Hadi ULUENGİN

Türk ve Kürt asabiyesi
12.09.2015
1844

 BİR kaç hafta önce İlber Ortaylı’nın Türkleri ve Kürtleri kastederek yaptığı “ne biz Avusturyalıyız, ne de arkadaşlar Macar” anti-benzetmesinden yola çıkan bir yazı yazmıştım.

Burada tekrarlamayacağım gerekçelerden yola çıkarak mevcut Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Habsbourg İmparatorluğu gibi “çift başlı” bir devlete dönüşemeyeceğini vurguluyordum.

Buna bir de toplumsal, kültürel, coğrafi ve bilhassa “asabi” nedenleri sıralayarak, aynı Türklerin ve Kürtlerin aynı İmparatorluk bünyesinde yer almış bir Çekler yahut bir Slovaklar gibi kafa göz yarmadan ve “medeni” (!) biçimde boşanamayacağı unsurunu eklemiştim.    İşte bugün oradayız ki durumu başka bir metaforla açıklamaya çalışacağım.

***

YUKARIDA boşanma dedim ama bakmayın…

Çünkü aslında TC yurttaşı Kürtlerin ezici çoğunluğu, kahir ekseriyeti, dev yüzdesi, her neyse, ne medenisiyle, ne de gayr-ı medenisiyle o TC’den boşanmak istiyor!

Sadece evliliğin eskiye kıyasla eşit ve hakkaniyetli bir temelde sürmesini talep ediyor.

Ama koca tarafı, yani aynı TC devleti ve Türklerin büyük bir kesimi ezelden beri “kazak erkek” alışkanlığı edinmiş durumdalar. Pederşahi bir hükümranlık duygusu iliklerine işlemiş.

Dolayısıyla da böyle gelişmenin kendilerini “kılıbık” (!) kılacağından korkuyorlar.

Daha ötesi, koca tarafı kadın tarafının, yani Kürtlerin dile getirdiği yeni tür serbestî istemini aynı alışkanlığın etkisiyle bir boşanma talebiymiş gibi algılıyor. Öyle yorumluyor.

Kazak erkek” bunu tasavvur dahi edemediği için de hışımla burnundan soluyor.

Ve “asabiyet”inin öfkesiyle işi HDP binalarını kundaklamaktan Hürriyet Gazetesi’ne saldırmaya yahut “kana kan intikam” gibi en ilkel sloganlardan medet ummaya vardırıyor.

Türk koca “hatun pataklayarak” (!) ona gözdağı verdiğini sanıyor ki, tabii aslında Kürtlerde mevcut olmayan boşanma dürtüsünü bilhassa körüklediğinin farkına varmıyor.

***

FAKAT doğrusu o “hatun tarafı” da az çaçaron, az cazgır ve az eli maşalı değil!

Bununla PKK’yı, bilhassa Kandil’deki kurmayını ve Suruç’tan sonra benimsediği “ileriye kaçış” ve “gerilim stratejisi”ni kastediyorum.

Be kadın, anladık “kazak erkek” sana çok çektirdi…

Ama işte iyi- kötü eski yanlışlarını yavaş yavaş fark etmeye başlamıştı…

Üstelik de hem sana avukat, hem kocana arabulucu olan bir HDP aynı kocanın akrabalarından, hısımlarından, yakınlarından bile sempati topluyordu.

Hâl böyleyken sen tut, bir yandan bunca senedir ıcığını cıcığını bildiğin o kocanı hakikaten çileden çıkartacak pespayeliklere kalkış…

Öte yandan da, senin avukatın olduğu için ve yine senin işgüzarlığından dolayı ana hedef hâline gelen HDP’yi fırçalayarak “artık arabulucu falan istemiyorum” diye üst perdeden al…

Olmaz! Olmaz ve Olamaz!

***

OLMAZ ve olamaz ve zaten de bunun için tekrar en başa dönüyorum.

Yukarıdaki “asabiye” kelimesini İbn Haldun’un kavramlaştırdığı çerçevede, yani kabaca halkların, kavimlerin, milletlerin genel ve sosyo-kültürel ruhiyatı anlamda kullandım.

Ve işte her şey gösteriyor ki Ortadoğu’daki Türklerin ve Kürtlerin “asabiye”si Orta Avrupa’daki Avusturyalıların, Macarların, Çeklerin vs. “asabiye”siyle hiç benzeşmiyor!

Dolayısıyla bizim ortak ülkemizde ne Habsbourg İmparatorluğu türünden “çift başlı” bir devlet, ne de onun bünyesinde gerçekleşmiş bir “kadife boşanma” mümkün olabilir.

Türk ve Kürt olarak bizler, “her ulus her gün yenilenen plebisitlerle vardır” diyen Ernest Renan’ın sözüne gelip, öyle boşanmak falan değil “nikâh tazelemek” durumundayız!

Bu gerçek, kocasına da hanımına da, kazak erkeğine de cazgır hatununa da artık dank etsin.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar