Yüksel TAŞKIN
Dört eski bakanla ilgili Meclis Komisyonu’nda verilen “Yüce Divan’a gönderilmelerine gerek yoktur”kararının ardından Meclis Genel Kurulu'nda da benzer bir karar çıkacağı az çok tahmin ediliyordu. Hem komisyonun hem Adalet ve Kalkınma Parti'li (AK Parti) üyelerinin hem de AK Parti grubunun büyük bir baskı altına alındığı düşünüldüğünde, Meclis’teki fireler hafife alınmamalı.
Meclis oturumunda Yüce Divan için 276 oy gerekirken, Zafer Çağlayan’ın oylamasında 264 ret, 242 kabul çıktı. Bu oylamadan sonra bazı AK Parti’li vekillerin tavır değiştirdikleri ve “genel eğilime” uymayı tercih ettikleri öngörülebilir. Muammer Güler için 258 ret, 241 kabul oyu çıkarken, en olumsuz sonuç Egemen Bağış için yaşandı: 255 ret, 245 kabul. Kendisini diğer üç bakandan ayrıştırmayı başaran Erdoğan Bayraktar için sonuç oldukça olumluydu: 288 ret, 219 kabul. Bağış’ın oylamasında AK Parti’nin verdiği fire 48’i bulurken, genel olarak 37 partilinin Yüce Divan yönünde oy kullandıkları tahmin ediliyor.
“Çatlatılamaz AK Parti” algısında gedik
Bu sonuçlar bize ne söylüyor? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının stratejisi başarılı olmuştur. Ama onların daha az fire vererek “çatlatılamaz AK Parti” algısı oluşturmaya gayret ettikleri düşünüldüğünde, surda bir gedik açıldığını da teslim etmek gerekiyor.
Yine AK Parti’nin çok partili siyasi hayatımızdaki en disiplinli Meclis grubu olduğunu anımsadığımızda, fireler, ret ve çekimser oyları başka bir anlam kazanıyor. Diğer merkez sağ partiler; Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi'nin tecrübeleri hatırlandığında, bu partilerde genel merkeze rağmen oy kullanma tercihlerinin bazı kritik dönemeçlerde parti liderliğini çok zor durumda bıraktığını, hatta bakanların düşürülebildiklerini biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında AK Parti ciddi bir istisnadır. Çok partili hayatımızda, Erdoğan kadar parti içi tüm güç odaklarından özerkleşebilen, bu denli muazzam güç biriktirebilen başka bir lider mevcut değildir.
Dün 2003 yılındaki 1 Mart tezkeresi oylamasından sonra ilk defa AK Parti’nin bir parti gibi hareket etme yönünde az da olsa bir irade sergilediğine şahit olduk. AK Parti’nin bir kurum olarak kendisini korumak adına ve hele hele Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kendi rüştünü kanıtlayabilmesi için, sonuçlar çok daha farklı olmalıydı. Ama olmadı. Şimdi de mevcut durum üzerinden analiz yapmakla yükümlüyüz.
Sonuç Davutoğlu açısından nasıl yorumlanabilir? Komisyonda yapılacak oylama öncesinde Başbakan Davutoğlu'nun dört bakanı çağırarak "kendi isteğinizle Yüce Divan'a gidin" dediği yönünde haberler çıkmıştı. Davutoğlu bu haberleri yalanlamadı "Genel Başkan olarak herkesle görüşürüm, görüştüklerimle konuştuklarım bizi ilgilendirir" dedi. Davutoğlu'nun "yolsuzluk yapan kardeşim bile olsa kolunu koparırım" sözleri de bu yönde ciddi beklenti yaratmıştı.
AK Parti özerklik kazanma şansını yitirdi
Bu açıdan baktığımızda, yani meseleyi ilkesel boyutundan soyutlayıp, sadece siyasal “denge oyununa” odaklandığımızda, hem AK Parti’nin hem de Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında ciddi bir özerklik kazanma şansını yitirdiklerini söyleyebiliriz. Eğer siz dikkate alınması gereken ağırlıkta bir güç olursanız, diğer güç sahipleri size rağmen hareket etmekte zorlanırlar.
Dünkü oylamada bakanlardan en az birisi Yüce Divan’a gönderilseydi AK Parti gurubunun, “Yasama yetkimi gerekli gördüğüm yönde kullanabilirim” deme şansı doğacaktı. Böylece “vicdani kanaatimi kullanarak yolsuzluk yaptığına inandığım şahsı Yüce Divan’a gönderdim” deme rahatlığı yaşanabilecekti. Yine seçici hareket edilerek, muhalefetin istediği sonuçtan da uzak durulabilecekti. Bu işin ilkesel tarafı.
Bir de Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında oluşturduğu yeni yapılanma ve 2015 genel seçimlerinden sonra başkanlık sistemine geçme planları anımsandığında, bunların bir bütün olarak TBMM’nin, özel olarak da AK Parti gurubunun yasama gücünde büyük gerileme yaratacağı açıktır. Tam da bu noktada AK Parti grubunun kendi yasal ve meşru gücünü hissettirmesi kendi yararlarına olurdu.
Erdoğan’ın kurmayları, Anayasa Mahkemesi’nin güvenilirliğini sorgulayarak ve sorgulatarak büyük bir taarruz başlattılar. Böylece AK Partili vekillerin belli bir mağduriyet algısıyla hareket etmeleri yönünde psikolojik ortam oluşturulmuş oldu. Oysa Yüce Divan’a gönderilen şahıs veya şahıslar, sonuçta suçlu bulunsalardı da onları oraya gönderen irade AK Partililer olacağı için, hasarın en azda tutulma şansı olabilecekti. Turgut Özal’ın bir bakanıyla ilgili söylentiler çıkar çıkmaz ön alarak bakanının aklanması için baskı yapması, son tahlilde psikolojik üstünlüğün kendisine geçmesine vesile olmuştu. Yolsuzlukla eleştirilen aktörlerin nasıl tutum takınacakları da son derece önemlidir. AK Parti’nin buradan bile bir “PR” (halkla ilişkiler) başarısı türetmesi mümkün olabilirdi. Bu özellikle Davutoğlu için taze bir rüzgâr esmesi anlamına gelirdi. Görüldüğü gibi genel olarak AK Parti ve Davutoğlu lehine olan unsurların Erdoğan ve kurmayları aleyhine olabildiği, yumuşatılması ve dengelenmesi oldukça güç bir çatlak oluşmuş durumdadır.
Bu süreçte muhalefet, genel hatlarıyla doğru bir tutum takınmış mıdır? Eğer CHP, özellikle dinleme skandalı etrafında ortaya saçılan çete faaliyetlerini de hedefe alan bütünsel bir temizlenme, arınma söylemi tuttursaydı, bazı isimlerin Yüce Divan’a gönderilebilmeleri konusunda çok daha teşvik edici olabilirdi. CHP, “sadece AK Parti’ye çakmak” noktasına kilitleneceğine, özel hayatın ihlali gibi konularda bütün Türkiye’ye yaşatılan ve yaşatılması mümkün mağduriyetleri de karşısına alabilmeliydi. Son tahlilde dinleme skandalları, TBMM’ye de yapılmış bir saldırıdır ne de olsa…
Yukarıda AK Parti grubunun uzun vadeli çıkarının, Erdoğan’a rağmen hareket edebileceğine dair bir işaret fişeği yakmasında olduğunu savundum. Aynı mantığı Davutoğlu için çok daha rahatlıkla kullanabiliriz. Hatta denilebilir ki, AK Parti gurubu 13 yıldır yönetim süreçlerinden dışlanmayı zaten kanıksamıştı. Erdoğan’ın “mutfak kabinesiyle” yönetimi götürdüğü, AK Parti grubunun da başka alanlarda etkili olma karşılığında buna ses çıkarmadıkları bilinen bir gerçek. Hatta ANAP’la karşılaştırıldığında AK Parti’de bakanlık bekleyen insan havuzu bile çok daha dar. Baştan beklenti olmayınca buradan doğan hayal kırıklıkları dahi nispeten daha kolayca tamir edilebiliyor.
Ama Erdoğan’ın fiili durumu dahi başkanlık sistemi lehinde zorlamasına Davutoğlu ne kadar sessiz kalabilir? Bana göre zaten sessiz de kalamıyor. Erdoğan’ın kabineyi toplama kararı çıktığında Davutoğlu’nun ilk tepkisi, “Bunu beraber konuşmadık” mealinde olmuştu. Yani bu konuda kendi onayının da gerekli olduğunu vurgulama ihtiyacı hissetmişti. Davutoğlu’nun son dönemde en fazla kullandığı ifadelerden birisinin “Muhatap benim” olması da elbette yetki anımsatması ihtiyacından kaynaklanıyor. Yine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Cumhurbaşkanlığı liderliğindeki kabine toplantılarının rutin olmayacağını” sıkça vurgulama ihtiyacı hissetmesi de bu konudaki rahatsızlığı ele veriyor.
Maç henüz bitmiş değil
Davutoğlu’nun yolsuzluk konusunda farklı bir tutum takınmaya çalışması da yukarıda bahsettiğim özerklik arayışından bağımsız algılanamaz. Davutoğlu komisyonun ve TBMM’nin özgür iradesine vurgu yaparken, birilerinin “Komisyon ve AK Parti grubu Yüce Divan yolunu açarsa paralel komplo iddiası” çöker diyerek bu yapıları abluka altına almalarının ardında böyle bir mücadele olduğu açıktır. Bu mücadele aynı zamanda yakın dönem Türkiye’sinin nasıl yönetileceğine dair de bir mücadeledir.
Erdoğan’ın kendi dar kadrosuyla AK Parti’yi ve Türkiye’yi yönetmesinden rahatsız olan Davutoğlu ve eski kuşak, ilk raundu kaybetmiş görünüyor. Bundan sonraki büyük kavganın milletvekili adaylarının tespiti alanında verileceğinden kuşku yoktur. Erdoğan’ın bu konuda şimdiden çalışmaya başladığı kulislere yansımaktadır. Üç dönem kuralının da partide yeni bir arka bahçe oluşturulması açısından bir imkân sunduğu açıktır. Davutoğlu’nun AK Parti grubuna ve partiye damgasını basmak adına bir varoluş mücadelesine girişeceği beklenebilir. Kuramsal olarak Davutoğlu’nun belirleyici olması gerektiğinde kuşku yok. Ama bugüne kadar partinin hemen hemen her konumuna kimin seçileceğine karar veren Erdoğan’ın da bu konuda hem büyük bir deneyimi hem de azımsanamaz bir ağırlığı var.
Yakın zamanda oluşması muhtemel “Güçlü Başkan, Zayıf Başbakan ve Zayıf Meclis” eksenli yönelime direnişin bir raundu dünkü oylamada kaybedilmiş olabilir.
Ama bu maç henüz bitmiş değil…
Doç. Dr. Yüksel Taşkın, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Taraf gazetesi köşe yazarı. Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Taşkın’ın 'Anti-Komünizmden Küreselleşme Karşıtlığına: Milliyetçi Muhafazakar Entelijensiya' (İletişim, 2007), ‘AKP Devri: Türkiye Siyaseti, İslamcılık ve Arap Baharı’ (Birikim, 2013) ve (Suavi Aydın ile beraber) ‘1960’tan Günümüze Türkiye Siyasi Tarihi’ (İletişim, 2014) başlıklı kitapları yayımlandı.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/yuce-divan-oylamasinin-kaybedenleri-ak-parti-ve-davutoglu
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.04.2024
15.12.2019
26.07.2019
18.12.2017
27.09.2017
19.09.2017
10.08.2017
27.07.2017
10.07.2017
26.06.2017