Markar ESAYAN

Parçalarını arayan insan (5)- Geri dönen cesetler...
29.01.2012
3628

Geçmişte saplanmış yaşamayı, sürekli intihar etmeye benzetiyorum. Yeni ama sadece bir günlük bir hayata uyanma arzusuna... Ama o gün asla yeni olmuyor ve günün sonunda, geçmişin zebanilerine yine yeniliyor, yine sözümona yeni bir güne uyanmak için çaresizce yine intihar ediyoruz. Böylelikle hayatımız, işte kaç günlük istihkakımız varsa, o bölüm bir sürü intiharlardan mürekkep bir tekrarlayışa dönüşüyor. Binlerce intihardan oluşan bir hayat, ya da uğursuz tek bir günün bir ömür boyu sürekli tekrarlanışı.

Tarih, gerçeğin soytarısıdır...

İnsanlar geçmişe isteyerek saplanmazlar, geçmişi insanın göğsüne saplarlar...

Şu ülkeye bakın; sürekli geçmişle, geçmişte kalanları bugüne getirme çabasıyla geçiyor ömrümüz. Geçmişte yüzmeyi bilmediğimiz için, hep beraber boğuluyoruz. Ya da, sadece kendi geçmişimizi önemsediğimiz için, yardım gelmiyor kimseden.

“Şimdi ve gelecek” kavramlarının bu kadar silikleştiği bir ülke ve debelenen bir halk... Hayatın tek bir hâlinin içinde sürükleniş, o hâl’de yaşamak sürekli...

Ülkemde birileri öldüklerini, birileri de yaşadıklarını kanıtlamaya çalışıyor biteviye. Hatta bundan daha da y(a)ıkıcı olarak, hem öldüğümüzü, hem de hâlâ yaşadığımızı aynı anda fark ettirmek zorundayız.

Kime? Öznesi de belli değil.. flu bir surat.. kimliği sürekli değişen bir muhatap, devlet gibi gözükse de, belki öteki komşumuza, ama daha çok, –gerçekten yaşamadığımızı bilmekle– aslında kendimize bu çabamız. Kendi kendimize hâlâ yaşıyor olduğumuzu kanıtlamak istiyoruz. İçgüdüsel olarak, her gün süregiden intiharlardan kurtulmak için belki... “İntihar etme artık, kaldığı yerden devam et yaşamına, geleceğe doğru” diye haykırıyoruz o flu surata doğru.

İnsan kötüye alışır ama, kötüyle barışamaz pek.

Ülkemiz yeraltı cevherlerinden yana fakir, cesetlerden yana epeyce zengin lakin. Yerin altında bu kadar çok ceset saklayan bir ülke, nasıl huzurlu olabilirdi ki!

Diyarbakır Saraykapı’da çıkan iki düzine kafatası ülkeyi meşgul ediyor. Acaba o cesetler kimin? Stres var. Kürtlerin mi? Kürtlerin ise hangi Kürtlerin? 1990’larda ölenlerin mi, 1980’lerde ölenlerin mi, 1920’lerde ölenlerin mi?

Maazallah, 1915’te en büyük katliamın yapıldığı yer olduğuna göre, Diyarbakır, cesetler Ermenilerin çıkarsa ne yapacağız?

Neden Karbon ve DNA testleri bu kadar uzun sürüyor?

Neden bu kadar ceset çıktıktan sonra, o cesetlerden hiç haber gelmiyor?

Şeyh Sait’in çıkarsa bir dert, Ermenilere ait çıkarsa başka bir dert. Biz, yüzleşme miladımızı 1980’lere ancak çektik çünkü. Cesetlerden birinin Şeyh Sait’in olması kuruluş eksenli bambaşka bir tartışmayı başlatır, odağın başka bir yere kaymasından ise Kürtlerin bir kısmı rahatsız olabilir. Cesetler o kadar çok, o kadar çeşitli ve o kadar değerli ki! O kadar çok bulunmayı bekleyen ceset var ki! Sırada adalet bekleyen o kadar çok insan var ki!

Üstelik bir sürü aile bir kemiğin peşinden yıllardır koşturuyor. Kürt bir ana, “Bulunursa, oğlumun kemiklerinden bir tanesini koynumda taşıyacağım” diyor, “onun kokusunu o kadar özledim ki!”

Böyle cümleler yüreğimi kâğıt gibi yırtıyor. Uygar bir devlet, bazı cümlelerin hiç kurulmamasından mesuldür. O cümleler hâlâ kuruluyor.

Bu bir şans mı, yoksa bir talihsizlik mi, karar veremedim daha.. yani, cesetlerin bizim dönemimizde yeryüzüne geri dönmeye başlaması, bir şans mı?

Cesetleri karşılamak çok zor çünkü.

Saraykapı’da günlerdir kazı yapan işçiler, moralleri çöktüğü için işi bıraktılar.

Unutturdular ama, insanız biz!

Belki bu soruyu sormaya hakkım bile yok. Bu soruyu sormak, o Kürt ananın hakkı.. benim değil. O, sanırım bunun büyük bir şans olduğunu düşünüyor. Oğlunun kemiğini taşımayı özleyen bir ananın karşısında kim durabilir ki!

Evet, tarih gerçeğin soytarısıdır.

Asıl tarihi geri dönen cesetler yazar ve onlar, biriciklerimiz, usullerine göre gömülüp huzura erdiklerinde, yas başlar, başlayınca da biter, yeryüzü bir nebze teselli bulur. Geçmiş, ipini koparıp uçtuğu belirsizlikten nedamet getirip geri döner, şimdinin elinden tutar, o şimdi geleceğe el uzatır, boş kalmaz eli, zaman, ömür, insan tamamlanır.

Bir günlük intiharlar durur, günlerden bir hayat başlar...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar