Erol KATIRCIOĞLU

Erol KATIRCIOĞLU
Erol KATIRCIOĞLU
Tüm Yazıları
‘İstanbul sorunu’ için de demokrasi
13.04.2013
3022

 Avrupa Birliği, ortak bir Avrupa pazarı ve ortak bir Avrupa kimliği üretmek için düşünülmüştü. Bu nedenle de yalnızca bir ekonomik entegrasyon değil, aynı zamanda sosyal bir entegrasyon projesiydi. Bu proje, pazara yeni üye olanların yanısıra göçlerle Avrupa’ya gelenleri bir zamanlar Amerika’nın yaptığına benzer biçimde bir döküm potasında (melting pot) eritmek istiyordu.

Bu projenin ekonomik ayağının da sosyal ayağının da başarılı olmadığı ortada. Uzun bir zamandan beri çözemedikleri ekonomik krizin yanısıra, en azından “Müslüman göçmenlerin” sosyal entegrasyonla ilgili sorunlar yaşıyor oluşları bu başarısızlığın kanıtları.

Ekonomik ayağı bir yana bırakırsak, Müslüman ve çoğu Afrikalı gençlerin neredeyse her akşam Paris’in arka mahallelerinde otomobilleri ateşe vererek Fransa’nın (Avrupa’nın da) kendilerine yönelik politikalarından hoşlanmadıklarını söylemeye çalışmaları bu projenin sosyal ayağının çalışmadığını açıkça gösteriyor.

Böyle bir ortak pazar ve tek bir devlet projesini hayata geçirmek için bulunan yolun insanlara bir “üst kimlik” vermek biçiminde formüle edilmiş olması bana hep düşündürücü gelmişti. Çünkü pekâlâ bu farklı kimliklerin ortak bir pazarda yer almalarının yolu, varolan demokrasiyi daha da genişletmek, her kimliğin kendi yaşam tarzlarını istediği şekilde yaşamasını sağlayacak daha ileri, katılımcı bir demokrasi de olabilirdi.

Ama Avrupa bu yolu izlemedi.


Demokrasi açığı

Avrupa Birliği projesinin, homojen bir nüfusu olan bir ulus-devlet projesi gibi biçimlenmiş olması bugün yaşanan sorunların da temel nedeni. Bir ulus-devlete birçok bakımdan benzemese de Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu’nun tüm Avrupa ülkelerinin tepesine geçirilmiş bir yönetim mekanizması olarak toplumlardan kopukluğu projenin de benimsenememesinin ve beklenen entegrasyonun sağlanamamasının da asıl nedeni.

Oysa Avrupa’nın demokrasi çıtasını yükseltip, bu pazarın içine giren ülkelerin farklılarının yanısıra, gelen göçmenlerin farklılıklarını da içine alabilecek ve böylelikle daha özgürlükçü demokratik normlardan oluşan yeni bir toplumsal doku oluşturmak da aynı derecede mümkün bir yoldu.

Dediğim gibi Avrupa bu yolu denemedi, kafasını kuma gömdü ve milyonlarca farklı insanın Avrupalı bir ekonomik ve kültürel havzada kendiliğinden asimile olup biçimleneceğini hayal etti. Bugünlerde içinden çıkamadığı sorunların kaynağı da bu anlayışı oldu.

Bizim de böyle bir dönemecin eşiğinde olduğumuz söylenebilir. Sanki rahmetli Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın “İkinci Kuvayımilliye”, sevgili Mehmet Altan’ın da “İkinci Cumhuriyet” dediği “daha demokratik” yeni bir Türkiye’nin kuruluşunun başında gibiyiz.

Bu böyle mi gelişir bilmiyorum. Ama bu ülkenin siyasi elitleri gerçekten böyle bir amaca sahiplerse o zaman Avrupa’nın yaptığı gibi başlarını kuma gömüp, “Bir gün herkes mutlaka Fenerbahçeli olacak!” gibisinden saçma bir anlayışla yeni dönemi kurgulamaya girişmesinler, Cumhuriyeti kuran elitlerin zorla yaptığını bu kez hak hukuk demeden “din kardeşliği” üzerinden yapmaya kalkmasınlar. Benim dileğim bu.


Daha ileri bir demokrasi için

Tabii konu daha ileri bir demokrasi konusu olunca AKP’li yönetici elitin hassasiyetinin yalnızca “Kürt sorununu çözmek” ekseninde olmaması gerektiğini de söylemeliyiz. Çünkü onların da gördüğü ve kabul ettiği gibi Kürt sorunu olarak adlandırdığımız sorun esasında bir eksik-demokrasi sorunudur ve ancak demokrasinin sınırlarının genişletilmesiyle çözülecek bir sorundur.

İşte tam da burada AKP’nin yönetim tarzının demokratlığı ile ilgili kafaları karıştıran olaylar akla geliyor. Kimseye sormadan akıllarına her geleni yapmaya çalışmanın hiçbir biçimde demokrasiyle uzlaştırılması mümkün değil.


Başbakan Erdoğan
, bugün nasıl ki Kürt sorununu çözmek için “Âkil İnsanlar Heyeti” kurarak onlara danışmak ihtiyacı hissetmişse (sahiden böyle midir tam olarak bilmiyorum ama görünen bu), neden şimdi İstanbul için de böyle bir heyet kurup onların görüşlerini de dinlemeyi aklına getirmiyor? Çünkü bugün “azınlık” da olsalar (tıpkı Kürtler gibi) İstanbul’da sanata ve kent yaşamına duyarlı olan insanlar var ve onlar da seslerinin duyulmasını istiyorlar.

Eğer gerçekten yeni bir cumhuriyet kurmanın başındaysak ve eğer bu seferkinin öncekinden daha farklı olmasını istiyorsak daha demokratik düşünmenin yollarını da bulmamız gerekiyor.

Bu nedenle de Kürt meselesi de, İstanbul meselesi de aynı eksik-demokrasi sorununun parçaları ve nasıl ki Kürt sorunu için demokrasiye ihtiyacımız varsa tıpkı onun gibi İstanbul sorunu için de demokrasiye ihtiyacımız var.

Yanılıyor muyum?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar