Atilla Aytemur
Millet İttifakı’nın iki büyüğü CHP ve İyi Parti’de seçim sonrası sert tartışmalar yaşanıyor.
İyi Parti’de kökten milliyetçilerle görece liberal kanat arasında kan uyuşmazlığı olduğu görülüyor. Ama asıl hadise Genel Başkan Meral Akşener etrafında cereyan etmekte. CHP ile ittifakın oy kaybettirdiği iddiası var. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oyun partisinin aldığı oydan aşağıda kalması da belli ki sorun olmuş.
Ağır eleştiriler ve ölçüsü kaçan sözler Akşener’i çok sarsmış görünüyor. Bu nedenle de genel başkanlığı bırakma kararlılığını sürekli duyuruyor. Buna rağmen kapısının önündeki merdivenlere yatan partililer “Bırakma bizi Meral Ana” havasında. Kongre günü gelip çattığında işin rengini anlayacağız.
CHP’de ise Muharrem İnce’nin yaklaşan yerel seçimleri filan kenara itip, hemen, şimdi, derhal ve acilen partiye başkan olma arzusu her türlü meselenin üzerine çıkmış görünüyor.
Memleketin ana muhalefeti CHP’deki, kendi dışında kalan solu ve demokrat çevreleri de hayli etkileyen bu durumu ele almak istiyorum.
Yazıya başlık aldığım o klişe sözü gerçekten haklı çıkaracak kadar alışılmış bir durumla karşı karşıyayız. Muhalifler kurultay için imza toplama peşinde, merkez “işimize bakalım” havasında. CHP’de bu sahneler kaçıncı kez yaşanıyor, millet bunu saymayı bile bıraktı artık.
İç iktidar hırsı gözleri karartıyor
Hatırlarsınız; 24 Haziran gecesi seçimin seyrinin az çok belli olduğu andan itibaren CHP’de kontrolün ve siyasal aklın gözle görülür şekilde kaybolduğu, hemen herkesin dikkatini çekmişti.
Bir yandan Muharrem İnce’nin o gece ortadan kaybolması, diğer yandan genel merkez yöneticilerinin sonuçlara yönelik tartışmalı açıklamaları, ortaya çıkan tablodan daha olumsuz etki yapmış ve moralleri bozmaya başlamıştı.
Bunların ardından, CHP’nin 2.5 puanlık kaybına ve kendisinin yüzde 30’u aşan oyuna bakarak, parti genel başkanlığına aday olmayacağı yönünde verdiği ilk sözü unutan İnce’nin yemeyip içmeyip parti içi taraftarlarını toparlaması ve kurultay için harekete geçmesi, olan bitenin üzerine tüy dikti.
Şimdi ise, 24 Haziran seçimlerine giderken CHP’nin izlediği (birçoğu da hayli etkili olan) politikalardan çıkarılacak dersler üzerine kafa yormak ve hızla yaklaşmakta olan yerel seçimler için hazırlık yapmak varken, parti içindeki iktidar kavgasının ateşi her yanı sarmış durumda.
İnce yanlıları “Noter tasdikli delege kurultay imzaları tamamlandı, burada” derken, yönetim “Getirin görelim” diyor. Kılıçdaroğlu da ortamı yatıştırmak uğruna durmadan mahiyetini tam kestiremediğimiz bir “değişim” sözü veriyor. Kastettiği yakın çevresinden birilerinin değişmesi mi, yoksa zihniyet, yapılanma, programatik ve politik vizyon değişikliği mi, anlayamıyoruz.
Seçim kampanyası sırasında kazanılan özgüven, muhalefetin amiral gemisi olma havası ve geniş bir yelpazeyle akıllıca yüklenilirse bazı şeylerin başarılabileceğine olan inanç tuzla buz olmuş durumda.
Anlaşılan o ki, sağı solu fark etmiyor; bütün partilerde iç iktidarı ele geçirmek en cazip hedef. CHP de bunun istisnası olmadığını her dönemde göstererek hiç kimseyi şaşırtmadı, şaşırtmıyor.
Kuruluş kimliği ve anlayışı bugünü kucaklamaya yetmiyor
Köklü partilerin değişmesi kolay değil ve bu, CHP için de geçerli.
Ama siyasal hayat süratle değişiyor; şartlar eski ve köklü olmayı filan dinlemiyor.
Türkiye çok-partili parlamenter sisteme geçtiğinden beri, bir iki istisnai durum dışında halk CHP’ye iktidar olması için oy vermedi. Şimdi, parlamenter dönem de geride kaldı ve başkanlık rejimine geçtik; mevcut durumuyla yüzde 50’yi aşan oy alması daha da zorlaştı.
Dünyada CHP ile yaşıt nice kurucu parti, kendini zamanın ihtiyaçlarına uyumlu hale getirecek yüzleşme, değişim ve yenilenmeleri az çok başardı.
CHP’nin bunu esastan başaramayıp, liderlik ve üslûp gibi sığ sularda çözüm arayarak yıllarını heba etmesi ve seçmenlerine sürekli hayal kırıklığı yaşatması ciddi bir sorun.
Halbuki CHP’nin parti kimliğini ve temel anlayışını oluşturan, ona rengini veren yıllar geride kaldı. Duvarlar yıkıldı ve konumlar değişti. Bir zamanların kurucu muktediri konumuna özlem duyup (abartılı bir anlatımla) sohbet masalarında “Ah neydi o günler” diye iç çekmekle bir yere varılamaz.
Buna karşılık, kendini ülke gerçekliğine ve zamanın ruhuna uyarlamış; tarihsel yüklerinden fonksiyonel yüzleşmelerle kurtulmuş, program ve politikalarını döneme göre yeniden oluşturmuş ve bütün bunları dar bir ekip içinde değil, üye, örgüt ve taraftarlarını da katan kitlesel bir hareketlilikle gerçekleştirmiş bir CHP, Türkiye’de çok şeyi değiştirebilir.
Geçmişinden gelen ideolojik, politik ve kültürel köstekleri nedeniyle dindar ve muhafazakâar kitlelerle bir türlü buluşamamasına, böyle kapsamlı, derin, samimi ve kararlı bir yüzleşme hareketiyle son verebilir. Kadrolarını ve üyelerini böyle yeni bir anlayış ve yaklaşımla donatmış bir CHP inanılmaz derecede etkili olabilir ve her şart altında iktidar kapılarını zorlayabilir.
CHP değişirse Türkiye değişir!
Değişim bir hamlede, bir kurultay kararıyla olacak kadar basit bir mesele değildir. Yetkin bir ekibin ciddî çalışmasını, partinin bu işe zaman ayırmasını, üye, örgüt ve seçmenlerin sabrını ister. Parti üye ve taraftarlarının şimdiye kadar ideolojik ve politik gıdalarını aldıkları kaynaklar üzerinde ciddi bir şekilde durulması ve gözden geçirilmesini gerektirir.
Ayrıca, üye ve taraftarlara doğru yayılma ve genişleme temayülü göstermeyen bir değişim hareketi hem yeterli olmaz, hem de partinin taraftar ve seçmen kitlesinin kurda kuşa yem olmasına yol açabilir. Zaten milliyetçilik, laiklik, bilim, yaşam tarzı gibi hususlarda hayli katı ideolojik yaklaşımlarla uzun yıllar endoktrine edilen bu topluluğun bir yandan kolay değişim göstermeyeceği ve direnç sergileyeceği; diğer yandan lider değiştirmek gibi popülist makyajlarla idare edenlere temayül göstereceği öngörülebilir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz 2016 FETÖ’cü darbe girişimini kınamak üzere Yenikapı Mitingi’ne gitmesiyle, CHP değişim yönünde önemli bir adım attı. Daha sonra Kartal’da yapılan “İnanç Sempozyumu” ve ardından “Hak, Hukuk ve Adalet Yürüyüş ve Mitingi,” 16 Nisan 2017 Başkanlık Referandumu’na yönelik geniş yelpazeli “Hayır Platformu” oluşturulmasında izlediği başat rol, nihayet 24 Haziran sürecinde İnce’nin aday gösterilmesi, 15 milletvekilinin İyi Parti’ye transferi, Millet İttifakı’nın oluşumu, HDP’ye barajı aşması için oy kaydırılması, bazı SP’lilerin CHP listesinden aday gösterilmesi ve dindar seçmene seslenmeye çalışan uygun bir propaganda dili arayışları, bu partinin tarihi dikkate alındığında küçümsenmeyecek açılımlar olarak görülmeli.
Ancak bu düşünce ve yaklaşımın parti üyelerince anlaşıldığı ve sindirildiğini söylemek çok zor olduğu gibi, özellikle CHP’ye geleneksel olarak mesafeli dindar ve muhafazakâr seçmen üzerinde hemen güven yaratmasını beklemek de çok gerçekçi değil. Bu hattın süreklilik kazanması ve kritik eşiklerde zigzag sergilememesi icap eder.
CHP, Türkiye’nin hamurunda bulunan bir siyasi partimiz. Türkiye’nin değişmesi ne kadar zorsa, onun değişmesi de o kadar zor. Ama onun değişmesi, Türkiye’nin değişmesi anlamına, değişime giden yolun açılması anlamına gelecek.
Elli günlük bir şey!
Topu topu elli gün süren bir kampanya sonunda elde edilen oy düzeyine bakıp “Bu kez de olmadı. Bari genel başkan ve ekibini değiştirelim” demek, meselenin derinliğinin farkına varmamak anlamına gelir. Kılıçdaroğlu’nun bir meydan ve sahne adamı olmadığı âşikâr. Ama yerine, yukarıda işaret etmeye çalıştığım konulara girmeye yatkın olduğuna dair pek işaret vermeyen İnce ile sorunun çözülüvereceğini zannetmek, upuzun elli yıllık iktidarsızlıktan hiç mi hiç ders çıkarılmadığını gösteriyor.
Üstelik, örneklerini yukarıda sıraladığım, henüz emekleme aşamasında bile olmayan yeni ve titrek politikaları daha şimdiden ve bu kadarıyla bile “sağa kayma” olarak niteleyenlerin tahayyüllerindeki “sol”un nasıl bir şey olacağını kestirmek açısından, insanın aklına Tek Partili yıllardan başka bir şey gelmiyor doğrusu.
Muharrem İnce ve destekçileri, Kılıçdaroğlu’nu ve merkez ekibini eleştirirken, CHP’yi bu toplumun çok büyük bir bölümüne yabancılaştıran tarihi müktesebatıyla yüzleşmeye çağıran bir teklif ve değerlendirme ortaya koymadılar. Diyarbakır mitingi ve Demirtaş’ı ziyaret gibi olumlu şeyler de CHP’de değişimin kapısını açmaya yeterli görünmüyor.
Demokratik rızaya gerek duymayan iktidarlar geride kaldı
CHP vakti zamanında fazla demokratik rızaya ihtiyaç duymadan yıllar boyu iktidar olabilmişti. O dönemde de, özellikle etnik, dini ve kültürel alanda izlediği tekçi politikalar nedeniyle toplumun büyük bir kesimiyle karşı karşıyaydı. Ama söz konusu kitlelerin tepkisi bastırılmış ve sathın altına itilmiş bulunuyordu.
Nitekim az çok serbest ve özgür seçimlere geçildiği 1950’den itibaren iktidarını da kaybetmeye başladı. 27 Mayıs 1960 darbesinin sunduğu imkânla iktidar ortağı olduğu durumlar yaşansa da fazla sürmedi ve bugünkü noktaya gelindi.
Ecevit’in 12 Mart 1971 darbesinden çıkış sürecinde CHP’yi tek başına iktidara getiremese de en büyük parti konumuna yükseltmesi, hem Demirel’in ve AP’nin Meclis’te cuntaya tam destek vermiş olmasına tepkiden güç alan bir istisnaydı, hem de az çok bir değişim çabasının ürünü olmuştu.
O halde, şimdi parti içinde başkanlık için kılıç çekenlerin nasıl bir CHP öngördüklerini sormak, yalnızca bu partinin kongre delegelerinin değil, partinin kendisini toplumumuza alternatif olarak sunması nedeniyle ve demokratik prensipler gereği bütün yurttaşların hakkıdır.
İçine girdiğimiz dönemde halkın rızasını almadan iktidar olmanın artık hayal olduğunu, herkes görmüş ve anlamış durumda. Sorun, bu rızanın nasıl sağlanacağı noktasında toplanıyor.
Dolayısıyla CHP’de taraflar birbirini kırıp dökmektense, Kılıçdaroğlu ve İnce dahil, kafa kafaya verip büyük seçmen çoğunluğuna ulaşacak yeni bir ideolojik ve politik yönelim aramalı ve bunun gerektirdiği değişimi cesaretle başlatmalıdır.
Beğenmedikleri ve umutlarını kestikleri en kötü hallerde dahi, sonunda güvensizlik ve çaresizlikten, bütün değerlerini terk etmiş olsa bile kendi partisine yine oy vermek mecburiyetinde kalan dindar ve muhafazakâr seçmene, yeni seçeneklerden biri olarak CHP’yi gösterecek değişimleri başarmak, sadece bu parti için değil, bütün solu ve sosyalistleriyle toplumsal muhalefet için iyi olacaktır.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022