Atilla Aytemur
Günlerdir konuşulan ve tartışılan “Adalet Yürüyüşü,” umulanın çok üzerinde bir katılımın olduğu Maltepe Mitingi ile tamamlandı.
Kemal Kılıçdaroğlu 15 Haziran’da Ankara Güvenpark’ta tek başına başlattığı yürüyüşü, İstanbul’da milyonu aştığı söylenen bir mitingle -- üstüne vazife olmadığı halde İstanbul Valiliği’nin araya girip inandırıcılığı olmayan bir rakam ileri sürdüğü, ancak bizzat gözümle gördüğüm kadarıyla olağanüstü bir kalabalıkla -- noktaladı.
Ankara’dan yola ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanı olarak çıkan Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul’a oldukça geniş bir siyasal muhalefetin lideri olarak girdiğini söylemek, sanıyorum abartı olmaz.
İktidar için alarm veren hususlar var
Bu yürüyüş ve mitingden sonra, 16 Nisan Anayasa Referandumu’ndan yüzde 48.6’lık oyla çıkan “Hayır Cephesi”nin birbiriyle hayli uyumsuz, ideolojik ve politik farklılıkları çok fazla, uzun süre birlikte yürümesi olanaksız ve Erdoğan karşıtlığından öte ortaklığı olmayan parti, çevre, gruplardan oluştuğunu; bu nedenle de dağılmaya mahkum olduğunu söyleyen analiz ve değerlendirmelerin gözden geçirilmesinin gerektiği de ister istemez ortaya çıktı.
Zirvesi 9 Temmuz’daki “Hak, Hukuk, Adalet” mitingi olan yürüyüş, 2019 itibariyle yapılacak seçimlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti için hiç de kolay geçmeyeceğini, özellikle iki turlu başkanlık seçimi için alarm veren birçok unsurun ortaya çıkmaya başladığını gösterdi.
Cumhurbaşkanı’nın ve AK Parti’nin tavrı tasvip görmedi
Bu yürüyüş ve miting, siyasal sistemi kökten değişen Türkiye’de OHAL şartlarında yapılan, ama CHP’nin şahsında fazla alışıldık olmadığımız, “radikal” sayılabilecek bir eylem türüydü. Kitleler üzerinde ve siyasal zeminde etkisinin ne olacağı, bir tatsızlık yaşanmadan sonuçlanıp sonuçlanmayacağı merak ve endişe konusuydu.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve AK Partili bakan ve yöneticilerin çoğu, yürüyüşü daha başından itibaren olumsuz bir dille değerlendirdiler. Terör destekçisi olduğunu, suç örgütlerinin katıldığını, FETÖ tarafından yönlendirildiğini, Türkiye’ye komplo kuran dış güçlerin projesinin bir parçası olduğunu, provokasyonlara ve anarşiye yol açacağını... ileri sürerek kriminalize etmeye, marjinalleştirmeye ve katılımı zayıflatmaya çalışan bir söylem tutturdular.
Hattâ Cumhurbaşkanı bir ara savcılara da çağrı anlamına gelen sözler söyledi; bu sert tavrını sonuna kadar sürdürdü.
“Adalet sokakta aranmaz... Meclis ne güne duruyor! Gelin ne derdiniz varsa orada söyleyin” mealinde görüşler ileri süren AK Parti liderliği, yürüyüşü demokrasi ve anayasa dışı bir eylem gibi göstererek gündem dışına itmeye çalıştı.
Karşı propaganda, dindar seçmeni yürüyüşten uzak tutabildi mi?
Bu karşı propaganda yaklaşımında ısrarın ilk akla getirdiği husus, iktidarın son dönemde özellikle KHK uygulamaları, işten çıkarmalar, hukuksuz tutuklama ve yargılamalar nedeniyle bazı dindar seçmenlerde oluşan memnuniyetsizliğin bu eyleme desteğe dönüşmesini önleme çabası olduğudur.
Mitingde göze çarpacak sayıda başörtülü olmaması bu söylemle sonuç alındığı şeklinde yorumlanabilir, ama 24 günlük yürüyüş güzergahından medyaya yansıyan görüntüler tam tersi yönde açık destek olduğunu yeterince gösteriyordu. Şüphesiz zaman bu konuyu da netleştirecek.
Elbette, bugün iktidar ve muktedir konumunda olanların bu tür muhalif eylemlere karşı çıkmaları ve eleştirmeleri de demokrasinin tabiatına uygundur. Ama dile getirilenlerin içeriğine bakınca, bu sınırların hayli zorlandığını da kabul etmeliyiz.
İktidarın adı konmamış ortaklarına gelince: Devlet Bahçeli’nin önceki tuhaf çıkışları, sonra yürüyüş ve mitingin selameti için Ülkü Ocaklarını iki gün kapatma kararı, Alperenler Ocağı’nın böyle dönemlerde ortaya çıkıp hep tehditkâr tavır almaları gibi olgular da kaydedilmesi gereken noktalar olarak dikkat çekti. Geleceğin Türkiye’sine, bu tavırlar içinde taşınacak olumlu bir şeyler olduğunu söylemek çok zor!
Demokratik olgunluk testinden geçtik
Böyle bir yaklaşımın ne Türkiye, ne de dünya kamuoyunda destek ve tasvip göreceği zaten ilk günden belli oldu. Çünkü bir takım talepler için yapılan barışçı protesto yürüyüşü dünyanın her yerinde olağan bir demokratik hak ve eylem biçimi olarak kabul görüyor/du. Tarihe geçmiş ve anlamlı çok sayıda saygın örnek var/dı.
Nitekim bu sekter ve ötekileştirici tavırlarının, tasvip görmek bir yana, ciddi tepki topladığını fark eden Başbakan Yıldırım da gün geçtikçe yaklaşımını yumuşattı; yarı eleştiri yarı espriyle durumu idare etmeye çalıştı.
Demokratik ve anayasal bir hakkın kullanılması olarak bu yürüyüş ve miting, barış içinde ve kimsenin burnu kanamadan gerçekleşmişse, bunda CHP yönetimi ve katılımcılar kadar, iktidar partisinin emniyet ve jandarma aracılığıyla aldığı, yurttaş katılımını engellemeyen isabetli tedbir ve sağladığı güvenliğin de ciddi rolü oldu. Bu gerçekliğin de hakkaniyetli olmak adına unutulmaması icap ediyor.
Sonuçları itibariyle, Türkiye’de barış içinde bir arada yaşama ve demokrasiyi güçlendirme adına, toplumsal muhalefetin geniş katılımıyla bizzat içinde yer aldığı bu yürüyüş ve miting kayda değer bir olumsuzluk yaşanmadan, olumlu bir demokratik olgunluk testi olarak ülkenin hanesine yazıldı. Bunda da herkesin az çok payı oldu.
Bir zamanlar CHP!
Son dönemlerin birçok siyasal gelişmesinin etkilerini bünyesinde toplayan bu yürüyüş ve miting sürecinin, sadece CHP açısından değil, iktidarı ve muhalefetiyle bütün Türkiye siyasetine dair önemli değişim ve dönüşümlerin işaretlerini verdiğini düşünüyorum. Bu yönüyle de, işin siyasal magazinine kapılmadan, üzerinde serinkanlı değerlendirmeler yapılmasının yararlı olacağı inancındayım.
Herkesin az çok kabul ettiği gibi, iktidarı kaybettiği uzun yıllardan beri CHP, siyasal muhalefeti kısır devletçi, vesayetçi ve ulusalcı bir retorikle götürüyordu. Çoğu zaman TBMM genel kurulunda yapılan atışma ve kısır tartışmaları siyaset yerine ikame eden, iktidar tarafından dayatılan gündemler ve politik öneriler karşısından somut alternatifler geliştiremeyip mızmızlanmaktan öte bir şey yapamayan bir parti konumundaydı.
Planladığı her politik hamleyi neredeyse sınırlı sayıdaki parti yöneticisi arasında başlatıp yine onlar arasında sönümlendiren bir parti görünümü veriyor ve bir türlü kucaklayıcı olamıyordu. Siyaseti hobi olarak gören, dinamizmden yoksun bir emekliler kulübü gibiydi.
Zaman değişiyor ama…
Dönemin ruhuyla uyuşmayan söylem ve sembollerle arada sırada coşan, halka değmeyen işlerle gün öldüren, geride kalmış günlerin anıları ve olaylarıyla meşgul, iddiasız ve takatsız haliyle kendinden gayet hoşnut, ana muhalefet olmakla yetinen bir partiydi.
Ülkenin en temel sorunlarında ortaya yürek ferahlatan bir öneri koymadığı gibi, çözüm önerenlere de çoğu zaman olmadık yollardan engel olmayı seçiyordu. Değişen ülke, bölge ve dünya şartlarına kendini uyarlamak bir yana, olumlu her hamle karşısında geçen yüzyılın zihniyetiyle sürekli markaj yapan bir parti pozisyonu içindeydi.
Memleketle ilgili olmamakla beraber, iç dünyasında aradığı siyasal adrenalini sık sık başvurduğu genel başkanlık yarışları ve kurultaylarla sağlayan ve bunu da “parti içi demokrasinin işlediği yegâane parti” ambalajıyla savunan bir örgüt olarak, siyasal mavralara konu oluyordu.
CHP’nin eski halinden ekmek yiyenler
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu ilk yıllar da aşağı yukarı böyle geçmişti. Ne yaptığını bilmez bir parti ve yönetim algısı toplumda yerleşmiş; “CHP böyle olduğu müddetçe ve partinin başında böyle bir genel başkan kaldıkça AK Parti iktidardan gitmez” söylemi özellikle muhalif camiada yaygın hale gelmişti. Hattâ “Allah kimseyi böyle bir muhalefetten mahrum etmesin” gibi sözlerle mizah konusu haline getiriliyordu.
Doğrusu AK Parti de başarılı olmayan, alternatif geliştiremeyen, kanıksanmış bir siyasal söylemle günü kurtaran böyle bir muhalefet karşısında iktidar olmaya ve hükümet etmeye çok alışmış, bu durumu sevmişti.
İktidarda olduğu halde, CHP’nin bu durumunun sunduğu fırsatı değerlendirerek her daim rahatlıkla mağduriyet söylemine başvuruyor ve bundan da hiç zorlanmadan sonuç alabiliyordu. CHP’nin yakın ve uzak tarihi ve siyasal zihniyeti AK Parti için kalıcı bir cankurtaran simidi gibiydi. Bunun konforunu neredeyse üç dönem yaşadı.
Kılıçdaroğlu, adını koymadan değişime yöneliyor
Lakin 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle birlikte, belki de biraz daha öncesinden itibaren, CHP’de hava değişmeye başladı. Kılıçdaroğlu hem darbecilere karşı çıkıp seçilmiş meşru hükümetin yanında yer aldı, hem de adaletsizlik ve hukuksuzluk olarak gördüğü konularda muhalefetini yeni bir dille sürdürmeye başladı.
CHP’nin jakoben laikçi dilini ve geleneksel devletçi söylemini ağır ağır terk edip, adalet, özgürlük ve yurttaş hakları gibi kavramlara daha fazla ağırlık vermeye, özellikle dindar yurttaşları da kucaklayan yeni bir tavrın işaretlerini sergilemeye başladı. Aynı çizgiyi 16 Nisan Anayasa Referandumunda da sürdürerek, her görüşten muhalifleri içeren geniş bir yurttaş kesiminin “hayır” seçeneği etrafında toplanmasına çalıştı. Bunda epey başarılı da oldu.
Özellikle OHAL uygulaması ve KHK kararlarının yarattığı yaygın haksızlık ve hukuksuzluklara karşı, ayrım yapmaksızın herkesin insan ve yurttaş olmaktan kaynaklanan haklarının yanında durmaya özen gösterdi. İş adamı, akademisyen, gazeteci, memur, öğretmen, polis, asker, esnaf -- inancı ve siyasal tercihi ne olursa olsun, devlet uygulamalarının bir mağduruysa, onu savunmanın bir parti için demokratlık gereği asgari bir zorunluluk olduğunu göstermeye çalışıyordu. Bu hususta samimi olmadığı da ileri sürülemezdi.
Parti köklü, değişim zor -- ama şartlar uygun
Bu değişim ve yeni yönelim düz bir çizgi halinde gitmiyordu elbette. Devlet kurmuş, toplumu yukardan aşağı tek bir kimliğe sokup neredeyse millet inşa etmiş (!), ideoloji oluşturmuş bir partiden söz ediyoruz. Yeni bir kimliğe evrilmesi, farklı bir kalıba girmesi, bambaşka bir siyaset dili ve tarzını benimsemesi kolay olmazdı. Hatalı tercihler, dirençler, parti içi karşılıklı hamleler buna kolay izin vermezdi. Geri dönüşler ve ters ataklar olabilirdi.
Hem parti içi dengeler, hem üye ve taraftar çizgisinin hayli katılaşmış fikrî yapısı, hem de bizzat kendi zihinlerinde bu tercihlerinin henüz yeterince oturmamış olması zigzaglara yol açıyor; tamamiyle ters yönde tavırlar (örneğin, sadece HDP’lilere dokunulacağı sanılarak milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına destek verilmesi vb) sık sık görülüyordu.
Gene de, özellikle 16 Nisan Anayasa Referandumu’na giden süreçte Kılıçdaroğlu ve CHP’nin yeni hattı biraz belirginleşmeye ve toplumda karşılığını bulmaya başlamıştı.
Dikkat! Yeni bir dönem başlıyor…
Bütün bunlar dikkate alınarak, 15 Haziran’da Güvenpark’tan başlayıp milyonu aşan bir katılımla Maltepe’de noktalanan yürüyüş, siyasal rejimi değişmiş, mevcut iktidarında had safhada metal yorgunluğu görülen, dünyadaki algısı giderek “demokrasiden uzaklaşıp otoriterleşen ülke” derekesine inen Türkiye’de önemli bazı değişimlerin yaşanmaya başladığının ifadesi olarak da ele alınabilir.
Hareket noktamız, son zamanlara kadar hayli etkisiz bir ana muhalefet partisinin ve onun çok güçlü olmayan genel başkanının bir yürüyüş ve miting sürecini muhtelif yönleriyle değerlendirmekti. Ama bu eylemin denk geldiği zaman, siyasal ve sosyolojik gelişimlerin geçirdiği değişim, bu partinin geleneksel rolünün kabuğundan çıkıp yeni rejimde bambaşka bir yere oturma ihtimali ve beklentisi, bu yürüyüşe, bir yürüyüş olmanın çok ötesinde anlam ve rol yüklemekte.
Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde bir şiir okuduğu için dört ay mahkumiyet alıp cezaevinden çıktığında, siyasette artık önüne geçilmez bir liderdi. Sonrasını biliyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu elinde “Adalet” pankartıyla yürüyüşe başladığında, oldum bittim yüzde 25’lerde dolaşan, eski müesses nizamın temsilcisi CHP’nin “on parmağının altında on pirenin zıpladığı” genel başkanıydı. Ama 450 km yol kat edip İstanbul’da vasıl olduğunda…
Sonrasını hep birlikte göreceğiz.
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022