Markar ESAYAN

AK Parti ve otoriterlik
6.03.2014
2425

 Tarih ve ait olduğumuz coğrafya, otoriter bir zihniyet yapısının içinden hayatı algılamayı bize dayattı. Bu zihinsel yapıdan kimse azat değil. Bizim verili şartlarımız otoriterlik. AK Parti'nin dinamik dindar kesimleri arkasına alarak üstlendiği değişim sürecinin bu tesbit üzerinden okunması çelişkileri anlamayı kolaylaştırabilir. Bir kısım önemli doğruların yapılıyor olması, o doğruyu yapan ve destekleyenleri otomatik olarak demokrat yapmıyor. Pek ala otoriter, ataerkil zihniyet sahipleri de demokratik adımlar atabilirler. Ama bu doğru adımları atan özne-ler, muhtemelen ülkede demokrat olmaya en istekli kesimler olacaktır.

Aslolarak toplumun zihniyeti önemlidir. Üst yapıya önünde sonunda toplum damgasını vurur.

Türkiye'deki değişimin hangi tarihsel şartlardan kaynaklandığını bilmek önemlidir. Kemalizm kendi sonunu hazırlayan bir çelişkiye imza attı ve 'çoğunluk' olan bir kesimi 'ötekiler' sınıfına koydu; onlara gayrı vatandaş olarak kötü davrandı. Sünni-Hanefi-Türk ama dindar olan kesimlerden bahsediyorum. Gerçekten azınlık olan kesimlere yaşatılan mağduriyetlerin onlara da yaşatılması, Türkiye'yi içeriden değiştirecek olan toplumsal kesimi de baştan belirlemiş oldu: Dindarlar...

Dindar Türkler yaşadıkları mağduriyetlerle, rejim ve kendileri üzerine düşünme zorunluluğu yaşamasa tarihin nasıl gelişeceğini hiç bilemeyeceğiz. Ama, AK Parti ve tabanının, 28 Şubat'ta tepe yapan hak gasplarının halli üzerinden son 12 yıllık süreci başlattığını söyleyebiliriz. Zaten dünyada hangi gelişim, başkası üzerine düşünerek başlayabilmiş ki!

Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi, doğru şeyleri, başkalarını da yol üzerinde işin içine katarak yapmak bizi doğrudan demokrat ve çoğulcu yapmıyor; ama dikkat, demokratlaştırıyor. Otoriter kodların bu süreçte daha çok dikkati çektiği doğru. Çünkü eski zihniyete doğru ara ara yaşanan savrulmalar demokratikleşirken daha çok göze çarpıyor. Yani otoriterlik, birden zuhur eden veya daha iyi bir noktadan daha kötüye giden bir mesele değil. Otoriterlik, muhalefet daha demokrat olduğu için değil, Türkiye demokratlaştığı için rahatsız edici bir konuya dönüştü; ki bu da iyi bir şey.

Otoriter kimlik, hayatı 'biz' ve 'öteki' üzerinden okur ve taraflar arasında çatışma esastır. Bu nedenle, bizim tarihimizde, uzlaşarak çözdüğümüz tek bir problem yoktur. Çözüm Süreci bu bakımdan çok hayati bir zihniyet devrimini ima ediyor. Gezi'de Başbakan'la görüşen gruplar eyleme devam kararı almasalardı, bu önemli bir ilk olacaktı. Orada da otoriter-çatışmacı kodlarla bu imkân heba edildi. Ama ne muhalefetin, ne solun, ne de diğer kesimlerin kendileri üzerine düşünme, eleştiriyi kendilerine de yöneltme alışkanlıkları var.

AK Parti, kendi mağduriyetinden yola çıkarak 'ötekileri'ni anlama basiretini gösterdi. Pragmatik bir parti olduğu için, demokratikleşme sürecinin getirilerini gördü ve bunlar hoş, iyi ve İslam'la uyumlu şeylerdi. Bu arada, değişime karşı çıkan ulusalcı blok, daha donuk bir dünyada yaşadığı, kendilerini doğuştan demokrat saydıkları için otoriter yapıları yolculuk sırasında AK Parti kadar esnemedi. Ona karşı savaşı en pespaye ve siyaset dışı halleri ile sürdürdüler. Hala da öyle.

Bu ise, AK Parti'nin çatışmaları -doğruları yapan tarafa düşen ahlaki üstünlükle- kazanması anlamına geldi. Başbakan Erdoğan'ın kişisel kabiliyeti ve halka giden yapısı büyük avantaj sağladı. Ama bizler hala, birbirini anlama, tüm seçenekleri ortaya koyma ve uzlaşma ile ülkeyi yeniden kurma menzilinin uzağındaydık.

Erdoğan'a yöneltilen, otoriterlik, çoğunlukçuluk gibi eleştirilerin tabii ki bir anlamı var. Sorun, muhalefetin Erdoğan'dan daha otoriter, değişime kapalı, zümreci olması ve bu eleştirileri sadece Erdoğan'a yöneltmelerinde. O zaman halk tercihini neden ülkeyi iyi yöneten, ara ara otoriterleşen ama bu özelliğini vesayete karşı da koz olarak kullanan bir lider yerine, yine otoriter, değişime kapalı, başarısız ve ahlaken düşkün muhalefet bloku yönünde kullansın ki!

17-25 Aralık gibi darbe teşebbüsleri, AK Parti'nin bir yandan sürekli demokrasiye sarılmasını gerektirirken, bir yandan kendisi üzerinde düşünme zamanı kazandırıyor. Eğer ülkede, AK Parti kadar yönetme kabiliyeti olan, en az onun kadar değişimci ama ondan daha demokrat bir muhalefet partisi olsaydı halkın tercihinin ne olacağı sorusu, partinin kendisine sürekli sorması gereken hayati sorudur. Eğer paralel yapının HAS Parti'yi ele geçirme operasyonu muvaffak olsaydı, bugün başka bir şeyi konuşuyor olabilirdik. Burada Sayın Numan Kurtulmuş'un neden hedef alındığını da anlıyoruz.

Hasılı, bu soruların cevapları otoriter zihniyet yapısından, demokrat zihniyet yapısına geçme zamanının geldiğini ima eder. Aslında son krizin partinin de, toplumun da birçok rezervini zihin dünyasında yıktığını düşünüyorum. Özgürlükçü laikliğin, katılımcı demokrasinin değerini ve cemaatten topluma geçişin gerekliliğini anladık.

Hiçbirimiz 16 Aralık gecesindeki bizler değiliz.

İşte bunun adı değişim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar