A.Turan ALKAN
Vatan kahramanlığı veya hainlik edebiyatı yine gündemde. Bazıları, gerçek ağırlığını ve vebâlini bilmeden bu iki kolay kelimeye sığınmaya başladı. Bugün sizleri kahraman-hain sıfatlarının övünç madalyası veya yağlı kurşun gibi dağıtıldığı eski günlere götüreceğim. Bazen bir hâtıra parçası, sayfalarca izahtan daha anlatıcı olabilir. Böyle şeyler, destanlaştırılmış resmi tarih metinlerinde yer almıyor çünkü...
SALMA: HARAÇ VEYA TEKÂLİF-İ MİLLİYE!
Yer Antep. Anteb'in henüz ‘Gazi' sıfatı almadığı ama o unvanı hak ettiği günler. Sene 1919'un sonu, 1920'nin ilk ayları. Antep, Fransız işgali altında. Olayları anlatan Mitat Enç. ‘Uzun Çarşının Uluları' kitabıyla edebiyat klasiklerimiz arasındaki haklı yerini alan Enç, ‘Selâmlık Sohbetleri' (Ötüken-2007) başlıklı diğer eserinde, Antep müdafaası dekoru önünde geçen çocukluk günlerini anlatıyor.
Küçük Mitat, on yaşlarındadır. Anteb'in vâriyetli ve köklü ailelerinden birine mensub olan yazarın dedesi ünlü bir avukat, babası ise tüccardır. İşgal başlayınca Antep, şehrin içinden geçen bir hatla ikiye bölünür. Antepliler mevzi gerisinde silahlanarak Fransızların mahallelerine girmesini engellerler.
Siper çatışmaları devam ederken, savunmayı yürüten ‘Heyet-i Merkeziye', Yunan Savaşı'na destek maksadıyla şehrin varlıklı ailelerinden –güçlerine göre- ‘salma' adı altında maddi destek talep eder. Hikâyenin devamını yer yer yazarın ifadeleriyle özetliyorum.
“Babam ticarethanesini kapatmış, kent içindeki taşınmazlardan gelen kiraların kökü kurumuştu... Buna rağmen babam kenarda köşede ne varsa toplayıp salmasını ödedi. Çok geçmeden salmayı veren veya veremeyenlerin toparlanıp Belediye hanına tıkıldığı, gömülerin yerini söyletmek için sopa ve dipçikle zorlandıkları anlatılmaya başlandı. Tam rahat bir nefes alacağımız sırada ikinci bir salma buyruğu daha geldi. Babamın, gelir kaynaklarının hepsinin kuruduğu yolundaki yakınması kimseyi yumuşatmaya yetmedi. Anlaşılan salmacılar Mazlum Efendi'nin (yazarın babası) altın küplerinin tıklım tıklım dolu olduğunu sanmaktaydı. Sağdan soldan borç, harç eksikler tamamlanıp bu da ödendi.” (s. 69)
SİZİN BAĞ EVİ DE BİZE DÜŞÜYMÜŞ
Aileye yüklenen bu ağır maddi külfetin yanında küçük Mitat'ın derdi daha farklıdır. Yıllarca birlikte oyun oynadığı arkadaş çevresinde garip bir çözülme, uzak durma eğilimi başlamıştır. Bu soğukluğun sebebi bir oyun esnasında su yüzüne çıkar. Oyunda elebaşı olan çocuklardan biri küçük Mitat'ın yüzüne tükürür gibi artık onunla oynamayacaklarını, çünkü dedesinin işgalcilerle anlaşarak ‘Sakın ola bizim eve dop atmıyasağız' diye tembih ettiğini haykırır.
Küçük Mitat donup kalır bu suçlama üzerine; sonra evlerine birkaç kurşun sekmesi dışında niçin hiç kurşun, gülle değmediğini hatırlar; suçlanır. İçini şüphe kemirmeye başlar. Acaba dedesi, eski komşu ve müşterisi Hıristiyanlarla böyle bir anlaşma yapmış mıdır? Kimselere soramaz ama derinden etkilenmiştir.
Derken küçük Mitat için çok ‘sevindirici' bir gelişme yaşanır. Ev ahalisi öğle yemeği için sofra başındayken 7.5'luk top bataryaları gümbürdemeye başlar. İnsanlar canını kurtarmak için evin mağara denilen bodrum katına kaçışırlar. Ev, küçük Mitat'a ‘iftihar' verecek derecede isabet almış, kapı pencere birbirine girmiştir. Herkes ağlaşıp inlerken o mutludur, çünkü evleri bombalanmıştır, çünkü hain olmadıkları anlaşılmıştır!
Ateş dindikten sonra sokağa çıkan Mitat, az ilerde ailesini hainlikle suçlayan Kebapçı'nın oğlu Ökkeş'i görünce kollarını kabartarak bağırmaya başlar,
-Ulan Ökkeş, hani dedem gâvurlardan söz almıştı? Mahallede kimin evine bu kadar çok top düştü?
Ökkeş'in cevabı daha zâlimdir, der ki:
-Gâvurlar o mermilerin içinde size altın atmış. Sonra evi yeni baştan onarın diye...
Çocuklardan bir diğeri Ökkeş'i destekler, ‘Harp bitince sizin ev bize geçiciymiş' diye ekler; bir başkası, ‘sizin bağ evi de bize düşüymüş' diye eksiği tamamlar.
“Kolum kanadım kırılmıştı” diyor yazar. “Savaş öncesi Selamlık sofrasında bir fincan kahve için yaltaklananlar, savaş karışıklığında varımızı yoğumuzu hayallerinde paylaşmaya girişmişlerdi bile...”
VATAN MEVZUBAHİSSE ALTINLAR TEFERRUAT MIDIR?
Enkaz altından kalkmaya çalışan ev ahalisi, az sonra bir başka haberle altüst olur. Çarşıdan gelen Mazlum Efendi yıkılmıştır adeta. Millici cephenin yöneticisi Heyet-i Merkeziye aileye 500 altın daha salma yollamıştır. İtirazlara cevaben ‘Mazlum Efendi'nin altınları öyle kolay kolay suyunu çekmez; biz de parayı cebimize indirecek değiliz ya, vatanı kurtarmak için harcıyoruz! diye dayatırlar.
Vatan mevzubahisse gerisi teferruattır vecizesi böyle günlerin eseri olmalı! Annesi, durumun vahametini görünce bilezik, takı cinsinden neyi varsa kocasına verir ancak ‘Salmacılar' ziynet değil, nakit ve çil Reşat Altını peşindedir. Akşam aile meclisi toplanır, kimlerden ne kadar borç istenebileceği düşünülür ancak verilen mehilin sonunda miktarın yarısı bile denkleştirilememiştir çünkü borç verebilecek durumdakiler de aynı baskı altındadır. Toplanabilen para götürülüp heyete teslim edilirse de Salmacılar getirileni hışımla alıp bir makbuz bile vermeden “Gerisini herhal, mehil bitmeden getirmeli, yoksa deliğe tıkarız” tehdidi savururlar.
Aradan çok geçmeden bir gece annesinin hıçkırıklarına uyanan küçük Mitat, babasının çeteler tarafından götürüldüğünü öğrenir. Yazarın çete diye adlandırdığı milli kuvvetler eve baskın verip para edebilecek ne varsa el koyup çıkınlamış, ev sahibini de rehin götürmüştür. Telâşla mahpus tutulan babasına yiyecek ve tütün çıkını götüren Mitat, handa Antep müdafaasının kahramanlar listesinde olduğunu imâ ettiği ‘pos bıyıklı reis'ten okkalı bir dayak yiyerek boş bir çuval gibi dışarı fırlatılır. Yazar, bu esnada hissettiği derin sarsıntıyı şöyle anlatıyor:
“Sonraki yıllarda Antep Savaşı üzerine yazılmış kitapları okurken kurtarıcı kahramanlar arasında onun da fotoğrafını görmüş ama şehit Şahin'e, Söylemezoğlu'na ve Karayılan'a duyduğum hayranlık ve sevgiyi bir türlü ona duyamamıştım (...) Çocuk tokatlayan o pos bıyıklı adam azmanı, belki de sırmalı fişekliklerinde dizili parıldak şarjörlerden bir tekini bile mazgallardan boşaltmadan, onu bunu itip kakarak hort zort etmişti (...) Yüzümde patlayan tokatlarla içine düştüğüm ezici utanç duygusundan bugün bile kurtulamadım desem yalan olmaz.” (s. 81)
VATAN BORCU KAÇ ALTINLA ÖDENİR?
Velâkin tokat yemekle borç ödenmiş sayılmamaktadır; bütün aracılık teşebbüsleri, rica ve yakarmalar sonuçsuz kalır. Ailenin direği Mazlum Efendi'yi rehinden ve hapisten kurtarmak için borç arayışlarına girişilir. Baskın gecesi evden götürülen takılar bile borç yekunundan düşülmez. İşte böyle dar bir günde, Mazlum Efendi'nin tüccar arkadaşlarından Harputlu bir tanıdığı elinde çıkınıyla gelir, ‘Elimdeki işte bu kadar, sağ kalır eli değerse, ne zaman isterse öder' diyerek üç yüz altını aileye teslim eder.
Altın, Heyet-i Merkeziye'ye teslim edilmeden tutukluların konulduğu han bombardımana uğrar. Enkaza dönen handa nöbetçiler dahil herkes canını kurtarmak için dağılınca mahpuslar da fırsat bulup evlerinin yolunu tutarlar.
Toz duman yatıştıktan sonra aile büyükleri altınları yine de götürüp Heyet-i Merkeziye'ye teslim ederek karşılığında şehirden çıkış izni koparmaya çalışırlar. Zira artık evde barınma imkânı kalmamış, harabeye dönmüştür. Yine de istenen çıkış izni verilmez. Aile dostu bir doktor, “Evleri yıkıldı, elde avuçta metelik kalmadı. Ya bırakın çoluk çocuğu alıp çıksınlar ya da kafamı kesseniz tek yaralıya bile el sürmem.” diye dayatınca çıkış iznini almayı başarır.
Peki ya sonrası? Sonrası Anteplilerin ‘Kaçkaç' diye adlandırdığı meşakkat günleri.
BİR ARPA BOYU
Birisini hainlikle, düşmanla işbirliği yapmakla suçladığınızda o kişi ister istemez kendini savunma pozisyonuna geçer ve bir şeyleri isbatlama lüzumu duyar; ithamı yönelten ise üstün durumdadır çünkü onun vatanperver biri olduğu varsayılır.
Bu adaletsiz bir mekanizma çünkü içinde büyük yalanlar, hatta iftiralar barındıracak kadar tehlikeli bir yapı. Bundan yüz sene önce Mitat Enç ve ailesinin başına gelenlerin bir asır sonra yeniden aynı topraklarda tekrarlanması ise insana ümitsizlik veriyor.
Dönüp bakıyoruz ki bir arpa boyu yol gitmişiz!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2016
13.07.2016
11.07.2016
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
6.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
2.02.2016