Ali BAYRAMOĞLU
15 Temmuz’a yönelik bu faydacı siyasi tavırlar, “asker-siyasi güç” ve “asker-siyaset” ilişkilerine yönelik analizlerde tehlikeli bir yüzeyselliği beraberinde getiriyor.
Sert siyasi dokular tören ve kutlamalara düşkündür. Türkiye de öyledir. Fazlası, bizde, baskı dönemlerinin, darbelerin siyasi eğilimler tarafından bölüşülmesidir. 27 Mayıs darbesinde, kendisini asli mağdur olarak gören sağ kesimdir. 12 Eylül’de sağın yerini sol alır. 28 Şubat ise, İslami kesim tarafından şahıslaştırılmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi de, ayrıcalıklı mağduru ve hedef olarak AK Parti ve liderini gösteren resmi söylem üzerinden bu sistem içinde yerini almış görünüyor.
Darbeler, “sistemi ve zihinleri milileştirerek toplumun tümünü ve demokratik düzeni hedefler” fikri, Türkiye’de, zaman zaman tüm kesimlere değen bir rüzgar şekilde eser, ama sonra diner. Esasında her kesimin sırasıyla kendisini barışık ve mağdur hissettiği bir askeri müdahaleler algısı vardır.
Bunun nedenlerinin ülkenin tarihsel-siyasal yapısının ve ataerkil toplum zihniyetinin derinlerinde yattığına şüphe yok. Ancak sonuçlar, parçalı, faydacı, ideolojik algılar hükümranlığı olarak bir çok açıdan zihinleri esir almaya devam ediyor. Ve doğal olarak bu durum, cemaatçi motiflerle benzenmiş Türk siyasi kültüründeki en büyük demokratik eksiklerinden birisini oluşturuyor.
Örneğin 15 Temmuz’a yaklaşım, o dönemin siyasi iktidarını yüceltmek ile bu darbe girişimine dair derin şüpheler taşımak arasında gidip geliyor. O zaman kanaat ve tutumlarda öne çıkan, darbe fiilinde çok darbenin kime yaradığı ya da kimi hedeflediği, darbenin kendisinden çok siyasi güç dengeleri üzerine etkisi oluyor. Nitekim FETÖ ihaneti vurgusu ya da sistemin kendi iç darbesi “sanısı” dışında, 15 Temmuz’un yapısal oluş nedenlerine, olabilme koşullarına, siyaset-toplum-devlet ilişkilerine, devlet dokusuna dair mesajlarına ve mirasına dair hiç soru sorulmadı. Bu konuda ciddi bir tartışma yapılmadı.
Bu tablo, kendi başına önemli bir sorun yatağına işaret eder. Zira bu tür bakışlar, tartışmalar, sorular olmadıkça, darbe, müdahale, vesayet gibi girişim ve arayışlara alınan tavırlar sahici, önlemler gerçekçi olmaktan uzak kalır.
Kalıyor da: 15 Temmuz’a yönelik bu faydacı siyasi pozisyon okuması, “asker-siyasi güç” ve “asker-siyaset” ilişkilerine yönelik analizlerde yüzeyselliği beraberinde getiriyor. Türkiye’de asker-siyaset ilişkisini ele alışta farklı siyasi meşrepleri hep birlikte 15 Temmuz’u ve sonrasını milat almaları bu durumun tipik bir sonucudur. Bu çerçevede darbeye direniş şekli, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ordu imajı ve kadrolarının yaşadığı dönemsel çöküş Türkiye’de ordunun siyasi rolünün sonu olarak değerlendirilmekte, biraz küçümsenerek, belki de biraz yanlış anlaşılır endişeyle asker ve askeri yapı her türlü siyasi analizin dışında bırakılmaktadır.
Sonuç olarak, aşırı siyasallaşma, güncel siyaseti toplumsal, siyasal, tarihsel okumaların efendisi kılmaktadır. Şimdiki zamana ve şimdiki zaman dengelerine dair algılar zihinlerde mutlaklaşmakta, bu durum özellikle asker-siyaset ilişkileri konusunda ilkesel okumaları ve geleceğe dair soruları gölgelemektedir.
Oysa, 15 Temmuz askeri darbe girişiminin üç büyük sonucu ve iki ayaklı bir mirası bulunuyor.
İlk sonuç açıktır: Resmi söylem hangi istikamette olursa olsun, darbe girişimi ister kurum, ister bir grup tarafından yapılsın, bu kanlı hamle, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde bile Türkiye’de askeri yapının, devletin silahlı aktörlerinin siyasi alana müdahale etme ve bu alana silah sokma geleneğinden henüz uzaklaşmadığını göstermiştir.
İkinci sonuç şudur: Askeri yapı ve yönetim, 1971 askeri müdahalesinden itibaren emir-komuta dışındaki siyasallaşmayı engelleme politikalarında mutlak olarak başarısız olmuştur. Ortaya çıkan gruplaşma, ordunun devlet içindeki konumu dikkate alındığında son derece ciddi bir risk alanının varlığını sürdürdüğüne ve sürdüreceğine işaret etmiştir.
Üçüncü sonuç ise, Türkiye’nin devlet düzenine dair, tüm dönemleri ve tekil siyasi iktidarları aşan, ama hepsini kuşatan ana bir sorununun ne denli ölümcül olabileceğidir. Bu sorun, ideolojik toplulukların cirit atmasını engelleyecek, partizanlığa kapalı, ideolojik sadakat ve aidiyet yerine liyakata ve kurumsal-hukuksal bağlılığa oturan bir devlet düzenin eksikliğidir.
!5 Temmuz’un mirası kırılan bir devlet omurgasıdır.
2016’dan bu yana bu omurgası sökülüyor ve yeniden birleştiriliyor, yapı bozuluyor ve yeniden kuruluyor.
Bu sökümün olağanüstü hal araçlarıyla, hukuk yerine siyasi takdir, yasal kanıt yerine duyum ve kanaat esaslı istihbari bilgiler üzerinden yapılması bu mirasın ilk ayağıdır.
İkinci ayakta ise yeni devlet dokusunun, devlet sistematiği ve özellikle kadrolarının kurulum politikası ve araçları yer almaktadır.
15 Temmuz’un üç sonucu ve iki mirası arasındaki bağ açıktır.
Gerek söküm, gerek kurulumda 15 Temmuz darbe girişiminin üç sonucunu/mesajını dikkate almak, bunlardan ders çıkarmak, bu istikamette seferber olmak ve hukuk devleti ilkelerine sarılmak icap ederken, bunlar yapılmamıştır ve yapılmamaktadır. Bir tür partizanlığın sonucu olan darbe girişimin yarattığı endişe yeniden partizanlıkla giderilmeye çalışılmakta, güven ve sadakat arayışı, liyakatin önüne geçmekte, siyasi algıdaki parçalılık ve cemaat mantığı bir kez daha düzeni esir almaktadır.
!5 Temmuz söz konusu olduğunda bunlar üzerine düşünmek gerekmez mi? En azından kurulum safhasıyla ilgili olarak “yeni devlet, yeni ordu nasıl bir yapıda ilerliyor” sorusunun sorulması gerekmez mi?
Muhtemelen başka yazıların, belki de bir yazı serisinin konusu olacak ama, yeri gelmişken değineyim. Bir süredir 15 Temmuz 2016 öncesi ve sonrası (yükümlüler hariç) ordu personelinin, sayısı, yapısı, farkları hakkında bir çalışma yapıyorum.
Doğrudan bugün ele aldığım konuyu ilgilendiren bir kaç bulgusu, 2019 sonu itibariyle yaklaşık rakamlarla şöyle:
Milli Savunma Bakanı Akar’ın 20 Mart 2019’da verdiği rakamlara göre ordudan (jandarma hariç) atılan subay-astsubay-profesyonel asker sayısı 16.284 kişidir. Yine Akar’ın 14 Aralık 2018’de yaptığı bütçe konuşmasında yeni alımlarla ilgili verdiği rakam 51.144 kişidir.
İlk tespit: Ordu personeli artmış bulunuyor.
Eski Savunma Bakanı Canikli’nin verdiği bilgilere göre (2017 ve 2018 yıllarında) 14.816 subay-astsubay dış kaynaktan karşılanmıştır. (2018’de) 5.333 subay-astsubay ise yeni açılan Milli Savunma Üniversitesi’den mezun olmuştur. Toplam rakam 20.000 civarındadır. Yeni girenlerin büyük çoğunluğu herhangi bir askeri kurum kültürü ve tezgahından geçmemiştir. Zira dış kaynaktan karşılanan subay ve astsubaylar sınav, güvenlik soruşturması (ideolojik aşama), mülakat (sadakat aşaması) sonrası, sadece 6 aylık kursla nasb edilmişler ve göreve başlamışlardır. Milli Savunma Üniversitesi’nden mezun olanlar da sadece 2 yıllık hızlandırılmış eğitimle mezun olmuşlardır.
İkinci tespit: Subay kalitesinde ve kurumsal kültürde dolaylı düşüş, buna paralel olarak ve alım yöntemleri de dikkate alınırsa farklı kollardan/eğilimlerden siyasallaşma/gruplaşma riskinde artış ihtimali bulunmaktadır.
Yeni alınan diğer 30.000 kişinin ezici çoğunluğu ise uzman ve sözleşmeli personel olarak alınan gönüllülerdir. Gönüller fiziki yeterlilik, motivasyon, ideolojik ve politik sadakat, milli değerler testi esasına göre alınmışlardır. Bu rakamlara göre ordunun profesyonel asker yapısında 2016 öncesine oranla önemli bir değişiklik yaşanmıştır. Subay-astsubay oranı sözleşmeliler ve uzmanlar karşısında yüzde 60’tan yüzde 40 düşmüştür.
Üçüncü tespit: Bu yapısal değişikliğin hem ordunun kurumsal dokusuyla ilgili, özellikle milliyetçilik tipleri açısından siyasi yapısıyla iligili sonuçları olabilir.
Bu alım koşullarında alt rütbelerde şişme olmaması için Milli Savunma Bakanına, rütbe bekleme süresini dikkate almadan terfi yetkisi verilmiştir.
Dördüncü tespit: Bu yetkinin terfilerde siyaset kriterini devreye sokma riski tartışmasız büyüktür.
Bu bulgulara “nasıl bir yarın”, “nasıl bir ordu” sorusu karşımızda tartışmaya muhtaç bir şekilde durmuyor mu?
15 Temmuz’a bir de bu açıdan, gelecek bakımından bakmak da fayda var.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025