Umut ÖZKIRIMLI
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve PKK arasındaki ateşkesin yerini düşük yoğunluklu sayılamayacak bir savaşa bıraktığı bugünlerde 1911-1917 yılları arasında Kalifornia Eyaleti Senatörü olan Hiram Johnson’a atfedilen‘Savaşın ilk kurbanı gerçeklerdir’ sözünü hatırlamamak mümkün değil. Silahların konuşmaya başlamasıyla birlikte hızla dönmeye başlayan propaganda çarkı ilk iş olarak ‘parti-devleti’ aklayacak yeni bir yakın tarih anlatısı üretmeye koyuldu.
Her nasılsa bir gecede barış havarisinden savaş tanrıçası Athena’ya dönüşen propaganda çarkının dişlilerine göre ateşkesi sona erdiren KCK’nın 11 Temmuz tarihli açıklaması idi. İlk kurşun da 22 Temmuz günü Ceylanpınar’da polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Uçar’ı evlerinde katleden PKK tarafından sıkılmıştı.
‘Türkiye bir devlet olmanın gerekliliğini yerine getirerek’ saldırılara cevap vermişti (Ceren Kenar, 27.07.2015). Zaten ‘HDPKK Çözüm Süreci’nden nefret ediyordu’ (Markar Esayan, 27.07.2015). ‘HDP’nin anti-AKP çizgisi … bir PKK stratejisi’ydi ve ‘örgüt yeni bir çatışma dönemine hazırlanıyordu’ (Etyen Mahçupyan, 01.08.2015). ‘Cihangir-Nişantaşı sosyetesinden aldığı gazla’ seçim barajını zorlayacağı ama geçemeyeceği belli olan HDP de ‘tehdit, baskı, adam kaçırma, haraç, gasp’ gibi yöntemlerle Kürt oylarının kendisine akmasını sağlayan PKK’ya boyun eğmişti (Yasin Aktay, 01.08.2015).
Taha Akyol ve gerçekleri çarpıtmak
Tam bu sırada Taha Akyol tarafından ortaya atılan bir iddia iktidar Goebbels’lerine gökte arasalar bulamayacakları bir fırsat sundu. 29 Temmuz tarihli ‘Yine HDP’ başlıklı yazısında Kandil’in başından beri Öcalan’a karşı ikiyüzlü davrandığını öne süren Akyol, kamuoyunda yaygın olan görüşün aksine Dolmabahçe Mutabakatı’nı da KCK/PKK bitirdiğini savundu.
Akyol’a göre mutabakatın açıklandığı gün ANF’ye açıklama yapan Mustafa Karasu “PKK kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir” demişti. Karasu ertesi gün de“Hiç kimsenin PKK adına silah bırakmasından … söz etmesi mümkün değildir” demişti.
Altın tepsiyle sunulan bu fırsatı kaçırmayan ‘AK-Goebbels’lerin alıntının doğruluğunu kontrol etme gereğini duymamaları şaşırtıcı değildi. Ancak Akyol, yazısına mülakatın başlığını almakla yetinmiş, Karasu’nun sözlerini bağlamından kopartmış, aynı açıklamada tam tersi bir duruşu sergileyen cümleleri es geçmiş, gerçekleri düpedüz çarpıtmıştı.
Alıtının tümü şöyle: “AKP Hükümeti Önderliğin ortaya koyduğu 10 başlıkta müzakere edip sorunu çözecek midir, çözmeyecek midir? Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Bu sorun çözülmeden PKK silah bırakacak, PKK Kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir, aldatmak ve sorunu çarpıtmaktır.”
Görüldüğü gibi Karasu burada üzerinde mutabakata varılan 10 başlık müzakere edilmediği, sorunun çözümü yönünde adımlar atılmadığı sürece PKK silah bırakacak demenin demagoji iddia ediyor; mutabakatı reddetmiyor! Aynı açıklamada Karasu, “AKP Hükümeti’ne sormazlar mı, eğer gerçekten bu konuda ciddiysen, görüşmeler de önemli bir noktaya gelmişse Önder Apo’yla PKK’lilerin görüşmesini neden sağlamıyorsun? Önder Apo’yla PKK arasında sorun olduğunu sen iddia ediyorsun. O zaman Önder Apo’yla PKK yönetimini buluştur ve bu sorunu ortadan kaldır” da diyor.
Şimdi soralım: Sizce Kandil’le Öcalan’ı görüştür diyen Karasu ‘Öcalan’a karşı ikiyüzlü’ mü davranmakta? Burada ifade edilen tam tersi değil mi? Kandil’le Öcalan arasında sorun olduğu imasının AKP’den geldiği öne sürülerek ‘madem öyle görüştür bizi’ ifadesiyle AKP’ye hodri meydan denmiyor mu? Akyol iddiasını dayandırdığı açıklamayı okumadı mı, yoksa bilinçli olarak kamuoyunu yanıltmayı mı tercih etti?
Devam etmeden Karasu’nun aynı açıklamada devletin Kürt sorununa yaklaşımındaki değişimi not ettiği sözleri de buraya koyalım: “Kuşkusuz Kürt sorunuyla ilgili devletin, siyasetin ve toplumun pozisyonu 10 yıl, 20 yıl önceki gibi değildir … Toplum Kürt sorununun çözümünü istiyor. Siyasal alanda Kürt sorununun çözümünü isteyen çevreler ortaya çıkmış durumdadır. Yine devlet içinde Kürt sorununun çözümüne eskisi gibi katı yaklaşmayan çevreler bulunmaktadır. 20-30 yıl önceki çok katı, tamamen çözüm karşıtı bir toplum ve siyasal alan ya da bürokrasi yoktur. Bu konuda farklı eğilimler ortaya çıkmıştır.” Akyol neden Karasu’nun bu açıklamalarını es geçer?
Dolmabahçe mutabakatını kim bozdu?
Diyelim bir zamanlar Emin Çölaşan, Fatih Altaylı gibi isimleri ziyaret eden minik kuşların ya da ‘balıkçıların’ ellerine tutuşturduğu notlardan yazı çıkaran (durum anlaşılmasın diye de her yazılarına ‘bunlar google’da var’ ifadesini ekleyerek kendi kendilerini ihbar eden) ‘Yeni Türkiye uzmanları’ Öcalan’la Kandil arasında ihtilaf olamayacağını bilmeyecek kadar cahil.
Yılların gazetecisi Taha Akyol da mı hükümetin ‘İyi Öcalan, kötü Kandil’safsatasına inanıyor? Karasu, Bayık ya da Karayılan’ın ağzından bugüne kadar ‘Önderliğin’ otoritesini tanımadıklarına dair tek kelime duyduk mu? Diyelim Kürtler arasında büyük saygınlığı olan Öcalan’ı açıktan reddedemiyorlar. O halde neden Öcalan’ın tecrit edilmesine tepki duyuyor, bir an önce avukatlarıyla görüştürülmesini istiyorlar? Neden Öcalan’ın bir vadede serbest kalması Kürt siyasi hareketinin en temel taleplerinden biri? Ve en önemlisi, madem ‘Öcalan iyi, çevresi kötü’, neden Öcalan’dan akan kanı durdurması istenmiyor? 6-7 Ekim Olayları’nı durduran Öcalan’ın çağrısı değil miydi? Şimdi neden aynı kart kullanılmıyor? Konjonktür değiştiği, artık Kürt oylarına ihtiyaç duyulmadığı için olmasın?
Taha Akyol (ve kendisi gibi düşünenlere) iki soru daha.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Mart’ta Balıkesir’de yaptığı konuşmada milyonların önünde “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık böyle bir şey yok … Neyin eksik senin?” dedi mi demedi mi? Aynı Erdoğan 22 Mart’ta “Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Başbakan Yardımcısı’yla parlamentodaki bir grubun yan yana o resmi vermesini, doğru bulmuyorum … Açıklanan 10 maddelik metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Oradaki konuların çoğunun demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok. Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle örtüşen bir şey yok. Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz?” diye açıklama yaptı mı yapmadı mı?
Mutabakatın çöpe atılması için bir açıklama yeterliyse Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın sözü mü daha geçerlidir, bir KCK yöneticisinin mi? (Ki KCK yöneticisi böyle bir açıklama yapmıyor).
Mutabakattan sonra yaşananlar Karasu’nun AKP’ye güvenmemekte haklı olduğunu ortaya koymuyor mu? Cumhurbaşkanının daha bir ay geçmeden yok saydığı, o fotoğrafta yer aldığı için bizzat Cumhurbaşkanı tarafından eleştirilen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın da“Dolmabahçe’de ortak metin okunmadı, mutabakat söz konusu değildir” diyerek reddettiği mutabakat mutabakat mıdır? Bu noktada aynı Akdoğan’ın mutabakatın yapıldığı gün Twitter hesabından “Sürece katkıda bulunan, elini taşın altına koyan herkese teşekkür ediyorum” diye yazdığını da not edelim.
Yazı yeterince uzadı; mutakabatın açıklanmasından sonra yaşanan diğer olayları, bırakın etraflıca tartışmayı, listeleyecek yerim bile kalmadı.
Taha Akyol kamuoyuna bir açıklama borçlu
Sayın Akyol herkesçe bilinen siyasi geçmişi ve ideolojik duruşu nedeniyle PKK’ya sempati beslemeyebilir. Kaldı ki PKK da sütten çıkmış ak kaşık değil; sadece Ceylanpınar’da işlenen vahşi cinayet bile PKK’ya fatura çıkarmak için yeterli. Örgütün sonradan cinayetin bağımsız birimlerce işlendiği yönündeki beyanı da – ortaya somut kanıtlar konmadığı ve neden ilk anda olayın sorumluluğu üstlenildiği açıklanmadığı sürece – yeterli değil. Öte yandan ideolojik koşullanmalar ve var olan savaş durumu kimseye gerçekleri çarpıtma, kamuoyunu aldatma hakkını vermez.
Taha Akyol Türkiye kamuoyuna bir açıklama borçludur!
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020