Vahap COŞKUN
Sistem değişikliği getirecek olan 24 Haziran seçimlerinin arifesinde Türkiye, hem iç hem de dış politikada sıkıntılı günlerde geçiyordu. Hükümet iç politikada özgürlük perspektifini kaybetmiş giderek daha otoriter bir hüviyete bürünüyordu. OHAL ülkenin üzerine çökmüş, hak ve özgürlük alanları daralmış, “adalet” talebi en yüksek noktaya çıkmıştı. Ekonomide işler iyi gitmiyordu; enflasyon yükseliyor, Türk Lirası değer kaybediyor, döviz kuru rekor üstüne rekor kırıyordu. Dış politikada da –iktidarın ilk dönemlerindeki- bahar havasından uzaklaşılmıştı. Bilhassa geleneksel müttefiklerle Türkiye arasında sert bir rüzgâr esiyor, en hayati meselelerde bile ortak bir tavrın benimsenmesi kolay olmuyordu.
İç ve dış şartlar -iktidarı zorlaması nispetinde- muhalefete geniş bir saha açıyordu. Hükümet, psikolojik üstünlüğünü yitirmişti. Yeni seçim yasası, muhalefetin iktidar blokuna karşı güç birliği yapmalarına cevaz veriyordu. AK Parti’de onaltı yıldır kesintisiz ülkeyi yönetmeden kaynaklı ve artık yöneticilerinin de kabul ettiği bir yorgunluk söz konusuydu. İktidar genel bir güç kaybı yaşıyordu.
Bütün bunlar CHP için ciddi bir şanstı. Bir ana muhalefet partisinin seçimler öncesi arayıp bulamayacağı bir atmosfer oluşmuştu. Muhalefetin yapması gereken; bundan istifade ederek seçime ağırlığını koyması, yasamada çoğunluğu kazanması ve yürütme için de gerçek bir seçenek ortaya koymasıydı.
Kalelerde gerileme
Ancak böylesine uygun bir ortama rağmen CHP yine oy kaybetti. 1 Kasım 2015 seçimlerinde % 25.32 oy alan CHP, 24 Haziran’da oy oranını -yaklaşık üç puanlık kayıpla- % 22.65’e düşürdü. CHP, seçimleri % 42. 56’lık oranla birinci sırada tamamlayan AK Parti’nin 10 milyon oy gerisinde kaldı. Kolay kapanabilir bir mesafe değil bu!
Koşullar iktidara hizmet etmediği halde ana muhalefetin oy yitirmesi yeterince dramatik bir durum; bununla birlikte CHP açısından tabloyu daha karanlık kılan bir başka husus var. O da “kalesi” olarak nitelendirdiği şehirlerde bile CHP’nin oylarında ciddi düşüşlerin yaşanmasıdır. Mesela CHP’nin oy oranı; Muğla’da % 48’den % 41’e, Hatay’da % 36’dan % 30’a, Edirne’de % 57’den % 41’e, Ankara’da % 35’den % 26’ya, Aydın’da % 40’tan % 34’e, Denizli’de % 34’ten % 28’ei, Eskişehir’de % 38’den % 21’e indi.
CHP 1999’da barajın altını gördü, 2002’de % 19 ile tekrar Meclis’e döndü. 2007’de % 20 oy aldı. 2011’de ise % 26’ya çıktı; bu, CHP’nin yeniden kurulduğu 1992’dan sonra aldığı en yüksek oy oldu. 2015’in Haziran ve Kasım aylarında yapılan iki genel seçimde % 25 dolaylarında gezinen CHP, 2018’de % 22’lere geriledi.
Umut vermeyen bir parti
Bütün bu rakamlar CHP’nin kronik bir sorunla malul olduğunu gösteriyor; CHP sadece halkın % 25’nin desteğini alabiliyor. % 20 ile % 25 arasında gidip gelen ve kendi seçmenlerine dahi bir gün kendi başına iktidar olabileceği umudu aşılamayan bir parti var ortada.
Böyle bir partinin seçmenlerinin en azından bir kısmının arayışlara girmesi ve stratejik oy verme davranışında bulunması normal. Nitekim 24 Haziran’da da CHP’lilerin bir bölümü İYİ Parti’ye, daha az bir bölümü de HDP’ye yöneldiler. CHP’deki 3 puanlık oyu böyle yitirdi.
24 Haziran’a gidilirken CHP iki kritik karar aldı: Bazı milletvekillerini İYİ Parti’ye gönderip bu partinin Meclis’te grup kurmasının ve seçimlere katılabilmesinin önünü açtı. Ve Saadet Parti’sini ittifaka dâhil ederek bu partinin Meclis’te temsilini sağladı. Böylelikle % 10’luk seçim barajı fiilen işlevsiz hale getirdi. Temsil adaleti tahkim eden ve parlamenton çok sesli bir kimlik kazandıran bu demokratik kazanımların elde etmesinde, CHP’nin oynadığı rolün hakkı teslim edilmelidir.
Affedilmeyen bir parti
Buna mukabil CHP’nin sandıktaki başarısızlığının nedenleri de irdelenmedir. İlk ağızda dile üç sebep dile getirilebilir:
İlki, CHP’nin sırtında geçmişin ağır yükü var. Parti, geçmişiyle samimi ve gerçekçi bir sorgulama yapamıyor. Dolayısıyla bu yükten kurtulamıyor ve her seçimde onun ağırlığı altında eziliyor. Geniş muhafazakâr-mütedeyyin toplumsal tabanın hafızasında CHP hayırla yâd edilmiyor. CHP’nin adı geçtiğinde onun zihninde hep menfi çağrışımlar harekete geçiyor.
Tarihi, CHP’nin en büyük handikabı; toplumun ağırlıklı bir bölümü tarihinden ötürü CHP’yi affetmiyor. Muhafazakâr-mütedeyyin kesimler CHP’ye inanmıyorlar, bu partinin kazanımlarına el uzatacağından ürküyorlar. Bazen CHP’nin geleneksel seçmeninin bu kesimlere dönük tahkir edici davranışların nüksetmesi, onlardaki korkuyu hep canlı tutuyor.
Gerçi Kılıçdaroğlu ve İnce bu bariyeri aşmak için çaba gösterdiler/gösteriyorlar ama bu çabalar muhataplarını ikna etmekten son derece uzak. Zannım odur ki, CHP Kemalist tarihinin söylem ve pratiğiyle ciddi bir yüzleşme yaşamadıkça, bu çabaların herhangi bir meyve vermez.
İyi yönetilme talebine karşılık vermemek
İkincisi, CHP “iyi yönetme ve yönetilme” talebi olan insanların sorunlarına yanıt veremiyor. Sokaktaki insanın hayatına doğrudan tesir eden konulara dair beklentileri, istekleri ve endişeleri var. Onlar evlerinin/arabalarının kirasını/taksitini ödemek, çocuklarının eğitimini sağlamak, sosyal yardımlarını almak, bir işi varsa bunu korumak, işi yoksa iş bulmak, vs. isterler. Mevcut hal çok tat verici olmayabilir ama gelecek şimdikinden daha acı olmamalıdır. Bunun için muhalefetin “daha iyi yöneteceğim” duygusunu kitlelere geçirebilmesi gerekir.
CHP’nin sorunu da budur; İyi yönetilme kaygısı olan insanların bunun CHP üzerinden aşılabileceğine ihtimal vermemeleridir. CHP’nin memleketi idare edebileceğini inanmamalarıdır. Şüphesiz toplumsal beklenti ve ihtiyaçların karşılanmasında iktidar partisinden mutlak bir memnuniyet olduğu söylenemez; hoşnutsuzların sayısının çok fazla olduğu muhakkak.
Ancak hoşnutsuzluk ile seçmen davranışı arasında bire-bir bir ilişki bulunmuyor. Seçmen davranışının yön değiştirebilmesi için gayri-memnun seçmene hitap edebilen bir adresin oluşturulması gerekiyor. İktidarı hem belirleyen hem de yerinden eden kitlelerin kafalarında “AK Parti gittiğinde ne olacak? AK Parti gitsin de kim gelsin?” sualleri çok can alıcı bir noktada duruyor. Bunlara tutarlı ve inandırıcı bir cevap bulamadığı müddetçe CHP ne yeni bir adres olabilir ne de iktidarı değiştirebilir.
Türkiye’yi değil CHP’yi yönetmek
Üçüncüsü, parti içi mücadelenin diğer konuların önüne geçmesi, CHP’nin hep parti içi mücadelelerle anılır olmasıdır. Dışarıdan CHP’yi gözlemleyen sıradan bir seçmen CHP’deki temel derdin Türkiye’yi yönetmek değil CHP’yi yönetmek olduğunu düşünür. CHP kendi içiyle o kadar meşgul ki, Türkiye’yi düşünmesine sıra gelmiyor. Mesainin çoğu partideki pozisyonlara ve delege hesaplarına harcandığı için, memleket için siyaset üretmeye ve söz söylemeye pek bir vakit kalmıyor.
Her seçimden sonra tekrar eden bu kısır döngünün 24 Haziran’dan sonra tekrar gündeme gelmesi şaşırtıcı değil. Kaldı ki bu kez bir de Muharrem İnce faktörü var. Cumhurbaşkanlığına seçimlere CHP’nin adayı olarak giren İnce, partisinden % 8 daha fazla oy kazandı.
Elbette İnce’ye verilen her oy CHP’nin hanesine yazılamaz; çünkü sadece CHP seçmeni stratejik davranmadı, HDP ve İYİ Parti seçmenleri de stratejiden haberdardı. Onların bir bölümü, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalma ihtimalini gözeterek, mühürlerini İnce’ye vurdular.
CHP klasiği
Fakat yine de CHP ile İnce’nin oyları arasında İnce lehine olan azımsanmayacak fark iki siyasi netice üretti: Bir taraftan İnce’nin parti içindeki etkisini büyüttü. Erdoğan ile aynı dalga boyunda mücadele eden İnce profili, CHP seçmeninin hoşuna gitti ve orada yeni bir dalga yarattı.
Diğer taraftan, CHP için psikolojik bir baraj olan % 30’un aşılması İnce’yi heveslendirdi. Nitekim İnce, Kılıçdaroğlu’ndan genel başkanlıktan çekilmesini istedi. Bugüne kadar girdiği her seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu ile alınabilecek bir mesafe yoktu; Kılıçdaroğlu “onursal genel başkan” olmalı ve yola artık kendisiyle devam edilmeliydi.
Beklendiği gibi Kılıçdaroğlu bunu kabul etmedi. İnce’ye bir kongre yapmak istiyorsa, gidip parti delegelerinden yeteri kadar imza toplamasını salık verdi.
Böylece bir CHP klasiği tekrarlandı. Muhtemelen CHP yeni dönemde de kalan enerjisini, toplumu kazanmak yerine, yine kongrelerde tüketecek.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları


























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.10.2025
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025