Ayşe HÜR
"... ve yaz olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın."
(11. yüzyılda yaşamış Kuhistan Sultanı Kabus'un oğluna nasihat kitabı Kâbusname’den)
Başbakan’ın bağnaz otoriterliğinin son numunesi olan “kızlı-erkekli yaşam” tartışmasından sonra İslamcı yazarlardan Hayrettin Karaman, Başbakan’ı savunmak için “kadın ve erkek öğrencilerin bir veya birkaçının aynı evlerde kalmalarının Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre meşru olmadığını” söyleyince, İslamcı yazarların pek beğendiği Osmanlıların bu konulardaki pratiklerine bir göz atıp neyin ‘meşru olduğunu’ anlamaya çalıştım.
GÜNAH KEÇİSİ: OLİVERA DESPİNA
Orhan Gazi zamanında (1326-1359) Osmanlılara esir düşen Bizans’ın Selanik Başpiskoposu Gregory Palamas, Osmanlı’da sapkınlığın çok yaygın olduğunu, özellikle Hristiyan esirlere yönelik tacizlerin çok olduğunu yazar hatıratında. ‘Oğlancılığın’, I. Bayezid döneminde başladığını kabul eden kaynaklar ise suçu Bayezid’in karılarından Sırp asıllı Olivera Despina’ya atarlar. Güya bu gavur hatunun kocası için bulduğu Hıristiyan oğlanlarla başlamıştır eşcinselliğin Osmanlı’da kurumsallaşması ve saraydaki ‘iç oğlanları’ örgütlenmesinin nüvesini bu oğlanlar oluşturmuştur…
Palamas’ın da esareti sırasında cinsel tacize maruz kalıp kalmadığını bilmiyoruz ama tarihe düşmanlarına reva gördüğü ölüm şeklinden dolayı Kazıklı Voyvoda olarak geçen Romen boyar’ı (bir soyluluk unvanıdır) Vlad Tepeş Drakula’nun 1442-1448 arasında rehin tutulduğu II. Murad’ın Edirne’deki sarayında yaşadığı tecavüzlerden dolayı böyle acımasız biri olduğuna dair kaynaklar var. (Drakula ile birlikte rehin olan kardeşi Radu ise, kendi isteği ile 1462’ye kadar İstanbul’da kalmıştır ki, bunu nasıl yorumlamak gerekir bilmiyorum.)
YAZ OLUNCA AVRETLERE, KIŞ OLUNCA OĞLANLARA
Peki II. Murad, kendisinin emri üzerine Mercimek Ahmed’in Farsça’dan çevirdiği, 11. Yüzyılda yaşamış Kuhistan Sultanı Kabus'un oğluna nasihat kitabı Kâbusname’deki şu satırları okuduğunda şaşırmış mıydı acaba: "... ve yaz olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın. Zira ki oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelirse teni azıtır ve avret teni soğuktur, kışın iki soğuk bir yere gelse teni kurutur vesselam."
"Osmanlı'nın eşcinselliği neredeyse tarihsel ve cinsel bir norma dönüştürmesine karşılık, Cumhuriyet etiğinin, eşcinselliği kamusal söylemin dışına çıkardığını söyleyebiliriz” diye söze giren Hilmi Yavuz, Fatih Sultan Mehmed’in ‘Avni’mahlasıyla yazdığı gazellerden birinde Veyis adlı güzel bir oğlanı övdüğünü, gazelin sonunda da “Ey Avni! Talihin yaver gitti ve o sevgili misafirin oldu. Fırsatı kaçırma; zira Veyis bin cana bedeldir” dediğini; Fatih’in bir diğer gazelinde ise Galata’daki bir kilisede görevli papazı öve öve bitiremediğini yazdığında kıyamet kopmuştu. Bu konu da hala araştırmacısını bekliyor…
DELİ BİRADER VE KİTABI
‘Osmanlı sultanlarının kahkahalarla okuduğu kitap’ olarak ünlenen Kitab-ı Dâfi‘ü 'l-gumûm ve Râfi‘ü 'l-humûm’un (kısaca ‘Gamları Def Eden Kitap’) ilk bölümü nikâhın meziyetlerine ve sevişmenin faydalarına; ikinci bölüm ‘kulampara’ (aktif eşcinsel) kardeşlerin ve zampara biraderlerin arasında geçen tartışmalara; üçüncü bölüm servi boylu yalın yüzlü ve lale yanaklı oğlanlarla sohbetin zevklerine; dördüncü bölüm gümüş tenli kadınlar ve yasemin göğüslü kızlarla oynaşmanın hazlarına; beşinci bölüm, rüyalarda yaşanan bazı hallere ve hayvanlarla ilişkilere; altıncı bölümde pasif eşcinsellerin (oğlanların) ve ne idüğü belirsizlerin iğrenç durumlarına; yedinci bölümde gidilerin (pezevenk ?) ve boynuzluların hikâyelerine dairdi.
Kitabın yazarı ise Gazali mahlasıyla yazan, ası adı Mehmet olan, ama Deli Birader adıyla tanınan bir medreseliydi. Deli Birader, 1466’da Bursa'da doğmuş, medrese eğitimini tamamladıktan sonra devrin önemli din bilginlerinden olan Muhyiddin-i Acemi'den ders almış, Bursa'da Bayezid Paşa Medresesi’nde müderrislik yaparken Manisa Sancağı’nda bulunan Şehzade Korkut’un (II. Bayezid'in oğlu idi) edebiyat çevresine girmişti. Sözünü ettiğim kitabı Piyale Ağa adlı birinin isteği üzerine yazan ancak Şehzade Korkut’un eseri beğenmemesi üzerine gözden düştüğü ileri sürülen Deli Birader, 1512’de Korkut'un tahtı ele geçiren kardeşi (Yavuz) Sultan Selim tarafından öldürmesinden sonra, Bursa yakınlarındaki Geyiklibaba Türbesi'nde şeyhlik etmiş, ardından Sivrihisar, Akşehir ve Amasya’da medrese hocalığı yapmıştı. Derken İstanbul'a gelip Beşiktaş'ta bir hamam açmış ama hamamda delikanlılarla yaptığı alemler İstanbul halkının diline düşünce, çareyi uzaklara kaçmakta bulmuştu. Sığındığı yer ne ilginçtir ki, Mekke idi. Deli Birader hayatını 1535’te burada kaybetmiş ve bir din adamı olduğu için cenaze namazı Kabe’de kılınmış ve Kabe yakınlarına defnedilmişti...
SUHTE AYAKLANMALARI
Buraya kadar anlattıklarımız devletlülerimizin keyifli yaşamları hakkında. Ama Mustafa Akdağ’ın günışığına çıkardığı, 16. Yüzyıl Osmanlı tarihine damgasını vuran ‘suhte ayaklanmaları’ (kıyamı) ‘kızsız-erkekli’ yaşamın çok yıkıcı da olabileceğini düşündürüyor.
O dönemde Osmanlı’da din adamı olmak üzere medreselerde okuyan ergenlik çağındaki öğrencilere ‘suhte’ (softa) deniliyordu. Medrese eğitimini başarıyla tamamlayanlar devlette kadılık, naiplik, müderrislik, imamlık gibi görevlere atanıyorlardı. Medreselerde öğrenciler yatılı okuyorlar, imarethane denilen öğrenci yurtlarındaki 3-5 kişilik hücrelerde yaşıyorlardı. Akdağ’ın anlatımıyla “Ömürlerinin en genç ve kızgın çağını, bu dışa kapalı, dar, karanlık ve kubbe biçimindeki, tavanından karanlığın hayalleri sarkan bu hücrelerde geçirmek zorunda kalan öğrencilerin, ara sıra çıktıkları şehrin sokak ya da çarşı ve pazarları da, onların gençlik ihtiyaçlarına kesinlikle kapalı bulunuyordu. Gizli çalışan, yakalandıkça da şuraya buraya sürülen fahişeleri bulmak çok zor bir işti (…) medrese öğrencilerinin, genç çocuklar ile düşüp kalkmaları, toplum ahlâkını kemiren bir alışkanlık hâlinde sürüp gidiyordu. Yalnız bunlar değil, ‘levent’ dediğimiz, köyden kente gelmiş, işsiz güçsüz dolaşan ve ‘bekâr odalarında’ her türlü ahlâksızlığı yapmaktan çekinmeyen ergen kitleler de, bu doğa dışı cinsel sapıklıkları huy edinmişlerdi. Kadın-erkek ilişkilerini son derece kısıtlayan, hatta fahişeliğe bile göz yummayıp, bu gibi kadınları oradan oraya süren o dönemin yobazlığının, asayişçilerin cerime (para cezası) çıkarabilmek için, bir erkekle bir kadını konuşurken de olsa yakalayabilme gayretlerinin, suhte ve leventlerin bu söylediğimiz doğaya aykırı alışkanlıklarını bütün bütün kamçılamakta olduğu bir gerçektir. Bu incelediğimiz sıralarda, hatta birer meyhane gibi kullanılan bozahanelerin işleticileri, bu gibi yerlere doluşan ergen müşterileri için ‘taze oğlanlar’ bulundurmakta ve yasakları da hiçe saymaktaydılar.”
Mustafa Akdağ’ın eşcinselliği doğa dışı gören, hatta şeytanlaştıran dilini ve cinsel bunalımları sanki tek nedenmiş gibi ele almasını yeleştirmemek mümkün değil. Çünkü suhtelerin sadece cinsel sorunları yoktu. Mezun olduktan sonra iş bulamamak gibi başka bir sorunları daha vardı. İkisi birleşince ortaya gerçekten vahim bir tablo çıkmıştı. Öyle ki, önce ümitsiz ve öfkeli suhteler 100-150’şer kişilik bölükler halinde çevre yerleşimlerdeki halkı rahatsız etmeye, cer, kurban, nezir adı altında haraç toplamaya başladılar. Sonra işi eşkiyalığa vurdular. Anadolu’da Tarsus’tan bas¸layarak, Toroslar’ı takiben, Sivas’tan ve Erzincan’dan Giresun’un doğusuna çekilen bir hattın batısında kalan bölgelerde yoğun suhte ayaklanmaları görüldü. (Akdağ’a göre isyanlar Kürt bölgelerinde çıkmamış, Türk bölgelerine münhasır kalmıştı, yani adeta ‘milli’ nitelikteydi.)
Suhteler Selanik, Üsküp, Gümülcine gibi Balkan şehirlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada önce zenginlerin evlerini, sonra sıradan insanların evlerini bastılar, yakışıklı çocuklarını (bunlara ‘yüzü tüysüz oğlan’ anlamına ‘sâderû’ diyorlardı) kaçırdılar. Kaçırma olayına ‘oğlan çekme’ deniyordu. Bazı yerlerde hocaları da öğrencilere yardım ediyordu. Baskınlardan paylarını alan devlet görevlileri vardı. Olaylar Kanuni döneminin (1520-1566) son yıllarında tırmanışa geçen suhte ayaklanmaları onun oğlu II. Selim döneminde (1566-1574) zirveye çıktı. Etrafı yağmalayan suhteler, güvenlik güçleri takip edince dağlara kaçıp, saklanıyor, bahar geldiğinde tekrar şehir ve kasabaları yağmalıyorlardı. Suhte ayaklanmalarını bastırmak için ‘il eri’ denilen özel kuvvetler kuruldu. Ancak suhteler bunlara, hatta zaman zaman Yeniçeri ocaklarına bile baskınlar düzenlediler. Suhte sorunu ancak yüzyılın sonlarında hafifledi ancak yerini işsiz askerlerin de katılmasıyla birlikte 1610’a kadar sürecek olan Celali İsyanları aldı…
Bu ‘yıkıcı’ parantezi kapatıp yine, ‘zevk-u sefa’ faslına dönelim.
TÜYSÜZ OĞLANLAR KILAVUZU
II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinin tarihçisi, divan katibi, valisi Gelibolulu Mustafa Ali (ö. 1600), Divân’ında "Zenne rağbet eder mi âkil olan/Tab-ı Ali civâne maildir.” (Aklı başında olan kadına eğilim gösterir mi? Ali'nin yaradılışında delikanlıya yöneliş vardır) demiş, dönemin eşcinselliğe bakışını en güzel özetleyen eserlerden biri olan Mevâidün Nefais fi Kavaidil-Mecalis’i (Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları) kaleme almıştı. Bu kitapta eşcinsellik (oğlancılık) toplumun bir gerçeği olarak bir yandan kabulleniliyor ve konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler verilirken, bir yandan da kötüleniyordu.
Gelibolulu Mustafa Ali, Mevâid'in çeşitli bölümlerinde Osmanlı eyaletlerinde yaşayan çeşitli ırk ve etnik kökenden toplumların delikanlıları hakkında kısa kısa bilgiler veriyordu. Örneğin “Tüysüzler soyundan namert lokması olanların çoğu Arabistan piçleri ve Anadolu Türklerinin veled -i zinalarıdır, onların sürdüğü güzellik ve cazibe süresini hiçbir diyarın tüysüzleri sürmez,” diyordu. Örneğin “Edirne, Bursa ve İstanbul'un ince bellileri her yönden kusursuzlukta ve güzellikte onlardan ileridir,” diyordu. Örneğin “Kürt tüysüzleri, anadan doğma evbaş olanların tecrübesine göre sağlıklı, yumuşak ve uysal ve her ne teklif olunsa dinleyip yapmaları çok olur. Hele bellerinden aşağısını kına ile boyatır, dizlerine ininceye kadar boyanarak kendilerini süslerler,” diyordu. “Uzun boylu, salınarak yürüyenleri kullanmak isteyenler Rumeli köçeklerinden şaşmasınlar. Kul cinsinin de Yusuf çehreli Çerkeslerinden ve Hırvat asıllıların nefesleri mis kokanlarından sakın usanıp bezmesinler,” diyordu. “Ama Gürcü, Rus ve Görel cinsi, öteki esnafın gübresi gibidir. Onlara bakarak Macar soyundan olanlar, başka tayfaların tabiata uygun ve makbul olanlarıdır. Gel gelelim, çoğu efendisine, hıyanet eder; düşüp kalkmalarından, davranışlarından her kişi onların çirkin yönlerini görür,” diyordu. “Şaşılacak olan budur ki Mısır evbaşları Habeşlilere düşkündür. Araya soğukluk girer, her biri insanın samurudur, derler. Aslında yatak hizmetinde usta olurlarmış, yani esbap buhurlamayı, yatak ve yastık döşemeyi candan isterlermiş. Erkeğinde, dişisinde adamlık belli imiş: her ne semte görülürse uysal ve güzel davranarak yumuşaklık göstermeleri kolaymış,” diyordu...
EMİRGÂN ADI NEREDEN GELİYOR?
Bundan çeyrek asır sonra, IV. Murad (1623-1640) İran Seferi sırasında Revan kalesini kendisine savaşsız teslim eden kale kumandanı Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu Han adlı bir eşcinseli İstanbul’a getirecek, adını Yusuf yapıp musahipliğine atayacaktı. Padişahın Yusuf Paşa’ya verdiği hediyelerden biri bugün Emirgân dediğimiz semtteki ‘Feridun Bahçesi’ idi. Dimitri Kantemir ve Eremya Çelebi’ye bakılırsa, padişah bu bahçedeki konakta, Musa Çelebi ve Silahtar Mustafa Paşa gibi dönemin ünlü eşcinselleri ile sabaha kadar oturak alemleri düzenlerdi. Bir yandan da, halkın ahlak bekçiliğini yapardı. Öyle ki IV. Murad devrinde, bazı kaynaklara göre 14 bin, bazılarına göre 20 bin kişi kahvehanelere gittiği, tütün, afyon veya içki içtiği gerekçesiyle katledilmişti… Üstelik bu katliam işinde padişah da bizzat yer almıştı…
Halbuki dönemin açık sözlü yazarı Evliya Çelebi’den öğrendiğimize göre o tarihlerde eşcinsel meslek erbablarına ‘hizan-ı dilberan’ (düşkün ahlaksız gençler) denirdi. Bunlar ‘defter-i hîzan’a kaydedilerek devlet tarafından vergilendirilirdi. Çelebi’ye göre “Hîzân-ı Dilberân esnafı nefer (kişi) 500, bunlar bir alay yersiz, yurtsuz, düs¸kün, ahlâksız, yüzsüzlerdir ki kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyip Babulluk’ta, Kalatyonoz’da, Finde’de, Kumkapı’da, San Pavla’da, Meydancık’ta, Kiliseardı’nda, Tatavla’da ve çes¸it çes¸it içki içilen yerlerde sürü sürü gezip boğazı tokluğuna avlanırkan subaşı tuzağına düşüp sonunda defterli olur” idi. Çelebi’ye bakılırsa yine o tarihlerde “Deyyuslar esnafı” 212 kişi, “Ahmak pezevenkler esnafı” 300 kişi idi. Bu kişiler diğer meslek erbabıyla birlikte, padişahı İran Seferi’ne uğurlayan esnaf alayına katılmışlardı üstelik…
GENÇ OSMAN’IN BAŞINA GELENLER
Evliya Çelebi’nin konumuzla ilgili bir başka ifşaatı da, I. Ahmet’in talihsiz oğlu Genç Osman’ın kendisini tahttan indiren Yeniçeriler tarafından öldürülmeden (1622) önce ırzına geçildiğiydi. Ancak Seyahatname’nin bu sayfaları, 1896 yılında orijinal yazmayı ilk kez yayımlayan kurulun içindeki Necib Asım Bey tarafından yırtılarak imha edildiği için bunu yakın tarihe kadar duymamıştık. Asım Bey bu eylemini şu tanıdık sözlerle gerekçelendirmişti: “Tarihimiz için bu sayfa kara bir lekedir. Bunu gelecek kuşaklara göstermek doğru olmadığı için yırttım!"
Biz de bu ‘kara’ sayfayı kapatalım ve resmi tarihçilerin ‘Lale Devri’ adını taktığı III. Ahmed döneminin (1718-1730) ünlü şairi Nedim’in lise kitaplarında kesinlikle rastlayamayacağınız şu beyitle neşelenelim: "İzn alub cum'a nemâzına deyû mâderden/Bir gün uğrılayalım çerh-i sitem-perverden/Dolaşub iskeleye doğrı nihân yollardan/Gidelim serv-i revânım yürü Sad'âbâde."
Günümüz Türkçesiyle şair şöyle diyor: "Annenden cuma namazına gideceğiz diye izin alıp sitemlik felekten bir gün çalalım. Gizli yollardan iskeleye doğru dolaşıp, yürü selvi boylu sevgilim Sadabad'e gidelim." Nedim’i (ve benzer temaları işleyen, Kanuni dönemi şairleri Baki’yi ve Fuzuli’yi) savunmak için ‘Divan şiiri sembolizminden’ dem vuracaklara: “Kadınlar cuma namazına gitmediklerine göre, Nedim'in ayartmaya çalıştığı servi boylu, erkek familyasından biri olmalı”, deyip yolumuza devam edelim.
ENDERUNLU FAZIL’IN OĞLANLARI
Neyse ki, 18/19. yüzyıl divan şairlerinden Enderunlu Fazıl Bey (ö.1810) oğlan sevgililerinden övgüyle bahseden açık sözlü biriydi. “Şairiz, şeyn verir şanımıza/Giremez fahişe divanımıza'” (Fahişeler kitabımıza giremez, şairiz, bu şanımıza leke sürer) şeklindeki ünlü beytin de müellifi olan şairimiz, Defter-i Aşk adlı eserinde dört erkek sevgilisini (ilki adını vermediği bir delikanlı, ikincisi Süleyman Bey, üçüncüsü hanende Şehlevendim Abdullah Ağa, dördüncüsü İsmail adlı bir köçek); bir sevgilisinin merakını gidermek için yazdığı Hubanname adlı eserinde çeşitli memleketlerin erkeklerini; sevgilisinin “kadınlarla birlikte olurum” tehdidi üzerine yazdığı Zenanname adlı eserinde o memleketlerin kadınlarını; Çenginame adlı eserinde döneminin erkek raksçılarını (köçekleri) anlatmıştı. Divan adlı eserinde ise devrin büyüklerine düzdüğü övgüler ve oğlanlar için yazılmış gazeller yer alıyordu.
Daha hamamların eşcinsel kültürdeki yerine, köçeklik geleneğine, Kalenderilik ve Bektaşilikteki ‘mücerretlik’ kültürüne, Yeniçeri Ocağı’ndaki ‘civelek’ taburlarına, musikideki eşcinsel göndermelere ve elbette kadın eşcinselliğine değinemeden yerimiz bitti. (Kadınsız ve geleceksiz bir hayatın tetiklediği, 16. yüzyıla damgasını vuran ‘medreseli’ ayaklanmalarına internet nüshasında kısaca da olsa değiniyorum.)
AHMET CEVDET PAŞA’NIN SAPTAMASI
Özetin özeti, eşcinselliğin ayıp sayılması, Batı tipi reformlara hız verilen, dolayısıyla kadın-erkek ilişkilerinin normalleşmeye başladığı Tanzimat Dönemi’nden (1839’dan) itibaren oldu. Dönemin alimi ve resmi tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa, Maruzat adlı eserinde son durumu şöyle özetlemişti: "...Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğlancılık sanki yere battı. İstanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Üçüncü Ahmed zamanından beri devam eden Kâğıthane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezid Meydanı’nda arabalara işaret verme usulü başladı. Devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur Kâmil ve Âli Paşalar ile onlara mensup olanlar kalmadı..."
Cevdet Paşa iyimser bir yorum yapmış elbet. Eşcinsellik, insanlık tarihi kadar eski bir insanlık hali. Muhtemelen insanlık var oldukça da var olacak... Eşcinselliğin biyolojik, sosyo-kültürel, siyasal nedenleri ve işlevleri başlı başına araştırma konusu. Kızlı-erkekli yaşamı içlerine sindiremeyenlerin eşcinselliği nasıl sindirdiklerini de ‘muhafazakâr-demokrat’ yazarlar anlatır herhalde.
Yazımızı Jurnal adlı günlüğüne “tarih, galiplerin propagandasıdır” diye yazan, sahici muhafazakar-demokrat düşünür Cemil Meriç bağlasın: “Düşünmek, insan üzerine düşünmek mutlaka yasak bölgelerden birkaçına dalıp çıkmakla olur. Zaten demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak manasına gelir. O halde din vaktiyle en basit jestlere kadar bütün insan hayatını düzenlemeye kalkışmıştır: İçki içmeyeceksin, domuz yemeyeceksin, zina yapmayacaksın. Osmanlı bunların hepsini yaptı. Ama gözlenerek, korkarak ve şuuru yaralandıkça yaralandı. Hayır uyuzlaştı. İkiyüzlü bir hayvan oldu Osmanlı. Tanrı’yı ve kulu aldatan bir panayır gözbağcısı. Elinde tesbih, evinde oğlan, dudağında dua…”
Bilmem bunun üstüne söz söylemeye gerek var mı?..
Özet Kaynakça: Evliya Celebi Seyahatnamesi, I. Cilt, 1. Kitap, Hazırlayan: Orhan S¸aik Gökyay, Yapı Kredi Yayınları, 1996; Selim S. Kuru, “Sex in the Text: Deli Birader and Ottoman Literary Canon,” Middle Eastern Literatures, 10:2, 2007, s. 157-174; Gelibolulu Mustafa Âli, Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları/Mevâidün Nefais fi Kavaidil-Mecalis-1, Yayına Hazırlayan: Orhan Şaik Gökyay, Tercüman 1001 Temel Eser Yayınları, 1978; Murat Bardakçı, Osmanlı'da Seks/Sarayda Gece Dersleri, Gür Yayınları, 1993; Mustafa Akdağ, “Medreseli İsyanları”http://www.egitim.aku.edu.tr/MedreseIsyan.pdf; Sema Nilgün Erdoğan, Sexual life in Ottoman Society, Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri, 1996; Enderunlu Fazıl, Hubannâme ve Zenânnâme, Yeni Şark Kitabevi,1975; Cemil Meriç, Jurnal-1, İletişim, 2012.
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016