Etyen MAHÇUPYAN

Hayat bir adaptasyon süreci… Çevremiz değiştikçe farkında olarak ya da olmayarak ona uyum sağlamak zorundayız. Kişisel ve toplumsal değişim deneyimlerinin büyük çoğunluğu iradi değil. Organizmalar esas olarak ‘değişmemek’ için gayret sarf ediyor, o yönde direnç çıkarıyor. Ancak değişmeye mecbur kalıyorlar.
Osmanlı’nın son üç yüz yılı kabaca bu çerçevede analiz edilebilir. İdeal düzenin geçmişte kaldığını, o düzenden uzaklaşılmış olduğu için sistemin yozlaştığını, çarenin yeniden söz konusu düzene (nizam-ı aleme) dönmek olduğuna inanıyorsanız, çevreden gelen değişim baskısına da olabildiğince direnmeye çalışırsınız.
Ancak direniş dinamiğinin kendisi değişimi isteyen ve savunanların da önünü açacaktır. Çünkü toplumsal değişim çoğu zaman farklı bir sınıfsal, sosyal ya da kültürel tabakanın yükselişini, kamusal alanın yeniden kurgulanmasını, bireysel ve grupsal yaşam biçimlerinin, hak taleplerinin genişlemesini ifade edebilir. Böylece değişim bizatihi bir iktidar mücadelesinin taşıyıcısı haline gelebilir.
Nitekim Tanzimat sonrasının Osmanlı siyasi dünyası zaman zaman kaotik hale gelen gerginlik ve çatışma gelgitlerine sahne oldu. Geleneğin, cemaatçiliğin, ‘milletler’ hiyerarşisinin korunması ve sürdürülmesi taleplerinin karşısına, rasyonelleşme, merkezileşme, uluslaşma idealleri kondu.
Sonuçta İmparatorluk bir ulus-devlete dönüşerek ‘modernleşti’, ‘muasırlaştı’, ‘Batılılaştı’, ancak bunun hazmedilmiş, içselleşmiş bir dönüşüm olduğu söylenemez. Aksine bunun ‘mecburen’ yaşanılmış ve katlanılmış bir tarihsel emrivaki olduğu kuşkusu toplumun psikolojisine, bilinçdışına işledi…
Kader aleyhe işlemiş, ‘bizi’ zorunlu ancak geçici bir mahkumiyete sürüklemişti… Son yüz yıl boyunca Türkiye halkının iki dürtü arasında sıkıştığını söyleyebiliriz: Biri Batılılara (onların kendi ölçüleriyle) onlardan bile daha iyi (gelişmiş, modern, çağdaş) olduğumuzu kanıtlamak, diğeri Batının ne kültür ne medeniyetine ihtiyacımızın olmadığını, kendi özümüze dayanan bir medeniyetin varisleri (benzersiz bir tarihsel özne) olduğumuzu göstermek.
Genel hatlarıyla ele alındığında bu dürtülerden ilkinin Kemalizm’in, ikincisinin İttihatçılığın benlik sorunsalını özetlediği ifade edilebilir. Nitekim Kemalizm’in Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi girişimleri Batı-dışı bir konumlanma değil, Osmanlı-dışı (ve ondan daha kadim) bir geçmiş üretme çabasıydı.
Cumhuriyet’in ilk yüz yılının sonunda söz konusu iki dürtü açısından neredeyiz? İlk dürtünün kanıtlanmasında yetersiz kaldık… İkincisi ise ortaya konma şansı olmadığı için kursağımızda kaldı.
Ne var ki İttihatçı dürtünün hayata geçebilmesi salt iradi bir mesele değildi. Dünya koşullarının, bizi sarmalayan küresel dinamiklerin buna izin vermesi gerekiyordu.
Ve ‘kader’ o yöne ilerledi… Dünyadaki bir dizi değişim İttihatçılığı olası bir alternatif haline getirdi ve tatmin olmamış dürtünün itkisiyle Türkiye (devleti, siyaseti ve halkıyla) bu davete sıkıca sarıldı.
Son otuz yılda küresel boyutta yaşanan değişimlerin bizi ilgilendiren üç ayağı var.
Birincisi modernliğin krizi… Modernlik pozitivist bir kabulün etkisiyle kendisini tüm kültürler için nihai bir nokta olarak tasavvur etmişti. Zaman içinde bütün ‘geri’ toplumlar modernleşecek ve daha önce modernleşmiş toplumlara benzeyeceklerdi. 20. Yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde bunu açıkça ifade etmek artık ‘ayıptı’ ama toplumsal sistem söz konusu varsayım üzerine oturmaya devam etti.
Relativist zihniyetin hakimiyeti altında bireylere geniş özgürlük ve kendini ifade olanakları veren modernlik, grupsal farklılaştırıcı niteliklere, yani ‘yabancı’ kültürlerin kamusal alandan yer kapmasına uyumlu değildi. Kamusal ahlak laiklik, bilimsellik ve rasyonellik etrafında örülen bir ortak kültür sayesinde ayakta duruyordu. Diğer deyişle bireysel heterojenlik ancak söz konusu (tarihsel ortaklığı yansıtan) homojen kültürleşme sayesinde mümkün olmuştu.
Geçen yüzyılın son çeyreğinde demografik mobilizasyon Batılı modern toplumun dengesini sarstı. Özellikle Müslümanlara birlikte yaşamak, onlara kamusal alanda ‘yer açmak’ zorunda kalmak, modern (liberal) ideallerin bir yönetim cihazı olarak işe yaramadığı algısına neden oldu. Sonraki yıllarda göçmen karşıtlığı, aşırı sağın yükselişi, düzeysizlikten gocunmayan popülist liderlere talep bu atmosferde yeşerdi.
Bu görünüm Batı dışı toplumların Batı’ya ilişkin kanaatini radikal biçimde değiştirdi. 1990’lı yıllarda modernliğin dünya sorunlarını çözme becerisinin kalmadığı (giderek ‘zaten olmadığı’), aksine sorun yaratan bir anlayışı ifade ettiği kanısı güçlendi. Ne modernlik ne de Batı gerçekte ‘bizden’, ‘bizim medeniyetimizden’ üstün değildi…
Batı dışında kalan ve onun kültürel özelliklerini paylaşmayan toplumlar, çok uzun bir zaman aralığından sonra ilk kez kendilerini Batı ile ‘eşit’ gördüler. Batı karşısındaki eziklik duygusu yerini dik durma, ses yükseltme, defi etme motivasyonuna bıraktı.
Böylece çeperde bir özgüven dalgası ortaya çıktı. Dünyanın ‘bize’ ihtiyacı vardı, ‘biz’ olmadan dünya meselelerinde çözüm olamazdı… Kültürel özelliklerimiz en az Batıdakiler kadar meşru ve işlevseldi. Geleceğin dünyasında asıl söz sahibi olacak olan belki de (giderek kesinlikle) ‘bizdik’.
Yüzyıllara dayanan Batı’ya ve modernliğe zımni bağımlılık kabulü böylece yıprandı. Türkiye de başka benzer ülkeler gibi bir anda önünde ideolojik ve psikolojik açıdan bir ‘alan genişlemesi’ buldu. Şimdi kendimizi yeniden tanımlama, ifade etme, eşit olma, hakkımızı savunma fırsatımız vardı.
Bunun iki önemli uzantısı oldu: İlki bağımsızlık fikrinin toplumun geneli için yeniden gerçekçi bir ölçüt (ya da ideal) haline gelmesidir. Batı modernliğinin tasallutu altından çıkıp açık uçlu bir dünya geleceği ile karşılaşmanın bağımsızlık arayışını yeniden canlandırmaması zordu…
Diğer uzantı modernliğin yıpranmasıyla birlikte onun yücelttiği ‘vatandaşlık’ meselesinin de ikinci plana düşmesidir. Özgürlük, eşitlik ve adalet kavramları modernliğin ‘evrensel’ olarak sunduğu ama kendi tarihinden devşirdiği idealleri yansıtıyordu. Oysa ‘bizim’ tarihimiz ve kültürümüz farklıydı! Bu idealleri reddetmedik, ama içeriklerini ‘bize göre’ yeniden tanımlama şansı yakaladık.
Kendimizi bağımsız hissetme, ya da bağımsızlığı arama isteğimiz ile vatandaşlığın geri plana düşmesi, Yeni İttihatçılık için hayati önemde bir sonuç üretti: Benlik sorunsalı psikolojik ve ideolojik anlam dünyamızı ele geçirdi. Geçmişten geleceğe uzanan tek bir öznenin (iradenin) parçası olma, haksızlıklara uğramışlık, kötü kaderin telafisi, saygı görme isteği, (Batı karşısında) müdanasızlığın keyfini çıkarma gibi duygular yeniden depreşti.
Türkiye 20. Yüzyılın başındaki ruh haline döndü… Ama şimdi karşısında bölünme, parçalanma tehdidi yoktu. Aksine büyüme, gelişme, yükselme, ele geçirme, boyun eğdirme hayalini taşıyacak kadar özgüvenliydik. ‘Türkiye Yüzyılı’nın ifade ettiği üzere…
Küresel boyutta yaşanan ‘modernliğin yıpranması’ süreci olmadan Yeni İttihatçılığın devlet için gerçekçi bir alternatif oluşturması zordu. Ama buna bir başka güçlü destek daha geldi…
Aynı on yıllar içinde dünya ‘küreselleşme’ dinamiği altında yeniden şekillendi. Bir yandan ürünler küresel planda standardize olurken, daha küçük ölçeklerde yeniden üretim imkanı doğdu. Büyük ulus-devletler prestij kaybı yaşadı. Sermaye ve bilgi küreselleşti, devletler ancak güçlerini bir araya getirerek, sıkı ilişki ağları kurarak ayakta kalabileceklerini gördüler. Diğer taraftan coğrafi bölgelerin iktisadi ve siyasi önemi arttı, özerk birer aktör gibi görülmeye başlandılar. Bazı şehirler küresel bilgi, ekonomi veya siyasi ilişki ağlarının merkezine oturdu.
Bir anlamda daha yatay, ‘demokratik’, çeper aktörlerin göreceli önem ve işlevini artıran bir gelişme yaşandı ve halen de devam ediyor. Türkiye bu dinamikten en fazla yararlanabilecek ülkelerden biri olarak öne çıktı. Batı ile Doğu’nun geçiş yerinde, farklı rejim, inanç ve kültürlerin birbirine bağlandığı bir ‘kilit-ülke’. Yani farklı unsurları dengeleme, birbirine oynama, hareket alanını genişletebilme imkanına sahip, üstelik hiçbir büyük küresel gücün de zayıflamasını istemeyeceği, aksine kendi yanına çekmek isteyeceği bir ülke…
Bu imkan Yeni İttihatçılığın bir devlet projesi haline gelmesinde muhakkak ki önemli oldu. Modernliğin yıpranması ideolojik ve psikolojik alanı ‘temizlemişti’. Küreselleşme bu ‘temiz’ alanın somut strateji ve politikalarla doldurulmasını mümkün hale getirdi.
Nihayet modernliğin yıpranması ve küreselleşmeye ilave üçüncü ayak bilgi ve iletişim teknolojisindeki büyük sıçramadır. Bu sayede Türkiye gibi toplumların küresel bilgiye ulaşma ihtimali arttı ama asıl önemli olan bu değildi. Bilgilenme alanındaki çoğulculuk çeper ülkelerin merkezle (ABD ve Avrupa) eşitlendiği algısını destekledi. Artık ‘bizimkiler’ de yabancılar kadar konuya hakimdi, biliyorlardı ve hatta onların bilmediğini de ortaya koyabiliyorlardı. Diğer deyişle söz alanında ‘elimiz her yere ulaşıyordu’. Bu duygu ‘fiziksel olarak da her yere ulaşabiliriz’ özgüveninin parçası oldu.
Belki daha kritik olarak teknolojik imkanlar devletin ve siyasi aktörlerin toplumla ‘eş düzeyli’ olduğu bir alan oluşturdu. Toplumu etkileyen aktörlerin siyaset nezdinde değeri yükseldi, bilgi doğrudan siyasetin alanı haline geldi ve kamunun müdahalesine açıldı. Böylece iktidarın manipülasyon çabaları bulanıklaştı, toplumsallaştı ve meşrulaştı. Toplumun ‘girişimci’ aydınları kendilerini iktidarın parçası olarak konumlandırabildiler ve karşılığını da aldılar.
Bilgi ve iletişim teknolojisindeki sıçrama modernliğin yıpranması ve küreselleşme kadar etkin birer faktör oluşturmayabilir ama toplumsal mobilizasyon açısından önemli oldu. Bilgi alanı ‘parçalandı’ ve kompartmanların yaratılmasına izin verdi. Böylece iktidarı sürdürmeyi sağlayacak cemaatleşmeyi besledi, bu cemaatin kendine has bir benlik ve kimlik edinme sürecini kolaylaştırdı.
Dahası bilginin çoğulcu ve akışkan niteliğinin iktidar elitinin manipülasyonları ile birleşmesi, ironik bir biçimde siyasi liderliği gerçeklikten azade kıldı. Lider neredeyse gerçekliğin ‘üzerine’ çıktı. Söylenti boldu ama değersizdi… Asıl önemlisi liderin zihnindeki strateji ve niyetti. Ve o strateji devlet-millet bütünleşmesinin geleceğe doğru ivmelenmesinin garantisiydi…
Yeni İttihatçılık Türkiye dinamikleri dışında, tüm dünyayı sarsan bu üç tarihsel olgunun yarattığı psikolojik, ideolojik ve siyasi atmosferde doğdu. Bunlar olmasaydı devlet aktörlerinin yeni bir iç yapılanmaya yönelmesi hala mümkün olur muydu, bu yaklaşım toplum nezdinde aynı teveccühü görür müydü bilmiyoruz…
Ama temel gerçekliğimizin çevreye adaptasyon olduğunu düşünürsek, dünyanın değişiminin sanki ‘kaderin’ görünmez eli gibi Türkiye’yi Yeni İttihatçılığa yönelttiğini, hatta ‘davet’ ettiğini ileri sürebiliriz…
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024