Akın ÖZÇER
Le Monde 23 Eylül Cuma günü Türkiye ile ilgili iki yazı yayımladı. Bunlardan birinin altında PKK’nın Fransa’daki “kavalı” Allan Kaval’ın imzası bulunuyor. Kaval’ın PKK yöneticisi olduğunu söylediği ve Suruç’lu avukat Emin Baran gibi “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürt yurtseveri” olarak takdim ettiği kişilerle konuşarak kaleme aldığı “ PKK’nın kaybettiği savaş” başlıklı bu yazı adeta bir tür mağduriyet tiradı niteliği taşıyor. (http://abonnes.lemonde.fr/international/article/2016/09/23/la-guerre-perdue-du-pkk_5002563_3210.html)
Allan Kaval’ın 2015 Ağustosundan bu yana PKK’nın önce Cizre’de, sonra Nusaybin’deki zafer çığlıklarını coşkuyla aktardığı, bu köşeden eleştirdiğim yazıları okurlar anımsayacaktır kuşkusuz. “Le Monde: Cizre Kobane gibi olacak” (http://www.serbestiyet.com/Dunya/le-monde-cizre-kobane-gibi-olacak-158739). “Le Monde PKK propagandasını sürdürüyor” (http://serbestiyet.com/Dunya/le-monde-pkk-propagandasini-surduruyor-161127). “PKK gazetesine dönüşen Le Monde” (http://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/pkk-gazetesine-donusen-le-monde-667373) .
Kaval’ın son yazısı, başlığından da anlaşılacağı gibi, eski yazılarına benzemiyor. Öyküsünün kahramanı “Kobane ’de öğrendiğimiz her şeyi burada kullanıyoruz. Rojava’da kent savaşları yöntemleri hakkında eğitim almıştık. Tüneller, barikatlar, patlayıcı tuzakları, bunları burada uyguluyoruz” diye böbürlenen genç Khabat değil artık. Kaval bu defa romantik bir üslupla Suruç’tan silueti görünen Kobane’nin, avukat Emin Baran gibi düşünen Kürtler için artık bir hayal, bir mit olduğunu yazıyor. Ama 2014’teki “büyük kahramanlık öyküsünü” Baran’ın ağzından aktarmaktan da hiç geri kalmıyor. Emin Bey’in Daesh ’in o kara bayrağının sınırın ötesinde bir tepede dalgalandığını görünce nasıl ürperdiğini, sonra kenti sarsan ilk Amerikan bombalarını nasıl alkışladığını ve nihayet Türkiye’nin izniyle Peşmergelerin kente girmesiyle ilan edilen zaferi nasıl kutladığını anımsatıyor.
“O bir varoluş savaşıydı” diyor Emin Bey ve “ Kobane daha önce hiç bilmediğimiz Kürtler arası bir birlik duygusuydu” diye devam ediyor. Kaval, bugün artık o coşku ve umudun sınırı terk etmiş olduğunu söylüyor üzüntüyle. Sınırın Türkiye tarafında makinelerin 3 metreden yüksek beton blok duvarlar inşa ederek, Kürtlerin birliğini sadece fiziki değil sembolik olarak da çökerttiğini öne sürüyor. Emin Bey’e göre, 2 Eylülde duvara karşı Kobane Kürtleri gösteri yapmış ve göstericilerden ikisi Türk polisince öldürülmüş ama Türkiyeli Kürtlerden tepki bile gelmemiş.
Allan Kaval Emin Bey’in bu duyarsızlığa gösterdiği tepkiyi aktarmayı da ihmal etmiyor: “Bu tür bir cinayetin bir ayaklanmaya yol açması gerekirdi. Şimdi alıştık artık, Kobane ’den sonra her şey çok değişti.” Kaval nelerin değiştiğini özetleyiveriyor: “ Suriye’deki başarılarının ardından yeni çatışma noktaları oluşturmak ve Türk topraklarındaki kontrolünü genişletmek isteyen Kürt hareketi kansız kaldı, zaferi Türkiye kazandı.” Vah, vah. Le Monde’un Suruç’a, Nusaybin’e gönderdiği gazetecinin, basın özgürlüğünün sözde olmadığı bir ülkede PKK/YPG lehine şu yazdıklarını görünce isyan edesi geliyor insanın. Geliyor çünkü hani demokrasilerde şiddet ve teröre övgü ifade özgürlüğü kapsamına girmiyordu?
Bu soruyu yöneltmemin nedeni Allan Kaval’ın PKK ile YPG arasındaki bağı biliyor ve hiç saklamıyor olması. Nitekim Kaval bu yazısında da, Kobane’nin her şeyi değiştirdiğini, ABD ve AB tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesine karşın, PKK’nın artık uluslararası koalisyonun Daesh’le mücadelesinde başlıca ortağı olduğunu açık, açık yazıyor. “Askeri işbirliği arazide 2015’te başladı ve PYD’ye -dolayısıyla PKK’ya- meşruiyet kazandırdı ve Tel Abyad gibi yeni topraklar ele geçirmesine fırsat verdi. “
Allan Kaval’ın takdire şayan bir yönü var. O da açık sözlülüğü. Yazısında “Kürt çatışması Türkiye’de yeniden başlıyor” alt başlığını taşıyan bir bölüm var. Burada, Kobane ’den sonra Türkiye’de PKK’nın yeniden teröre dönüşüne giden süreci özetliyor. Bu bölümde PKK’nın yeni mücadele yöntemi şehir savaşlarını bir PKK yöneticisine atfen şöyle aktarıyor: “Türkiye içinde birçok Kobane yaratmak istedik. Güçlü olduğumuz ilçelerde özyönetim ilan edip bazı mahalleleri kontrol altına aldık. Beklentimiz güvenlik güçlerinin provoke etmesiyle (…) Kobane’ de olduğu gibi tüm Kürtlerin ayaklanması ve bunun uluslararası alandaki tepkilerle desteklenmesiydi.”
Kaval aslında PKK’nın başlattığı şehir çatışmalarının tam bir bozgunla sonuçlandığını, halkın örgüte beklenen desteği vermediğini vurguluyor. Kaval’ın konuştuğu isimlerden Nusaybinli Mehmet, “PKK bize defalarca inşa etmek için önce yıkmak gerektiğini, özgürlüğümüz için savaştığını söyledi. Türkiye’de Suriye’de yaptığının aynısını yapmak istiyordu” diyor. PKK yanlısı olduğunu belirttiği Murat da benzer şeyler söylüyor: “Suruç’taki suikasttan sonra PKK yöneticileri gençleri motive etmek üzere geldiler. İnsanları kendileriyle birlikte direnmeye ikna etmek istediler ama yalnız kaldılar. Herkes gitti, halk iç savaş için hazır değildi.”
Hazır mı değildi, yoksa ABD başta olmak üzere kapitalizmin ana direği olan Batı ülkelerinin desteklediği bir “devrimci halk savaşı” olamayacağını anlamış mıydı? PKK’nın Kürtlerin haklarını savunmadığını, nitekim PYD’nin Suriye’de kanton ilan ettiği yerlerden kendisinden olmayan Kürtleri nasıl kovduğunu görüyor muydu? Türkiye’yi Suriye’ye dönüştürmenin Kürtler için kazanç değil kayıp olduğunu mu düşünüyordu? Dünyayı yeniden tasarımlamak isteyenler bu tür sorulara yanıt arama zahmetine girmiyorlar belli ki.
Bir Fırat Kalkanı ve PYD/YPG analizi
Le Monde, girişte de belirttiğim gibi, aynı gün Türkiye ile ilgili bir yazı daha yayımladı. Fransa’nın büyük düşünce kuruluşlarından Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü IFRI’de Türkiye/Orta Doğu programı sorumlusu Dorothée Schmidt’in görüşlerini içeren Marc Sémo imzalı yazı,“ Ankara Moskova’nın örtülü vasalı olmak üzere” başlığını taşıyan bir söyleşi aslında. (http://abonnes.lemonde.fr/international/article/2016/09/23/dorothee-schmid-ankara-est-en-train-de-devenir-le-vassal-implicite-de-moscou_5002568_3210.html). Bir dönem kendini Erdoğan karşıtlığına kaptırdığını gözlediğim Dorothée, Türkiye’yi buradaki düşünce kuruluşlarıyla yakın temaslarından ötürü iyi bilmekle birlikte, birçok konuda mesnetsiz ahkâm kesmeyi de sever. Bunu Türk dış politikası hakkında çokbilmişlik taslayarak yanlış şeyler de söyleyebildiği için vurguluyorum. Örneğin Türkiye’nin Daesh’e destek verdiği iddiasına bir ara sıkı sıkıya sarılmıştı. Fırat Kalkanı operasyonunu izah edebilmek için şimdi Türkiye’nin (Daesh’e destek) politikasını Batılı müttefiklerinin uyarısı üzerine “biraz değiştirdiğini” öne sürüyor ki bu doğru bir tespit değil elbette.
Dorothée aslında Fırat Kalkanı operasyonunu da yanlış açıdan değerlendiriyor. Bir kere, TSK’nın, içindeki ayıklanma nedeniyle, bu operasyonu yapma kapasitesi olmadığını söylüyor ki bu da savunma konularında bilgisi bulunmaması bir yana, FETÖ mensuplarının ordu içinde yarattığı zafiyeti belki o kaynaklara fazla değer vermesinden ötürü hiç göz önüne almadığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu operasyonu zayıf olduğu bir dönemde “güçlü görünmek” için yaptığı görüşü sağlıklı değil.
Fırat Kalkanı’nın Moskova ile bir uzlaşma sonucu başlatıldığı bir gerçek elbette. Ama bu uzlaşmanın Ankara’yı Moskova’nın vasalı yaptığını, Rusya’ya bağımlı kıldığını söylemek çok abartılı bir görüş. Kendisinin de bir yerde belirttiği gibi, operasyon ABD ve Batılı müttefiklerimizin bir türlü kabul etmediği “güvenli bölge” oluşumunu sağlayacak ve daha da önemlisi, beyan ettiğimiz gibi, güney sınırlarımızda bir “terör koridoru” inşa edilmesini engelleyecek bir girişim.
Dorothée’nin röportajı yapanın ısrarla “Suriyeli Kürtler” olarak tanımladığı PYD ile ilgili görüşleri biraz daha akla yatkın. IFRI’nin uzmanı, Batılıların PYD/YPG’yi Daesh’e karşı kullandıklarını ama Suriye’deki gündemine “hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği” düşüncesiyle gözlerini kapadıklarını savunuyor. Türkiye’den toprak taleplerini de, imkânsızlığı nedeniyle ciddiye almadıklarını ima ediyor. Ama Batılıların silahları ve medyalarıyla bu taleplere destek vermiş olması bu görüşü tartışılır kılıyor elbette.
Dorothée ’ye göre, “Suriyeli Kürtler” bugün sıkıntıda. Bir kere Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile kavgalılar. Sonra ellerindeki topraklar dışında başka hiçbir yerde de meşruiyet temeline sahip değiller. O bakımdan PYD’nin alelacele Rojava’da bir sahte devlet kurarak Paris dâhil Avrupa başkentlerinde “diplomatik” bürolar açmasını “arabayı öküzün önüne bağlamak” olarak niteliyor ki bu doğru bir saptama kuşkusuz.
Dorothée’nin doğru olan bir diğer görüşü de, PYD’nin ABD ve Batılıların müttefiki olması nedeniyle Suriye içindeki konumunu zora sokmuş olması. Ilımlı muhalefet ve ÖSO ile öteden beri gergin olan ilişkileri bir yana, şimdi Esat rejimiyle de çatışmanın eşiğine kadar gelen ilişkiler yumağı var. Peki, şimdi PYD’yi bir de Batılı müttefikleri satar mı?
Dorothée kendisine yöneltilen bu son soruya da makul bir yanıt veriyor. Suriye’de herkesin gündeminin farklı olduğunu, PYD’nin geleceğinin, mülteci akımının önlenmesini önceleyen AB ile biran önce Daesh’e karşı zaferini ilan etme çabasındaki ABD için öncelik taşımadığını savunuyor. İran’ın PJAK’la, Türkiye’nin PKK ile sorununa benzer bir sorunu bulunduğunu anımsatarak, Suriye faturasını ödeyenlerden birinin de PYD olabileceğinin altını çiziyor.
PKK ve PYD/YPG’’ye uzun süredir destek veren Fransız medyasının “saygınlık” mertebesine ulaşmış gazetesi Le Monde ’da yayımlanan değerlendirmeler böyle. ABD’nin PYD/YPG’ye desteğini her vesileyle yinelediği bir konjonktürde olumlu bir gelişme ama Batı medyasında işlerin olması gerektiği yürümeye başladığını söylemek için henüz çok erken kuşkusuz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018
15.03.2018
1.02.2018
7.02.2018
31.01.2018