Mehmet BARANSU
Kimilerine göre Nuh’un Gemisi... Kimilerine göre özgürlük filosu... Kimilerine göre ise sadece ve yalnızca Mavi Marmara...
Mavi Marmara üzerine yine yeni bir tartışma yaşanıyor.
İsrail’in müdahalesini ve de katliamını meşru gören Birleşmiş Milletler’in raporunun ardından, kamuoyu raporu, hükümetin İsrail’e karşı yaptırımlarını konuşmaya başladı.
Konu uzun bir aradan sonra tekrar, yeniden Mavi Marmara oldu...
Gazeteciler, köşe yazarları Mavi Marmara üzerine eleştirilerini yinelemeye başladılar.
Özellikle bizim gazeten Ahmet Altan ve Yıldıray Oğur’un yazdıklarına, gemide bulanan aktivist gazeteci-yazar Hakan Albayrak önceki gün Yenişafak’taki köşesinden cevap verdi.
Aslında cevaptan ziyade, yapılan eleştirilere bir isyandı.
İsyan satırlara yansımıştı.
İsrail’in uluslararası sularda uzun menzilli, gerçek mermiler kullanarak yaptığı katliama sessiz kalınırken, niyetin, demir sopaların gündeme getirilmesi, sorgulanması, katliama gerekçe olarak sunulması Albayrak’ı üzmüştü. Üzüntü isyan noktasına varmıştı...
Albayrak, “Nedir bizimle alıp veremediğiniz” sorusunu sorma ihtiyacı hissetti.
Doğrusu Ahmet Altan’ın da Yıldıray Oğur’un da Albayrak ve aktivistlerle bir sorunu olduğunu düşünenlerden değilim.
Yazacaklarım da “bu alıp verememeye” bir cevap olarak algılanmamalı. Her üç ismin de eli kalem tutuyor ve söyleyeceklerini yazacakları köşeleri var. Yazdıklarımın bu anlamda yeni bir tartışma yaratmasını istemem.
Hakan Albayrak’ı tanımıyorum. Yazdıkları ve de yaptıklarının samimiyeti konusunda şüphem yok. İsyanına da hak verenlerdenim.
Doğrusu Mavi Marmara gemisinin çok samimi duygularla yola çıktığını düşünenlerdenim. Ne yola çıkarken yapılan açıklamalar, ne gemide İsrail’in katliam yapan askerlerine uygulanan muamele beni rahatsız etti. Gerçek kurşun sıkılırken, gemiye uluslararası sularda hukuksuzca müdahale edilirken, demir sopa kullanımını bile az görenlerdenim.
Kimseyi kutsal bir dava uğruna ölüme, ölüm yolculuğuna çıktığı için suçlayamam. Ölüme çıktığı kutsal davayı, kutsal davanın o kişinin içinde yarattığı fırtınayı anlamaya, öğrenmeye çalışırım. Ama kutsal bir dava uğruna birilerinin birilerini öldürmesini haklı görmem, göremem. Bu suça sessiz kalamam.
Dediğim gibi, ne yola çıkarken yapılan açıklamalar ne de gemide sivillerin askerlere yaptığı muamele beni rahatsız etti. Beni asıl rahatsız eden dokuz kişinin hayatını kaybetmesinden sonra yaşananlar, yapılanlar ve söylenenlerdi.
O karanlık gecenin yaşandığı gün ekranların karşısına geçmiş, yapılan her açıklamanın ardından “Aslında yok birbirinizden farkınız” demiştim. Düne kadar kimileri şehit kanı, kimileri gerilla kanı üzerinden siyaset yaparken, Mavi Marmara saldırısıyla yeni bir kan üzerinden siyaset yapılmasına şahit olmuştuk; “Mücahit kanı.”
Özellikle iktidar çevresine yakın olanlar ve AK Parti’nin yöneticileri, krizi fırsata çevirme gayreti içerisine girmiş, kan üzerinden siyaset yapmaya başlamışlardı. O gün yapılan açıklamalar arşivlerde duruyor. Detaya girmeye gerek yok. Detay gazete sütunlarındaki şehvetli açıklamalarda saklı.
Dokuz kişinin yaşamı hiçe sayılmış, cesetler henüz Türkiye’ye getirilmemişken, birileri, siyaset aracı olarak ölüleri kullanmaya başlamıştı.
Marmara yolcularının Türkiye’ye getirilecekleri gün, Taksim’de yapılan “kutlamalar” ise içimi acıtmıştı. “Kutlama” diyorum çünkü orada da birileri, dokuz insanın baskında hayatını kaybettiğini unutmuşçasına yok olan imajını düzeltmeye, mücahit kanıyla arınmaya çalışıyordu. Kimsede çıkıp bu kişilere siz neden gemide yoktunuz diye sormuyordu.
Doğrusu beni o gün rahatsız eden bir konu da aktivistlerin Türkiye’ye döndükten sonra yaşadıklarıydı. Samimiyetine inandığım, aktivistliğini kıskandığım Hakan Albayrak ve bazı gemi yolcularının kanal kanal gezmeleri, olayın şehvetine kendilerini kaptırmalarıydı.
Anadolu’da daha düne kadar güzel bir gelenek vardı. Ölüye saygıdan herkes susar, evlerdeki televizyonlar uzun bir süre açılmazdı. Ancak Mavi Marmara’da tam tersi oldu. Henüz dokuz kişiye son görevini yapmayanlar, televizyon ekranlarında cenaze namazları kılıyor, reklam aralarında “şehitlerini” toprağa veriyorlardı. Sessizlik ise yerini stüdyodaki sert tartışmalara bırakıyordu.
Doğrusu Mavi Marmara ve yolculuğunun dışında o gün yapılanlarla ilgili yazılacak ve söylenecek çok şey var. Hükümete ve aktivistlere bir soruyla bu konuya noktayı koyalım.
O günlerde hükümet, “gemiyi neden engellemediniz” sorularına, “Sivil toplum örgütüne müdahalemiz söz konusu olamaz” cevabı verirken, bundan aylar önce ikinci Mavi Marmara gemisi yolculuğu nasılsa engellenebildi. Bağımsız olduklarını söyleyen aktivistler ise bu yoldan nasıl alıkonuldukları konusunda derin bir sessizliğe büründü. Sahi aylar önce ne oldu?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.01.2016
5.02.2016
28.12.2015
15.12.2015
9.02.2015
30.11.2015
23.11.2015
16.11.2015
9.01.2015
26.10.2015