Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Çocukluk ve büyüklük (2)
9.12.2011
2878

 Farkında mısınız bilemiyorum, son zamanlarda Kürt Sorunu’nu çözmek değil, patlatmak için özel bir strateji uygulanıyor sanki. Sanki birileri, “Ya, bu sorunu nasıl toplumun tüm sathına yayarız. Nasıl içinden çıkılmaz hale getiririz” diye özellikle kafa yoruyor.

Son olarak da kamuoyunun gündemine, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak’ın, manşetlere “taş ve molotof atan çocuklara, Sevgi Evleri” diye yansıyan bir ‘çözüm’ önerisi geldi.

Dendi ki, “Sokak eylemlerinde taş ve molotofkokteyli atarken yakalanan çocuğun ailesi Çocuk Şube polisleri tarafından uyarılacak, buna rağmen çocuk o eylemi yapmaya devam ederse bu kez aileye 150 lira para cezası verilecek. Bu da çözüm olmazsa, bu kez 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu devreye sokulacak, mahkeme yoluyla çocuk ailesinden alınacak”.

Dikkat ettiyseniz, bu konudaki haberler “molotof atan çocuklar” sözcüklerinin kullanıldığı manşetlerle basında yer aldı. Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, devletin temsilcileri (yani ekseriyetle güvenlik güçleri) ile çatıştığı, onlara ‘isyan bayrağı açtığı’ iddia edilen çocuklardan bahsedilirken kullanılan, “taş atan çocuklar” tanımlaması, oldu “molotof ve taş atan çocuklar”...

‘Bölgede’, zaten devlete karşı müthiş bir güvensizlik var. Van depremi sonrası yaşananlar da, bunun kanıtı.

Dersim’den zorla evlatlık verilen çocuklar meselesinden tutun da daha yakın zamanlarda Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nda Kürt çocuklarının yaşadığı bir sürü soruna, hesaplaşılmamış, şeffaflaştırılmamış bir dolu konu var, “devlet ve “bölgenin çocukları” denince.

Öte yandan, “devlet himayesindeki çocuklar” konusu bütün dünyada sorunlu bir mevzu zaten. Avrupa’da bugün en çok tartışılan meselelerden biri, devlet himayesine alınan Roman çocukları meselesi.

İsveç’te “Etnik Ayrımcılığa Karşı Ombudsmanlık Bürosu”nun, yani resmî (ancak özerk) bir devlet kurumunun ‘bürokratları’ olan Lars Lindgren ve Heidi Pikkarainen, 2007’de yazdıkları ve Roma Rights Journal adlı dergide yayımlanan bir makalede özet olarak şöyle diyor:

“Büromuza yapılan başvurulara göre, sorunlu alanlardan biri de, devlet himayesine alınan Roman çocuklarına ilişkindir. Büromuzun hazırladığı bir raporda uzmanlar, sistematik ayrımcılık ile ilgili bir kanıt ortaya koymamışlarsa da, bunu yeterli bulmuyoruz. Geçmişte devletin, çocukların sosyal himayeye alınması, bakımı konularında yaptığı birçok hata vardır. Bunları gözardı edemeyiz. Ayrımcılık konusu bizim için halledilmemiş bir meseledir.”

Burada bahsedilen hassasiyet, Avrupa’nın veya İsveç’in tapulu malı değil, Türkiye’ye, Türkiye’nin her insanına lüks de değil.

 


İtalya’da Mafya’nın sonu

İtalya’da Napoli mafyası Camorra’nın başlıca ismi Michele Zagaria sonunda yakalandı. Zagaria hakkında 16 yıl önce yakalama emri çıkarılmıştı; neden şimdi, neden bugün?

İtalya’da da, Türkiye gibi, siyaset- iş dünyası- medya- yargı- güvenlik güçleri gibi “güç odaklarından” oluşan bir ‘derebeylik’ sistemi hâkim. Kişisel ilişkiler, çıkar birlikleri ve çatışmaları, son kertede de, ‘güç’, bu düzende belirleyici rol oynuyor.

Kanunlar da, bu sistemdeki gücümüze göre yorumlanıyor, çıkıyor. Mafya ile hem mücadele eder gözüküp, hem de aslında özellikle Napoli mafyası ile işbirliğinde olduğu iddia edilen Berlusconi’nin kendisi, 2012 kasımına kadar 40 ayrı davada mahkemeye çıkacak. Çünkü artık kendine ve çevresine ördüğü ‘dokunulmazlık’ kozası kalktı.

Şimdi, sıra, eğer adalet işlerse, mafya-devlet ilişkisinin sorgulanmasına gelecek. Salı günü, Napoli’deki bir mahkeme, parlamentodan, merkez sağ Özgürlük Koalisyonu üyesi milletvekili Nicola Cosentino’nun tutuklanması için izin istedi. Cosentino, Berlusconi hükümetlerinde Hazine Bakan Yardımcılığı yapmış bir isim. Ancak, asıl görevinin, Napoli mafyasının en hâkim kanadı Casalesi ile Berlusconi arasında arabuluculuk yapmak olduğu öne sürülüyor.

İtalya’da 2006’da da, Sicilya mafyasının lideri, “babaların babası” Bernardo Provenzano yakalanmıştı. Üstelik de, 43 yıl kaçaklıktan sonra. Gerçi, yurtdışında geçirdiği ameliyatların parasını İtalya’nın sosyal sigorta sisteminden geri almayı başaracak kadar da, “alaycı” bir kaçaktı Provenzano...

Provenzano, Gladio soruşturmaları döneminde, “mafyayı kurtaran adam” olarak biliniyordu. “Temiz toplum” ideali peşinde mafya ile mücadele eden, örneğin savcı Giovanni Falcone gibi, devlet görevlilerinin öldürülmesi kamuoyunda çok dikkat çekiyordu. Provenzano’ya göre, mafya, devletle işbirliğinde yeni bir safhaya geçmeli, her kim iktidardaysa, sabırla, düşük bir profille “gücün yasal sahibiyle” işbirliğine gidilmeli, kamuya sistematik biçimde “sızılmalıydı”. Onu yakalatan, mafya içi güç çekişmeleri ve tam da bu dönemde, Berlusconi’nin iktidardan kısa bir süre düşmesi oldu.

Şimdi yakalanan Zagaria da, kâğıt üzerinde, Avrupa çapında özellikle inşaata yönelik yatırımları olan ciddi bir işadamı.

Aslında, Türkiye’deki “şike yasası” tartışması da, derebeylik sistemin bir yansıması. Müdahil hiç kimse masum değil, bir yandan da herkes kendince haklı. Haklı, çünkü düzen bu.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar