Perihan MAĞDEN

Perihan MAĞDEN
Perihan MAĞDEN
Nokta Tüm Yazıları
3 KADIN TÜRKİYE ya da bana eğitmenini söyle sana kim olmadığını söyleyeyim
20.11.2011
6622

 “O Ses Türkiye” diye bir yarışma var Show ekranlarında. Katılan yarışmacılar –ki, öyle şahane şarkıcılar var ki aralarında; inanamıyor insan harbiden– kendilerini seçmiş olan ünlüler arasında birini tercih ediyorlar onları (bu yarışmayı kazanmak için) eğitsinler diye.

İşte, kızımla seyrederken her seferinde soluk soluğa/ nerdeyse çığlık çığlığa kalıyoruz bazı yarışmacılar Hülya Avşar’ı seçtikçe.

Kimi “pseudo” entellerin “O bir sinema hayvanıdır” vesaire üfürmelerinin aksine, dönerci çırağı gibi rol kestiği filmlerinin sonu gelince, ya da ününün/ güzelliğinin doruğundayken de sahnelerde para kesmeye, pardon şarkı söylemeye, başladı H. Avşar.

Hakikaten çok “limited” bir sesi ve “zero” eğitimi olduğu halde güzel ve cilveli bir kadın olduğu için, popo sallayıp kollarını havaya kaldırarak koltukaltlarını habire gösterdiği için (subliminal mesaj gönderme), matrak şarkılar seçip bunu kendine has enerjisiyle söylediği için–

Ama esas fevkaladenin fevkinde bir “gündem işgalcisi”/ “alâka arsızı” olduğu için, epeyce sahneledi kendini bir “şarkıcı” olarak.

Miyadı doldu: epey zamandır ne sahne, ne dizi teklifi alıyor herhalde, televizyon programları ardı ardına duvara tosluyor; ama Acun bey kiloyla aldı galiba ekran personasını, onun “porgramlarında” jüri: Yerini de dolduruyor. Zira aşırı şımarık ve hareketli bir kadın. Dikkatleri üstüne çekmekte –sinir tanımıyor.

Para kazanmaya ihtiyacı varsa, kazansın ayrıca: Alan razı, satan razı. Allah bereketini arttırsın. Neden olmasın?

Ve fakat bu yarışmada Mustafa Sandal gibi kurt bir besteci-prodüktör, Hadise gibi Avrupa çapında birkaç hit yaratmış çok çok tatlı bir kadın ve Murat Boz gibi konservatuar mezunu, iyi bir şarkıcı ve inanılmaz esprili bir genç adam dururken BAZI (hatırı sayılır fazlalıkta) yarışmacının onu “tercih etmeleri” son derece esrarengiz ve açıklamalara muhtaç bir mantık- izan yoksunluğu örneği olarak buzlu sularımızda beliriyor.

H. Avşar ikide birde yalan yanlış kullandığı “meyan” kelimesi dışında hiçbir müziksel terimi bilmiyor, (M. Boz inanılmaz hâkim mesela literatüre) diğer jüri üyelerinin düğmeye bastığı anda resmen onlardan kopya çekiyor, “Ben sana repertuvar yaparım. Repertuvar! Repertuvar!” diye müthiş sahne tecrübesini öttürüyor, “Anladım, bu şarkıyla özdeştin sen” gibi (“leş” kısmını belki de anti-militarist olduğu için atarak) ufak “eğitim” kayığıyla azıcık uzaklara açıldığında kayboluyor –Vesaire, vesaire.

Bu arada Hadise (daha önce hiç farkında değildik) o denli sıcak, iyi kalpli, ışıltılı bir kadın; Murat Boz o kadar espritüel, flörtöz, neşeli, bilgili, eğlenceli bir genç adam; Mustafa Sandal o kadar ikna edici, farkındalığı yüksek, hinoğlu hin bir işş adamı ki –kalkıp “Avşar Kızı”nı seçenlerin alnına insanın elini dayayası geliyor. Derecelerini ölçmek için.

Aslında “eğitim”le “öğretim”le alâkası olmayan, barlarda bahçelerde çıkan ve onun aşırı şöhretiyle, gündem hırsızlığıyla, bağlantılarından nasiplenebileceklerini sanan daha “halk tipi” kadın ve adamlar seçiyor H. Avşar’ı. Orası muhakkak.

Ve bu tuhaf takasta “Repertuvar” ve “Tecrübe” kelimeleriyle (program başı ortalama 70-80 kez telaffuz ettiği) öyle bir bilinçaltı mesaj yolluyor olabilir H. Avşar. “En meşhur, en yırtık, en dikkât ucubesi benim. Sen de yırtarsın sayemde. Herkesin gündeminin ortasına sıçrarsın,” mühim mesajını yolluyor herhalde.

Zira “repertuvarı” nedir, ne olabilir ki H. Avşar’ın? Sahnelerde hep sesinin izin verebileceği hopadi-zipadi 15-20 şarkıyı okumamış mıdır? Fazlasına zaten gerek var mıdır? Kimse ondan “Evlerinin önü mersin” ya da “Makber”i dinlemek istemez herhalde.

Ama yine de bu “tercihi” yapanlar diyelim bana Ayşe Arman’a röportaj verenleri hatırlatıyor. Yine “subliminally”.

Ayşe Arman’a röportaj verdiğiniz anda yalnızca rezil-i rüsva olursunuz; kurda kuşa yem. Dikkâtleri üstünüze çeker misiniz? Muhakkak çekersiniz! Hani boşanırken Eren Talu’nun A. Arman’a verdiği röportajla çektiği gibi: Zira hiçbir şey (bu post-mortem zamanlarda) rezil olmak kadar insanların ilgisini/ alâkasını celp edemez.

Sonuç olarak: A. Arman’a röportaj vermek yalnızca A. Arman’a yarar. Zira A. Arman kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığını düzenli aralıklarla çektirdiği aşırı müstehcen fotoğraflarıyla filan kanıtlamıştır/ kanıtlayacaktır. Torbasından her çeşit sıçanı önümüze (F. Altaylı kapağı vs.) çıkartacaktır.

Esasında birbirine (gündem arsızlığı şampiyonluğunda) benzeyen bu iki kadını kıyaslarsak, ben yine de ve her zaman H. Avşar’ı tercih ederim: Kanımca/ hissimce yine de onun çatlamamış bir (ya da birkaç) ar (ve ticaret) damarı, “portakal/ burda kal!” dediği birkaç mevzusu vardır.

Bu iki medya figürünün yanına üçüncü bir dişi figür katmamız gerekirse, benim aklıma A. Arman’a annesi kadar benzeyen Sevil Atasoy geliyor.

Al, o (sözümona) “adlî tıpçı”yı (Tıp Fakültesi mezunu değil bu arada; babasından mirasçı) bir dizide A. Arman’ın annesi rolünü oynat. Ya da Atasoy’un hayat hikâyesinden mürekkep “Korkunç Karanlıkların İzinde” adlı dizide, gençliğini Ayşe Arman’a oynat!

İkisi de acayip benziyor birbirine. İkisi de acayip “güzeller”: E. Özkök güzeli.

Ki, E. Özkök gazzlamaya doyamamıştı Esracengiz Sevil Atasoy’u (A. Arman’ın imparatoriçesi olduğu)Hürriyet Pazar’da.

Psikolojik numaraları hesaplayıp Ergenekon İdeolojisi’ne göre Hürriyet’in manşetlerini, ilk sayfa düzenini, fotoğrafların yerini ve büyüklüğünü tanzim ettiği dahi rivayetlendi Sevil Atasoy’un. Girin, okuyun. –Alman Ekolü’nü.

İşkenceden ölenler için “İşkence görmemiştir”, patlayan tüpgazlar için “Bomba patlaması” tarzı inanılmaz şaibeli “adlî tıp” raporlarıyla kültleşmiş bu ağır antipatik kadın Hürriyet Pazar’dan kaldırılınca mecburen, Kanal D’de “Kanıt” mıdır “Yanıt” mı –o tarz bir programla dahi gazzlanmaya çalışılmadı mı? Masum kitlelere?

Aynen A. Arman gibi ekran personası “evlerden uzak” bu bağyan, yakın zamanda (hani CHP’nin Ata’dan miras büyük hissedarı olduğu) İŞ BANKASI REKLAMLARInda karşımıza çıkartılmadı mı peki? “Adlî” “tıp” figürü ya? Parmak izci –hani.

Yeni bir “itibarlılaştırma” ve “şirineleştirme” girişimi mi? Kaçıncı girişim bu hanım için? VE NEDEN BU ISRAR? Tutmuyor işte!

Üçlemek adına ortak noktaları bulunan bu 3 KADINI (unholy trinity) çırpıştırıverdim.

Ama Sezar’ın hakkı Hülya Avşar’a: Bu ikisinin bırrrrlığı/ ideolojik taşıyıcılığı yanında çok daha nasılsa öyle, temiz, güzel ve insanî bir medya figürü kalıyor, yeminle.

Varolmaya çalışıyor; ve varolsun.

Helâl (de) olsun! Bak, diğer ikisini düşününce, içim sevgiyle doluverdi ona.

Belki halkta DA bu etkiyi yaratıyordur. Öyle “figürler” dayıyorlar ki oramıza buramıza. İnsan, Hülya Avşar ısırtmasına razı oluyordur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar