Yıldıray OĞUR
Okulunun en tembel öğrencisiydi. Sürekli derslerden çakardı. Ortaokulu güçlükle bitirmişti. Lise 1’de yine çakmıştı. Babası memurdu. Güç bir hayatları vardı. “Okuması gerektiğini başka çaresi olmadığını” söyleyen babası kaydını Bakırköy Lisesi’nden Pertevniyal Lisesi’ne aldırmıştı.
İlk ders kimyaydı. Hocası Deli Hulusi... İlk derste bir çocuğu kaldırıp kulağından yakalamış, başını tahtaya vurmuş, bir kere daha vurmuştu. Büyük bir korku içinden okuldan kaçıp Şehzadebaşı’na gitti. Sinemayı tiyatroyu böyle keşfetti. Mektebe uğramıyor, sinemalarda vakit geçiriyordu.
Sonra tekrar babası onu Pertevniyal’den de alıp Bakırköy’deki Bezezyan Ermeni Lisesi’ne kaydetti. Büyük bir köşkteki lisenin şartları kötüleşmişti. Öğrenciler mangal başında ders yapıyorlardı. Sonra birden Milli Eğitim Bakanlığı liseyi öğretmenlerine “maaş veremediği ve yolsuzluklar yapıldığı” iddiasıyla kapattı. Öğrenciler sokakta kalmışlardı.
Oradan Boğaziçi Lisesi’ne geçti. Bir gün Kimya dersinde içeriye bir hoca girdi: Deli Hulusi’ydi bu... Hoca girer girmez sınıftan çıktı, dersi boykot ediyordu ya da korkmuştu... 11. Sınıfı 4 sene okumuştu...
Ama eğer Hababam Sınıfı karakterlerine benzeyen bu haylaz ve şansız öğrencinin karşısına okuduğu okullardan birinde bir Mahmut Hoca çıksaydı, belki de onu hiç tanımayacaktık. Aslında o zaman bir Mahmut Hoca da olmayacaktı.
Sürekli sınıfta kalan, okul okul gezen, bir okulu kapatılınca sokakta kalan, dayakçı öğretmenlerden korkup okulu kıran o öğrenci Münir Özkul’du.
Mahmut Hoca’nın sözünü dinlemeyen, Hababam Sınıfı’nın en haylaz öğrencisi büyük bir yıldız olacaktı.
Muhsin Ertuğrul’un öğrencisi olarak 14 yaşında çıktığı sahnelerde 50’lerin ortasından itibaren tiyatro ve filmlerin aranan bir aktörü haline gelmişti.
Sansürün kol gezmesi de onları durdurmuyor, bir film için gazetelere verdikleri ilanda “Ankara sansür heyetinin ittifakla beğendiği film” diye başlık atıyor, ülkenin yaratıcılığa karşı esen şartlarıyla dalgalarını geçiyorlardı.
60’ların başlarında şöhreti zirveye çıkmıştı artık. Bir gün bir rol için boyattığı kırmızı saçlarıyla, bir ziyaret için gittiği adliyede görülmesi ertesi günkü gazetelerde haber oluyordu.
Darbe yıllarıydı. Ama onun tiyatrosu “Çöpçatan General, Generalin Aşkı, Şaşkın Diktatör” adlı oyunlar oynuyordu.
Ama her şey sahnede göründüğü kadar neşeli ve debdebeli değildi.
1963 yılında Şaşkın Diktatör’ü oynamak için sahneye çıkmadan az evvel verdiği bir röportajın başlığı şöyleydi: “Korkuyorum, korkuyorum, korkuyorum....”
Röportaj şöyle başlıyordu:
“Sahnenin arkasından birisini çağırdı. Eski bir beş liralık verdi. “Bana bir cep konyağı ile biraz çikolata al dedi. ”Saçları darmadağınık, giyinişi hırpaniydi. “Tiyatroda içmek yasak değil mi” dedim. “Aa şey.. Öyle ama.. Ben çok sıkılganımdır. Konuşamam...”
Patronun karşısına çıkıp meydan okuyan Yaşar Usta’dan çok, başını utangaç bir ifadeyle kaşıyan Turşucu Kazım’a benziyordu:
“Hayatım boyunca resmi dairelere ya üç ya da dört kez girdim. Kalabalık yerlerden, insanlardan sıkılıyorum, konuşamıyorum. Utanıyorum... Evleneceğim zaman da öyle olmuştu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Nikahtaki kalabalıktan korkuyordum. Sonra bir gün her şeyi göze alıp, karar verdim. Ani oldu... Sahneye çıktığım zaman bütün korkulardan sıyrılıyorum.... Sıkılganlığım gidiyor üzerimden...Bu bitişteki alkışlara kadar devam ediyor. Alkışlarla birlikte oyunun bittiğini anlıyorum ve sonra aynı durum...”
Varoluşsal sorunlar, tatminsizlik maddi problemlerle birleşmişti. Röportajı yapan Halit Çıpan, az sonra yüzlerce kişinin dakikalarca ayakta alkışlayacağı büyük bir oyuncuyla yaptığı röportajı şöyle bitirmişti:
“Münir Özkul şimdi site tiyatrosunun sahibi...Bir sürü imkansızlıklar içerisinde kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyor. Bir ara üstündeki elbiseyi gösterdi “Tek bu, başkası yok” dedi.”
Sonra o varoluşsal sorunları büyüdü. 60’ların ortasında tiyatronun zirvesindeyken ortalıklardan kayboldu. Nereye kaybolduğunu 1970 yılında Abdi İpekçi’ye verdiği bir röportajda anlattı:
“... bir gün Sait Faik ‘Sen alkoliksin, bu çevreden kop. Beni siroz ettiler, sen kurtar kendini” dedi. ‘Neyi kastediyorsun Sait, anlamadım’ dedim. ‘Bak işte etrafına’ dedi.... ‘Bir duruma gelirsin, onlar getirdik derler seni. Sonra da eteğine yapışırlar... çok büyük insan çıksın istemez o çevre...’ Sonra zamanla anladım ki o çevre dediği sanatla bilfiil uğraşmayan, bir takım ölçüler ortaya koyan, kıymet değerlerini tayin eden garip bir zümre... İnsanı kendi kurallarına, kendi ölçülerine uymayan şeyler yapmaya zorluyor ve ters bir yola götürüyorlar... Onlara kendini beğendirme zorluğu hissediyor insan. Hem de farkına varmadan... bir takım Avrupa aktörleri, Avrupa piyesleri beğenmeye başladım. Dümbüllü’ye, Naşit’e sevgim azaldı. Çok ters geldi. Çıkamadım da işin içinden. Hem öyle Garp kültürüm filan olsaydı belki uygun olabilirdi. Bir çıkmaza girdim... Bunlara sırt çevirip halka yönelmenin, gerçek halk beğenisine varmanın en doğru yol olduğunu buldum. Fakat o halk da çok fakir, tiyatroya gelmiyor.”
Sahnede insanları kahkahalara boğan, büyük bir oyuncunun kültürel çatışmalar, varoluşsal bunalımlar sonucunda sığınağı alkol olmuştu. 4-5 yıl tedavi oldu. Gitmediği doktor, yatmadığı hastane kalmadı. Hiçbirinden fayda görmedi. Gazetelerde alkol sorunları olduğu üzerine yazılar çıkıyor, bu yüzden son anda oyunlara çıkmadığı yolunda eleştirel haberler yapılıyordu. Yalnızlığa ve işsizliğe terk edilmişti.
Sonunda Freud’un alkol bağımlığı üzerine söylediği bir söz kafasını açtı: “Küçükken kafasında kurduğu dünya ile gerçek dünya arasında öyle bir uçurum vardı ki, bu uçurumu ancak alkol gibi bir köprü giderebilir.” Psikanalizle ilgilenmeye başladı. Çareyi kendinde buldu. Bir gün eşi Suna Hanım onu kendine getiren o sözü söyledi: “Münir, feci bir açlık geliyor. Yani çok işsiz kalacağız. Ben yarından itibaren tiyatrolara iş için gideceğim.”:
“Peki, dedim odama çekildim. Ağlamaya başladım. Kendi kendime “Yahu koca Münir Özkul oldun. Böyle yazıhane, yazıhane dolaşıp da iş arayacak hale mi gelecektin” dedim...Ben Allah diye bir kuvvete inanıyordum. Ama dargınım senelerdir. Çünkü, ben hiç bir kötülük kimseye yapmadım. Hayatımda bir tek yalan söylemedim. Bu duruma düştüm. Adım da Münir Özkul. Hakikaten “öz kulum” dedim... Ama bana ne oluyor. Ne yaptım da oldum? Kendi kendime ağlayarak konuşmaya başladım... Ve bir kahkaha duydum. Bir ses dedi ki; ‘Ne demek koskoca Münir Özkul. Bu laf de ne?.. Demek sen işini değil, kendini sevmeye başlamışsın. Böyle bir koca Münir Özkul yaratmışsın. Yeniden başla’ dedi... Ve onun için de bir ceza düşündüm kendi kendime... O gururumu şımarıklığımı şey etmek için bana o ses kafamı kabak gibi kazıtmamı söyledi. Çok fena bir şey toplumda öyle gezmek... Herkes suratına bakınca gülecek. Eğer gururumu yaralayıcı bir şeyse zaten bu mesleği yapamam. Çünkü komik olmak, Türk tiyatrosunun önemli bir merhalesi. Kavuklu olmak çok yüksek bir merhalesi. Belirli bir dünya görüşüne varacak insan, onu sahnede söyleyecek.”
1968 yılında, nefsiyle verdiği büyük kavgaları kazanmış, yeniden zirveye çıkmıştı. İsmail Dümbüllü kavuğu onun başına geçirmişti.
Sonra hep istediği gibi büyük kitlelerle onu buluşturan filmler geldi. Hababam Sınıfı serisi, Neşeli Günler...
Ama Mahmut Hoca’nın, Yaşar Usta’nın, Turşucu Kazım’ın mutlu mesut küçük hayatlarına benzemiyordu onunki. Yeniden benzer sorunlar yaşamıştı. Ve 1986 yılında verdiği röportaj..
Pınar Türenç’ın yaptığı Milliyet’teki röportajdan okuyalım:
“Taksim’den Fındıklı’ya inen yokuşun üzerinde zemin kattaki küçük, loş evin çalışma masası, tasavvuf kitaplarıyla doluydu. Duvarda eski Türkçe yazılı tablolar, Münir Özkul’un elinde ise içki kadehi yerine çayla dolu bardağı vardı. Dev tespihi masanın üzerinden sarkıyordu. Eskisi gibi sıkılgandı. Sımsıcak gülerek, çok yavaş sayılabilecek ses tonuyla, ağır ağır konuşuyordu:
Batılı sanat anlayışımı, Batılı gözle dünyaya bakışımı değiştirdim. Bir Batılı gibi görünmeyi bıraktım artık. Çocukluğumdaki gibi düşünmeye, babam gibi görmeye başladım. Aslıma döndüm. Babam da çok dindar bir kişiydi. Tasavvufa meraklıydı. Şimdi onun gibi oldum. Vaktiyle babamın savunduğu fikirleri reddederdim. O zamanlar babamın fikirlerini savunanlara gerici derdim. O tür fikirleri kabul etmez, onu geçmek isterdim. Galiba bu da doğanın kuralı. İnsan hep büyüklerini geçmek istiyor... İnsan bu İstanbul şehrinde bunalıma düşüyor. Burası karışık bir dünya. İşimiz burada. Sıkışıp kalmışız. Kültür yozlaşması, insanları perişan ediyor. Ne Doğulu oluyorsunuz, ne Batılı. Karmaşa içindesiniz.”
Münir Özkul, 92 yaşında dün hayatını kaybetti.
Çok az kişi onu oynadığı Batılı tiyatrolardaki büyük karakterlerle hatırlayacak.
Pek çoğumuz için o Hababam Sınıfı’nda sert mizacının altında müşvik bir kalp atan Mahmut Hoca, Gülen Gözler’de evine uçakla giren Vecihi’nin sakarlıklarına bile tahammül eden ama ailesini korumak için patronunun karşısına dikilen Yaşar Usta, bazıları için Neşeli Günler’de Saadet Hanım’la turşu kavgası yapan, çocuklarına pek de lezzetli olmayan yemekler yapan, dikişlerini diken, palavracı Ziya’nin abisi yoksul turşucu Kazım Efendi...
Ama herhalde yakın çevresi dışında çok az kişi bu büyük ama sahte karakterler dışında gerçek Münir Özkül’u hatırlayacak.
Mütevaziliği, çekingenliğiyle, büyük kalabalıkların onu yakından tanımasına izin vermedi çünkü. Onun hayatı, oynadığı karakterlerin arkasında kaldı.
Halbuki, abartılı bir neşe içindeki aileler, gerçek hayatta görünmeyecek kadar dayanışma içindeki insanlar, sürekli gülen gözler, kalp krizleri geçirten fazla idealizm, fazla diğergamlıkla dolu bütün o karakterlerden daha gerçekçi, daha zor, daha büyük bir karakteri bizzat kendi hayatında oynamıştı.
Hakikati ve mutluluğu bulmuş, kendinden ve doğrularından emin bütün o sürreal kahramanların ötesinde, Münir Özkul, Türkiye modernleşmesinin kimlik sancılarını bizzat yaşamış, yaratıcı ve farklı insanları aşağıya çeken devletin, toplumun baskılarının acısını çekmiş; kimliğini, hakikati ve mutluluğu aramaya cesaret etmiş gerçek bir kahramandı.
İçimizi ısıtıp, güldüren, ağlatan bütün o karakterler de onun acı çekerek, düşünerek, hesaplaşarak yükselttiği sanatının mevyeleri.
92 yaşındaki büyük bir ustaya veda ederken bugün o içimizi ısıtan, bizi mutlu eden, iyi şeyler hatırlatan bütün o karakterler dışında, gerçek Münir Özkul’u ve onun hepimizin hikayesi olan gerçek hikayesini de hatırlamalıyız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025