Gülay GÖKTÜRK
Bir taşla iki kuş
11.01.2013
3117
Gazetedaşım Ahmet Taşgetiren dünkü yazısında yerel yönetimlere özerklik konusunun ısrarla Kürt sorunu ile birlikte ele alınmasının...
... yerel hizmetleri etkin hale getirme amacından daha farklı amaçlar da taşıdığı kanaatine vardığını yazıyor ve soruyordu:
"Yerel yönetimlere özerklik konusu, mesela neden İstanbul için, İzmir için böylesine aşkla dillendirilmez de Diyarbakır için olmazsa olmaz bir statü olarak zikredilir? Diyarbakır kendisine çok yeterli bir ilimiz olduğu için mi yoksa Diyarbakır merkezli bir farklı yapının çivilerini çakmak için mi?"
Taşgetiren, aynı yazıda, bu sürecin samimi ve şeffaf bir şekilde yürümesinin önemine de dikkat çekiyordu. Ben de aynı kanıdayım. Kürt sorununun çözümünde de, terörün bitirilmesinde de şeffaflığa ama ondan da önemlisi samimiyete ihtiyacımız el var.
O halde Ahmet Bey'in sorularını samimi bir şekilde cevaplayalım.
Evet, yerel yönetimlere özerklik konusu İstanbul ya da İzmir için büyük bir aşkla dillendirilmez ama Diyarbakır için dillendirilir.
Diyarbakır kendisine çok yeterli bir ilimiz olduğu için değil, Diyarbakır yüzyıllar boyu Kürdistan eyaletinin merkezi olduğu için...
"Aşk"ın arka planı
Bu "aşkın" tarihi arka planını bilmiyormuş gibi yaparak sorduğumuz sorular bizi bir yere vardırmaz.
Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan Kürt aşiretlerinin çoğu Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı'nın bir parçası olduklarından beri özerk bir şekilde yaşadılar. O bölgenin adı Kürdistan'dı. 1847'de bu isim resmiyet kazandı. Bölge resmen Kürdistan Eyaleti olarak adlandırıldı.
Sadece Osmanlı padişahları değil, Kurtuluş Savaşı'nın önderi Mustafa Kemal Paşa da Kürdistan'ın varlığını tanıdı. Atatürk Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için Anadolu'ya geçtiğinde ilk işi Kürt aşiretleri ile ittifak aramak oldu. 1919'da Erzurum'da oluşturulan 9 kişilik Heyet-i Temsiliye'nin üyelerinden biri de Kürt Mutki aşireti lideri Hacı Musa Bey'di.
Kürtler Kurtuluş Savaşı'nda Türkler'le birlikte çarpışırken, savaş bittiğinde kimliklerinin inkar edileceğini ve özerkliklerini kaybedeceklerini bilmiyorlardı. Birinci Meclis'te yer alan Kürt milletvekillerinin adı Kürdistan milletvekili olarak geçiyordu.
O yıllarda Atatürk Meclis'te yaptığı konuşmalarda "Bu Meclis Kürtler'in ve Türkler'in temsilcilerinden oluşmuştur" diyordu. Lozan'a giden heyet, müzakerelere "Biz burada Kürt ve Türk halklarının temsilcisi olarak bulunuyoruz" cümlesiyle başlıyordu.
Ne var ki birkaç yıl içinde hava tamamen tersine döndü. Savaşın bitmesiyle birlikte Kemalist rejim, savaş için kurduğu iki temel ittifakı da (din adamları-tarikatlar ve Kürt aşiretleri) bozdu. Özerk yapının süreceği konusunda verilen sözler çiğnendiği gibi, Kürtlük tamamen inkar edilerek Kürtler Türkleştirilmeye çalışıldı.
İşte İstanbul ya da İzmir'le Diyarbakır arasındaki fark budur. İstanbul ya da İzmir hiçbir zaman bir eyaletin başkenti olmamıştır ama Diyarbakır olmuştur. Cumhuriyet, İstanbul ya da İzmir'e hiçbir zaman özerklik sözü vermemiştir; Diyarbakır'a vermiştir.
O yüzden de bugün geldiğimiz noktada, bütün illerin yerel yönetimlerinin güçlendirilmesine ihtiyaç var ama Diyarbakır'ın daha fazla var. Bu reformun Kürt bölgesi için elbette özel bir önemi ve anlamı var.
Şu anda yapılan şey bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktır. Yerel yönetim reformuyla bir yandan zaten bütün illerin ihtiyacı olarak dayatan merkezden yönetimin zayıflatılması ve yerinden yönetimin güçlendirilmesi adımı atılırken, Kürt nüfusun yaşadığı bölgede bu genel faydanın yanı sıra bir başka fayda daha amaçlanıyor:
Tarihi olarak hep özerk bir yapıya sahip olmuş olan bu bölgede Kürtler'in kendi bölgelerinin yönetimine daha fazla katılmalarına olanak vererek, artık ayrılamaz hale gelen iki halkın üniter bir yapı içinde birlikte yaşamaya devam etmesine zemin yaratmak...
Yapılana Kemalist rejimin tarihi ihanetinin yaralarını sarma operasyonu da diyebilirsiniz; üniter yapı içinde birlikte yaşamanın formülünü bulma çabası da... Ama gözbağcılık diyemezsiniz.
Hükümetin yerel yönetim reformuyla hedeflediği ikili amacı saklamanın, gizlemenin anlamı yoktur. Gayrimeşru bir amaçmış gibi görmenin de..
.
"Yerel yönetimlere özerklik konusu, mesela neden İstanbul için, İzmir için böylesine aşkla dillendirilmez de Diyarbakır için olmazsa olmaz bir statü olarak zikredilir? Diyarbakır kendisine çok yeterli bir ilimiz olduğu için mi yoksa Diyarbakır merkezli bir farklı yapının çivilerini çakmak için mi?"
Taşgetiren, aynı yazıda, bu sürecin samimi ve şeffaf bir şekilde yürümesinin önemine de dikkat çekiyordu. Ben de aynı kanıdayım. Kürt sorununun çözümünde de, terörün bitirilmesinde de şeffaflığa ama ondan da önemlisi samimiyete ihtiyacımız el var.
O halde Ahmet Bey'in sorularını samimi bir şekilde cevaplayalım.
Evet, yerel yönetimlere özerklik konusu İstanbul ya da İzmir için büyük bir aşkla dillendirilmez ama Diyarbakır için dillendirilir.
Diyarbakır kendisine çok yeterli bir ilimiz olduğu için değil, Diyarbakır yüzyıllar boyu Kürdistan eyaletinin merkezi olduğu için...
"Aşk"ın arka planı
Bu "aşkın" tarihi arka planını bilmiyormuş gibi yaparak sorduğumuz sorular bizi bir yere vardırmaz.
Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan Kürt aşiretlerinin çoğu Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı'nın bir parçası olduklarından beri özerk bir şekilde yaşadılar. O bölgenin adı Kürdistan'dı. 1847'de bu isim resmiyet kazandı. Bölge resmen Kürdistan Eyaleti olarak adlandırıldı.
Sadece Osmanlı padişahları değil, Kurtuluş Savaşı'nın önderi Mustafa Kemal Paşa da Kürdistan'ın varlığını tanıdı. Atatürk Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için Anadolu'ya geçtiğinde ilk işi Kürt aşiretleri ile ittifak aramak oldu. 1919'da Erzurum'da oluşturulan 9 kişilik Heyet-i Temsiliye'nin üyelerinden biri de Kürt Mutki aşireti lideri Hacı Musa Bey'di.
Kürtler Kurtuluş Savaşı'nda Türkler'le birlikte çarpışırken, savaş bittiğinde kimliklerinin inkar edileceğini ve özerkliklerini kaybedeceklerini bilmiyorlardı. Birinci Meclis'te yer alan Kürt milletvekillerinin adı Kürdistan milletvekili olarak geçiyordu.
O yıllarda Atatürk Meclis'te yaptığı konuşmalarda "Bu Meclis Kürtler'in ve Türkler'in temsilcilerinden oluşmuştur" diyordu. Lozan'a giden heyet, müzakerelere "Biz burada Kürt ve Türk halklarının temsilcisi olarak bulunuyoruz" cümlesiyle başlıyordu.
Ne var ki birkaç yıl içinde hava tamamen tersine döndü. Savaşın bitmesiyle birlikte Kemalist rejim, savaş için kurduğu iki temel ittifakı da (din adamları-tarikatlar ve Kürt aşiretleri) bozdu. Özerk yapının süreceği konusunda verilen sözler çiğnendiği gibi, Kürtlük tamamen inkar edilerek Kürtler Türkleştirilmeye çalışıldı.
İşte İstanbul ya da İzmir'le Diyarbakır arasındaki fark budur. İstanbul ya da İzmir hiçbir zaman bir eyaletin başkenti olmamıştır ama Diyarbakır olmuştur. Cumhuriyet, İstanbul ya da İzmir'e hiçbir zaman özerklik sözü vermemiştir; Diyarbakır'a vermiştir.
O yüzden de bugün geldiğimiz noktada, bütün illerin yerel yönetimlerinin güçlendirilmesine ihtiyaç var ama Diyarbakır'ın daha fazla var. Bu reformun Kürt bölgesi için elbette özel bir önemi ve anlamı var.
Şu anda yapılan şey bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktır. Yerel yönetim reformuyla bir yandan zaten bütün illerin ihtiyacı olarak dayatan merkezden yönetimin zayıflatılması ve yerinden yönetimin güçlendirilmesi adımı atılırken, Kürt nüfusun yaşadığı bölgede bu genel faydanın yanı sıra bir başka fayda daha amaçlanıyor:
Tarihi olarak hep özerk bir yapıya sahip olmuş olan bu bölgede Kürtler'in kendi bölgelerinin yönetimine daha fazla katılmalarına olanak vererek, artık ayrılamaz hale gelen iki halkın üniter bir yapı içinde birlikte yaşamaya devam etmesine zemin yaratmak...
Yapılana Kemalist rejimin tarihi ihanetinin yaralarını sarma operasyonu da diyebilirsiniz; üniter yapı içinde birlikte yaşamanın formülünü bulma çabası da... Ama gözbağcılık diyemezsiniz.
Hükümetin yerel yönetim reformuyla hedeflediği ikili amacı saklamanın, gizlemenin anlamı yoktur. Gayrimeşru bir amaçmış gibi görmenin de..
.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015