiri ve basınç.
Bu yaklaşım, AB’ye ve üyelik sürecine demokrasi ve özgürlükler penceresinden bakmayı öneriyor ya da gerektiriyor. Özeti şu: Avrupa’yı sermayenin sınırsız sömürü alanı ve aracı değil, halkların ortak mekanı olarak tasavvur etmek, AB’yi de bürokrasinin hakimiyetindeki kurumlar toplamı değil, özgürlükçü değerlerin ve demokratik yönetimin geliştirileceği bir imkân olarak savunmak.
Ne var ki, birkaç yıl öncesine kadar çok daha güçlü bir sese sahip olan bu yaklaşım, AB içindeki krizler ve çeşitli Avrupa ülkelerindeki gelişmeler yüzünden, ciddi anlamda zemin kaybediyor. Aşırı ve popülist sağ, başta Fransa, Hollanda, Avusturya ve Macaristan olmak üzere AB üyesi birçok ülkede bariz bir yükseliş içinde. Bu durum, Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi, demokrat çevrelerde büyük endişe yaratıyor. Bizatihi AB’ye karşı olduklarını açık açık dile getiren ve kendi ülkelerinde yabancı / göçmen karşıtı politikaları savunan bu akımların seçimlerde başarı kazanacakları neredeyse kesin gibi. Bunun hem Avrupa, hem Türkiye üzerinde ve hatta dünya çapında önemli sonuçları olacağını öngörmek zor değil.
Uzun sözün kıssası: Gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de, demokrasi ve özgürlük mücadelesi, kritik imtihanlar kavşağında bulunuyor. Bu imtihanlar, önümüzdeki uzun yılların siyasal panoramasını derinden etkileyecektir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları

















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2015
22.03.2015
12.02.2015
5.02.2015
27.01.2015
20.01.2015
13.01.2015
6.01.2015
29.12.2014
23.12.2014