Süleyman Seyfi Öğün
irbirine bu iki kavramdan daha zıt durabilecek pek az kavram çifti olsa gerekir. Kanaâtimce bu keskin farklılığı daha berrak kavrayabilmek için “yer” ve “zaman” kavramının üzerine gitmek gerekiyor.
Evvelâ evrenselcilikten başlayalım. Evrenselcilik “yer tanımayan” ; kendisini “yer ile kayıtlamayan” bir bakışı anlatıyor. Burada kastedilen felsefî tartışmalara konu olan yer (place) değildir. İsterseniz buna zemin (ground) diyelim. O hâlde kısa ve geçici bir tarif verebiliriz. Evrenselcilik bir nev’i zemin tanımazlıktır. Yercilik ise zemini soyut, lâlettayin bir yer (space) olmaktan çıkarıp; şu veyâ bu sâikle odağa almayı; dahası bir “mekân” (place) hâline getirme arayışını ifâde eder.
Zemin bizi rapt eden bir gerçekliktir. Yâni bizi en maddî düzeyde yerçekimi kânûnundan başlayarak “bağlar.” Bunun bâzı yararları olduğunu herkes kabûl eder. En başta savrulmaya, dağılmaya mâni olur. Bize bir emniyet duygusu kazandırır.
Ama her şey bununla sınırlı değildir. Zemin ile kayıtlı olmak aynı zamanda büyük bir bıkkınlık ve iç sıkıntısı doğurabilir. Emniyet duygusu, yerini boğulma hissine bırakabilir. Bunu en güzel taşra karakterize eder. Sabahaddin Ali’nin Hânende Melek başlıklı hikâyesinde dâva vekili Hüseyin Avni Bey, veyâ Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ndeki Zebercet, “suda değil, bir yerde” boğulmayı ne güzel anlatır. Çocukluğunu ve yeni yetme delikanlılığını bir taşra kasabasında geçirmiş bir tanıdığım, “tren rayları da olmasa ve ben onları saatlerce seyredip hayâl kurmasaydım ölmem işten bile değildi” diye anlatmıştı taşra boğuntusunu…
Zemin ile kayıtlı olmamak, esâsında en başta dinsel bir meseledir. Dinlerin kısm-ı âzâmı zemin ile kurulmuş olan veri, cârî bağları tanımaz. Bizi târihsel bir mekânın kayıtlamalarından kurtarır. Ama kanâatimce bu, mekândan çok zamanda; tipik olarak sonsuzda tınlıyor. Gökkubbeye bakmak, sonsuzu düşünmek; daha doğrusu düşlemek, bunun neredeyse reflekse dönüşmüş belirtileri olarak zuhûr etmiyor mu? Şimdi dikkât edelim; bu noktada ilgi odağımız zemin (ground) veyâ mekân (place) olmaktan çıkıyor; uzaya (space) kayıyor.
Bir mühim mesele daha var: Zeminler, en başta iklimler, tabiat şartları büyük farklılıklar ortaya koyuyor. İnsan mukadderatlarını belirliyor. İnsanları çevrelerinin mahsulü hâline getiriyor. Aslında üzerinde yaşadığımız bir zemine bize âit ve bizi anlatan bir mekân gözüyle bakmaya başlamamız; bu mukadderat bağının kurulmasıyla başlıyor. ”Yabancı" ise , her ne kadar türdeşimiz de olsa, bu bağa göre tarif görüp dışarıda bıraktığımız kişi oluyor. Yabancı, kardeşlikten attığımız bir türdeş değil midir? İşte, yine orijinal olarak dinlerin vaz ettiği, mekânsal mukadderatımız dışında, cümle yabancılıkları sona erdirecek çok daha büyük bir mukadderatın mevcût olduğu inancdır. Bu sebeple, dinler mekân kavgalarını sona erdirmeleriyle temâyüz eder.
Evet; aslında mesele gâliba şu: Zemin mi bizi belirleyecek; değilse, bidâyetinde kendi içinde alabildiğine farklılıklar içeren muhtelif zeminleri, nihâyetinde belirleyecek ve bütün bu farklılıkları eritecek; böylelikle bize de nefes aldıracak bir üst belirleyici olacak mı?
Modernlik, özünde dînî olan bu bakışı olsa olsa dünyevîleştirdi. Buna da evrensellik dedi. Evrensellik düşüncesi zâten mevcuttu. Yeni bir şey gibi ortaya koyulmasıydı tuhaf olan. Dönüşüm, evrensellik bakışının, Tanrıyı dışlaması ve merkezine insanı koymasıydı. Dahası, bu sûretle özgürlük ölçüsünün de yerine oturtulmasıydı. Dinlerin evrenselciliği, mekânlara olan bağımlılığı tasfiye ediyordu, etmesine. Ama modernin gözünde bu eksik bir özgürleşmeydi. Çünkü, mekanları da üzerindeki insanlıkla berâber Tanrı’nın irâdesine bağlıyordu. Hâlbuki modern evrenselcilik, hem mekânlara olan “manâsız” bağımlılığı; hem de Tanrı’ya olan bağımlılığı sona erdiriyordu. Bunun adı da artık özgürlüktü. Bu işi Evropalı otoritelerden ikmâl eden Tevfik Fikret ,“Vatanım ruy-i zemin, milletim nev’i beşer” derken bunu anlatıyordu.
Tabiî ki, bu kopuşun ağır mâliyetleri oldu. Kopuşu birileri zaman ve zemin karşısında özgürleşme olarak görürken; başkaları da köksüzleşme veyâ morâl düşkünlük (decadance) olarak gördü. Unutmamak gerekir ki, yerciliklerin “eve dönelim” çağrıları da, evrenselcilerin “evden kaçalım” çağrıları kadar moderndir.
Ama bana en tuhaf gelen husus şu: ister dinsel, ister modern karşılığıyla evrenselcilik bir morâl iddia idi. Buna mukâbil, yercilikler de kendi morâl sâiklerini ortaya koyuyordu. Ama praksis olarak hayât yine yaptı yapacağını.Küreselleşme, evrenselciliğin en ahlâk dışı (a moral) yoz halkası olarak bizi içine aldı. Küreselleşme M.Augé’un ifadesiyle mekân olma vasfı taşımayan yerlerin çölleştirdiği bir yavan ve sanal evrensellik. Yer artık bir müphemiyetin karşılığı; sanki var, ama aslında yok. Kardeşlik ise yığınsal rastlaşmalar ve akışlarda akla bile gelmeyecek bir ihtimâl. Yercilik ise, zeminlerin kayganlaştığı kaygan, cıvık dünyâda hakikâten de zor zanaat….
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019