Cemil KOÇAK
Geçen gün derste bir öğrencim İsmet İnönü’nün oğlu, Sabancı Üniversitesi’nde de bir süre birlikte olabildiğimiz Erdal İnönü’nün ne zaman politikadan ayrıldığını sorunca, tabiri caizse bende jeton düştü. Öğrencilerim oğul İnönü’yü bile hatırlamıyorlardı; babası ise herhalde tarih öncesinde kalmış gibi geliyordu onlara.
Ben İsmet İnönü’nün yaşlılığına denk geldim. Onu siyah beyaz televizyon ekranında, yanında torunuyla birlikte, Çerkes Ethem’i nasıl alt ettiğini anlatırken; bir de Lozan’da Curzon’un taleplerini geri çevirdikçe, onun bu istekleri nasıl cebine koyduğunu ve bir süre sonra kendisine malî yardım için müracaat ettiğinde bunları yeniden cebinden nasıl çıkaracağını anlatırken izlediğimi gayet net hatırlıyorum. O sırada CHP Genel Başkanı idi; fakat Bülent Ecevit ile olan anlaşmazlığına biraz daha vardı. Nitekim bu mücadelenin değişik aşamalarını da gayet iyi hatırlıyorum. 12 Mart 1971 müdahalesinin hemen akabiydi. Kurultayda kaybettikten sonra; Ecevit yeni genel başkan seçildiğinde, ceketinin düğmesini ilikleyerek onu tebrik ettiği sahne gözümün önünden gitmez. Otuz yıldan fazla süre CHP genel başkanlığını yapmış olan İnönü’nün bu jesti, politika hayatının en güzel karelerinden biri olarak tarihte yerini çoktan aldı bile.
Cenaze töreninde iken...
Bu anlaşmazlıkta çok gençken paşaya karşıydım. Onun artık devrinin geçtiği kanısındaydım. Ayrıca gençlere de yol açılmalıydı. Lise yıllarım bu politik dekorun önünde geçti. Ecevit’in 73 seçimindeki kısmî başarısı yeni ümitlerin de habercisiydi. Bana gelince; 73 yazında liseyi bitirince katıldığım üniversite sınavında yeterli başarıyı gösterememiştim; yurt dışında eğitim görmemin daha uygun olduğu kararına varılınca da, o zamanın mevzuatına göre, yurt dışında dövizli öğrenci olabilmek için bir başka sınava katıldım. Bu sınavı başardım ve dövizli öğrenci olmaya hak kazandım. Sınav, Ankara’da Beşevler mahallesinde bulunan fen fakültesinde yapılmıştı. Tandoğan meydanına çok yakındı. O sırada Ankara’da yirmi beş yılımı geçireceğimin hiç farkında değildim! Soğuk bir günde sınava katılmak için hiç tanımadığım Ankara’ya İzmir’den gelmiştim.
Akşamın ilerleyen bir saatinde sınav bitip de binadan ayrıldığımda; geniş caddeden çok büyük bir kalabalığın geçmekte olduğunu fark etmemek mümkün değildi. Bu bir cenaze töreni ve kortejiydi. İsmet İnönü ile son kez onun cenazesinde karşılaşmak garip bir tesadüftü. Bir süre korteje katıldım. Tören Anıt-Kabir’de bitecekti; ama benim İzmir otobüsüme yetişmem gerekiyordu. Ayrıldım. O sırada biri yanıma yaklaşıp da, ileride İsmet İnönü’nün siyasal hayatını araştırmaya ve yazmaya yıllarımı vereceğimi söyleseydi, herhalde onun kesin olarak delirmiş olduğuna hükmederdim!
İnönü hakkında yazdıklarım
Kim ki, cumhuriyet tarihini araştırmak ister; bu devrin ilk elli yılına damgasını vurmuş olan İnönü ile karşılaşmak zorundadır. Cumhuriyet tarihinin bu kısmı o olmadan ele alınamaz. Ben de öyle yaptım. 12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesinde SBF’de doktora eğitimimi tamamlayınca, onun Cumhurbaşkanlığı yıllarını araştırmaya gönüllü oldum. Kısa bir süre sonra üniversiteden atılacak olan sevgili hocam Mete Tunçay’ın tez danışmanlığında (bir zamanlar tez danışmanına doktora babası derlerdi); İnönü’nün Millî Şeflik dönemini mercek altına aldım. “Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945)” kitabım 1986 yılında ilk kez yayınlandığında, doktora tezim yayınlanmış oluyordu. Ama merakım bununla da kalmadı; sonrasını da yazmak istiyordum.
Bu süreç tahminimden de uzun sürdü. Tabiî araya başka araştırmalar ve yayınlar da girdi; fakat sonunda onun 1945-1950 dönemine ilişkin politikalarını da ele almayı başardım. Yeni baskıları İletişim yayınlarından iki cilt olarak gerçekleşen Millî Şef kitabımın ardından; aynı yayınevinden “Türkiye’de İki Partili Siyasî Sistemin Kuruluş Yılları (1945-1950)” adlı seriyi ardı ardına yayınlamaya başladım. Toplam beş cilt olacak bu serinin ilk üç kitabı yayınlandı bile: “İkinci Parti”; “İktidar ve Demokratlar” ve “Rejim Krizi” adlarıyla. Geriye sadece iki cilt kaldı. Onları da önümüzdeki sene ve sonraki sene içinde yayınlamayı umuyorum. Böylece İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı yıllarını toplam yedi kitaplık bir seriyle yazıp bitirmiş olacağım. Elbette diğer kitaplarımda da yine hep o ön plânda; bu kez de Başbakan olarak.
‘Son Sadrazam’ biyografisi
Ne tuhaf; yine neredeyse otuz yıl önce İletişim yayınlarınca çıkarılan “20. Yüzyıl Siyasî Tarihi: Çağdaş Liderler Ansiklopedisi”nde de İsmet İnönü’nün biyografisini ben yazmıştım. 1986 yılında yayınlanan 31. fasikülde. Hatırlayan olacaktır, o vakitler Türkiye’de ansiklopedi furyasının baş gösterdiği dönemdi. Yüksek tirajlar söz konusuydu. İsmet İnönü’nün biyografisini yazmaya giriştiğim bu yazımın alt başlığı ise, “Son Sadrazam” idi. Bu yazımı merak edenler, onu “Geçmişiniz İtinayla Temizlenir” adlı kitabımda bulabilirler. Onu Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte Osmanlı sadrazamına benzetmek ise, babamın fikriydi. Atatürk’ün yanında; onun devletin dirlik ve düzenini korumayı ön plana almış eski ve ünlü Osmanlı sadrazamlarının sonuncusu olduğu yolundaki görüş bana çok ilginç gelmişti ve bu fikri kullanmıştım. Üstelik babama hiçbir telif hakkı ödemeye de gerek görmeksizin! Gerçi bu parlak buluş benim akademik kariyerimde başıma olmadık işler açacaktı; ama bu bir başka öykünün konusu. O sırada bu masum ifademin nasıl yorumlanabileceğine ilişkin tecrübem de pek yoktu! Gerçi daha sonra da cumhuriyet tarihine ilişkin yazdıklarım şimşekleri çekmedi değil!
Barutçu’nun günlüğünden
İsterseniz bu defa da tarihsel kişiliklerin tarih önünde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini bizzat paşaya soralım; sorabiliriz ve yanıt da alabiliriz; çünkü bu konuda 65 yıl önce kanaatini açıklamıştı. Şimdi Faik Ahmet Barutçu’nun günlüğüne bir bakalım; sayfalar arasında Kâzım Karabekir’in ölüm gününe dönelim. 26 Ocak 1948. Barutçu şunları yazıyor: “İlk Milli Mücadele günlerinde, Trabzon’a ilk geldiği gün, kendisiyle Güzelhisar’daki kumandanlık odasında gizli olarak görüştüğüm gün, bütün hatıralarım, bütün mazi, yatağında ebedî uykusuna dalan şanlı Karabekir’in henüz soğumamış vücudu başında, gözlerimin önünde, bir sinema şeridi gibi canlandı. Karısını ve çocuklarını teselli edecek kelime yoktu. Hepsi perişan, bayılıp ayılıyorlar. Bayan Mevhibe İnönü geldiler. Kendilerini okşuyor, teselliye çalışıyorlar.”
Karabekir için ne dedi?
Ve “İnönü merasimden yarım saat evvel Meclise geldi. Karabekir’in eşi ve çocukları daha evvel gelmişlerdi. Ve paşalarının odasında ağlaşıyorlardı. İnönü hepsini ayrı ayrı okşadı. Artık kendini tutamıyordu. Bayan Mevhibe İnönü’yü yanlarında bırakarak, merasim odasına geçtiler.” İnönü: “Tertemiz öldü” dedi ve şöyle devam etti: “Bir adamın hayatında bir noktayı alıp, onu helâk etmek veya batırmak, politikanın marifeti olabilir. Bu, ne hakikat ve ne de marifettir. Atatürk’ün benim hakkımda bile böyle hükümlerini bilirim.” İnönü bu sözüyle ne demek mi istemişti? En yakın örnek, 1937 yılında Başbakanlıktan ayrılmasından sonra başına gelenlerdi. O zaman köşesine çekilmiş, gözden düşmüş eski bir politikacı olarak, 1938 yılında Lozan gününde gazetelerde kendisinden hiç söz edilmemiş olmasının acısını yaşamıştı!
Barutçu şunları da yazmış: “Millet hizmetlerini unutmuyor. Ankara halkı dükkânlarını kapatarak, cenazeye iştirak etti. Cenazeyi asker halkın elinden bin müşkülâtla aldı. Halkın sel halindeki akışını anlattım. İnönü, birkaç defa gözyaşlarını tutamaz oldu. Her defasında kolonya isteyerek yüzünü ve gözünü siliyordu.”
İnönü ne demek istemişti?
İnönü, görmüş geçirmiş bir politika ustasıydı; Karabekir ile yakın dosttu. Sonra siyasî ayrılıklar araya girdi. Yine de temaslarının kesilmediği anlaşılıyor. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra İnönü’nün Karabekir’i yeniden milletvekili yapması da bunu göstermektedir. 1926 yılında İzmir’de İstiklâl Mahkemesi’nde paşaların idamını önleyenin de hep İnönü olduğu söylenegelir. Kendisi galiba hiçbir zaman bunu iddia etmedi. Galiba kendisine sakladı.
Anılarında Atatürk’e şöyle dediğini anlatıyor: Muhalefet partisinin “başında bulunanların bu işle doğrudan ilgileri bulunduğuna, tertipçi olduklarına inanmıyorum. Bunların görecekleri muamelenin adalet üzerinde olmasını ve bir gayret mahsulü olmamasını kesin olarak isterim.” Mahkemede beraat eden paşaların da bu sonuçtan İnönü’ye hisse çıkarmış olmaları muhtemeldir. Çünkü, bu tarihten sonra da, 1933 yılından itibaren, gerek Karabekir ve gerekse Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Rauf Orbay, İnönü ile birlikte politika yapmaya devam edeceklerdir.
Bu isimler için İnönü’nün tarih önündeki değerlendirmesi hep olumlu olmuştur. 1938 yılından itibaren kendi Cumhurbaşkanlığı döneminde Nutuk’u yeniden yayınlanmamasının nedeni de, acaba Nutuk’ta bu isimler için verilen hükümlere katılmadığını tarih önünde açıklamak olabilir mi, ne dersiniz?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016