Murat Sevinç
Hükümet sistemleri ve demokratikleşme dizisine, şimdilik son ‘laikleşme’ yazısıyla devam.
Bir önceki yazıyı, çok partili yaşamda katı laiklik anlayışı ve uygulamalarının gevşediğini, CHP’nin malum nedenlerle söylem değiştirdiğini, o yıllarda kurulan onlarca yeni partinin ‘din’ konusuna kayıtsız kalamadığını ve İslâmcılığın yeniden canlandığını vurgulayarak bitirmiştim.
DP, bir yandan halkın-seçmeninin hoşuna giden din-gelenek söylemine sarılırken, diğer yandan ‘irtica’ tehlikesine dikkat çekip kontrollü kaybetmemeye çalışmıştı. Fakat ne yaparsa yapsın, aynı yıllarda İslâmcılığın canlanmasının önünü alması mümkün olmadı. Tam anlamıyla önünü almak isteyip istemediği de aynı konu kuşkusuz; DP’nin söylem ve eylemleri arasında çoğu zaman büyük çelişkiler vardır. Ancak, özellikle iktidarının ilk yıllarında bazı gelişmelerden ‘ürktüğüne’ kuşku yok.
DP açısından belki de en ciddi sınavlardan biri 1952’deki Malatya suikastı. Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Büyük Doğu’ dergisindeki yazılarının etkisinde kaldığını söyleyen bir lise öğrencisi Hüseyin Üzmez, gazeteci Ahmet Emin Yalman’ı vurdu. Hüseyin Üzmez’in sonraki matbuat/siyasi yaşamını hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Başarısız suikastın soruşturmasında, sorumlular polisteki ifadelerinde, ‘kanun cezalandırmıyorsa, mukaddesatımıza hakaret edenleri biz cezalandırırız’ nevi, bugün için de hayli tanıdık gelecek sözler sarf edebilmişti. İrtica tartışmaları da bu dönemde başlıyor. Yine tanıdık bulacağınız, ‘yoz ve ahlaksız batı medeniyeti’ ile ‘batılılaşmanın İslâm’a yönelik bir saldırı’ olduğu yönündeki propagandaya dayanıyorlar. Anlayacağınız o gün bugün pek ‘terakki’ kaydedememiş, büyük ölçüde kompleks ve hamasetten ibaret bu ideolojik söylem. Büyük Doğu dışında, özellikle ‘Hür Adam’ ve ‘Sebilürreşad’ gibi yayın organları da çok etkili.
Tabii aynı yıllarda bir yanda da, dönemin en revaçta ‘öcüsü’ komünizmin, dış mihraklarca tahrik edildiğini ve ‘irticanın’ o yolda kullanılan araçlardan biri olduğunu iddia edenler var! Toprağımızın komplo teorileri konusundaki zenginliğinin eşsiz örneklerinden biri budur bana kalırsa.
DP, Malatya suikastından rahatsız olup partiye çekidüzen vermek zorunda hissetmiş, ancak diğer yandan ömrünün son yıllarında Said-i Nursi ve Nurculuk hareketi ile inişli çıkışlı da olsa ilişki kurmaktan çekinmemişti. Nursî’nin 1959’da bazı şehirlere yaptığı geziler büyük ilgi görmüştür. İşin ilginç yanı, Nursî dolaşırken müritlerinin kamuya açık alanlarda Risale-i Nur okuması yargılama konusu oluyordu! DP, iktidarı boyunca tarikat ve cemaatlerin etkinlerine ve yayılmalarına kolaylık göstermiş, arasını iyi tutmaya çalışmıştır.
27 Mayıs darbesi ardından kabul edilen 1961 Anayasası’nda laiklik ve Diyanet konuları nasıl yer almıştı?
İkinci maddeye göre ‘laiklik’ Cumhuriyet’in temel ilkelerinden biri. 19. madde ise ‘vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyeti’ ile ‘istismar yasağını’ düzenler. Din eğitim ve öğrenimi, ‘ancak kişilerin kendi isteğini ve küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlı’dır. (20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı yasayla maddede bazı değişiklikler yapıldı.)
DİB, Anayasa’nın 154.maddesinde yer alıyor: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
1961 Anayasası’nın Temsilciler Meclisi görüşmelerinde (darbeden sonra oluşturulan Kurucu Meclis’in bir kanadı) anayasa hukukçusu Bahri Savcı hoca, laiklik ilkesine dair şunları söylüyor: “Lâiklik devlet organlarının dinî karakteri olmamasıdır. Devlet teşkilâtı arasında dinî bir makam olmamasıdır… Bizim Anayasamız tümü ile, mezkûr 19’ncu madde kendi ferdî muhtevası ile, Devlet mekanizması arasında böyle bir mercie yer vermemektedir. Buna imkân vermemektedir.”
Bahri Savcı, DİB’le ilgili olarak şu kanıda: “Gerek Diyanet İşleri Reisliğinin teşkilâtta yer alması gerekse dinî eğitim, basit bir zabıtadan ibarettir. Çünkü, Diyanet İşleri Reisliği bir Devlet dininin teşkilâtı veya bir siyasi teşkilâtın içinde bu dinin teşkilâtı mahiyetinde değildir… Diyanet İşleri Reisliği Teşkilâtı; ancak ve ancak, toplumun dinî vasfındaki bâzı işlerini, dağınıklıktan ve düzensizlikten kurtarmak için bu işleri bir merkeze bağlayarak kanalize etmekten ibarettir… bu iş bir âmme hizmeti tesisi değil, ancak bir düzenin temin edilmesi işidir.”
Aynı görüşmelerde örneğin Muammer Aksoy da, Türkiye’de dini örgütlenmenin devletçe kontrol edilememesinin ‘Türkiye laikliği’ bakımından söz konusu olamayacağını belirtmiştir.
Dolayısıyla, anayasa yapıcı için DİB, başlangıçta olduğu gibi bir kontrol ve denetim organı olarak Türkiye’ye özgü laikliğin ‘zorunlu görülen’ kurumu niteliğinde.
Haziran 1965’te DİB yasası (633) çıkarıldı ve Temmuz 2010 yasaya (6002) dek yürürlükte kaldı. Yasa’nın birinci maddesine göre, “İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlık’a bağlı DİB kurulmuştur.” 1965 yasasıyla çokça yetki verildi, örgütlenmesi genişletildi.
Anayasa yapım sürecinde DİB’in gerekliliğini savunan Bahri Savcı, 1965 yasasına tepki gösteriyor ve bunun artık Mustafa Kemal’in DİB’i olmadığını belirtiyor. 1965’ten itibaren ülkeyi hemen her zaman sağcı tek parti ya da koalisyon hükümetlerinin yönettiği de hatırlatılmalı.
AYM de konuya dair çok sayıda karar vermiş ve kararlarında ‘Türkiye’ye özgü’ laiklik tanımı yapmaktan vazgeçmemiştir.
Laiklik siyaseti ve düşüncedeki değişim…
Bir önceki yazıda önerdiğim ‘Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni’ (Tekin, 2020) adlı derleme kitap içinde yer alan Mehmet Ali Tuğtan’ın ‘Soğuk Savaş ve Türkiye’de Siyasal İslâm’ın Yükselişi, 1945-1970’ başlıklı makalesindeki bazı bilgilere yer vermek istiyorum.
Yazarın temel tezi, Türk milliyetçiliğinin kullanıldığı Soğuk Savaş stratejisinde 1950’lerin ikinci yarısında gerçekleşen değişikliklerin, siyasal İslâmcılığı ‘komünizm tehdidine’ karşı milliyetçiliğin yanında ikinci bir güç haline getirdiği. Yazar’a göre, “…1950’lerin Türk sağının hâkim unsurları, komünizm karşıtlığı içinde eriyen Turancılık, muhafazakâr milliyetçilik ve İslâmcılıktı… Bu dönemin İslâmcılığı, Demokrat Parti’nin açtığı zemin üzerinden sisteme dahil olarak, milliyetçi sağ ile anti-komünizm ortak paydasında buluşuyordu.”
Söz konusu ‘hâkim unsurlar’ arasında o yıllarda henüz üstü kapalı görünen ittifakın, altını sürekli çizdiğim ‘devlet bekası’ kaygısı ve Cumhuriyet’in harcında yer alan Türk-Sünni İslâm tercihi göz ardı edilerek anlaşılması mümkün mü? Değil.
Soğuk Savaş devrindeki beka derdinin adı ‘komünizm öcüsüydü’ ve birbiriyle bağdaşmaz gibi görünen, ideolojik temelde mesafeli Türkçü milliyetçilik ile İslâmcılığın, yani milliyetçilik ile ümmetçiliğin, yıllar içinde komünizm karşıtlığı paydasında buluşabildiği anlar oldu.
Bugün de Türk-İslâmcılık adı verilen ortaklıkta, kökenlerinde ne denli düşünsel farklılıklar olursa olsun biri kazındığında altından diğerine özgü bir niteliğin çıkabildiği, hal böyleyken 2020’deki birlikteliklerini yalnızca ‘ittifak koşullarıyla’ açıklamanın yeterli olmadığı kanısındayım.
Bir kez daha: Osmanlı-Türk laikleşmesinde ‘devlet bekası’ kaygısı her zaman belirleyiciydi. Devrimler sürecinde kontrol altına alınıp engel çıkarmaması için devletçe örgütlenen din, dini kurum ve ritüeller, Soğuk Savaş döneminde ‘dış tehditlere’ karşı kalkan olarak kullanılan araçlardan biri haline geldi. İlk yılların laiklik siyasetinin sonuçları ile çok partili yaşamdaki laiklik yorum ve uygulamalarının sonuçları farklı oldu kuşkusuz. Ayrıca çok partili yaşamda, beka kaygısının içeriği ile devletin dinle ilişkisinin dönemden döneme değiştiği gerçek.
Mehmet Ali Tuğtan, 1960’ların ortasını dönüm noktası görüyor. Türkçülerin ve İslâmcıların dernekleşmeden partileşme aşamasına geçtiği yıllar. CMKP’yi MHP’ye çeviren Alparslan Türkeş, İslâmcı sembolleri kullanmaya başlıyor ve Turancılar partiden uzaklaşıyor. Şu sıralar yeniden prestij kazandırılmaya çalışılan ırkçı Nihal Atsız, tepkisini “MHP’de Allah Tanrı’yı kovdu” diyerek gösteriyor. Türkeşçilerin sloganı ise “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman.”
1960’ların yükselen solunun karşısına bu koalisyon çıkarıldı. 1967’de Komünizmle Mücadele Derneği’nin 29 Ekim günü düzenlediği mitingde konuşan MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) başkanı İsmail Kahraman şunları söylüyor: (Tuğtan’ın makalesinden) “Cumhuriyeti anma günlerinde maziye küfür ve hakaret etmek moda haline gelmiştir. Geçmişe küfretmek ve onu inkar etmek hıyanettir… Nitekim, ‘umum-nukudum’ emrindedir fermanı ile Anadolu’ya gönderdiği paşasına, Kurtuluş Savaşımızın organizasyonunu havale eden, son padişah Sultan Mehmed Vahdettin vatan haini olarak tanıtılmak istenmektedir. Gerçekten milli olan doğru bir tarihe kavuşma ve hakikatleri görme durumuna ulaşmalıyız.” 2020’de, neredeyse ulaştılar!
Demirel hükümeti zamanında, 1968 öğrenci eylemlerinin karşısına ‘Şahlanış Mitingleri’ ile çıktılar. ‘Müslüman Türk’ün öz doktrini.’ 1969 Şubat’ında da 6. Filo’yu protesto eden solculara saldırdılar. Mehmet Şevket Eygi, ‘Bugün’ gazetesinde yayınlanan (9-16 Şubat) meşhur yazılarıyla Müslüman gençleri göreve çağırıyordu. “Bir Müslüman yüz komüniste bedeldir, Müslümanlar komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar” satırlarının yazarı Eygi, kendi ifadesiyle Amerikancı değildi, ancak solcu gençlere (Sovyet emperyalizmine) karşı ehven-i şer olanı, yani ABD’yi seçmişti.
1960’lar aynı zamanda İslâmcıların Anadolu’yu gezerek ‘konferanslar’ verdiği yıllar. Kadının yeri ve sorumlulukları, nasıl kapanmaları gerektiği, doğru yaşam ve düşünmenin ilkeleri konularında çok sayıda konferans. Hedefteki yurttaş kitlesi bakımından ‘anlatmanın’ ve ‘etkili hitabetin’ yazıdan çok daha etkili olduğunu biliyorlar. Özellikle okuma yazma oranının düşüklüğü hesap edilirse ‘konferansların’ gücü daha iyi anlaşılabilir. En çok konuşanlardan biri Necip Fazıl’dır.
Türkiye’yi 18 yıldır yönetenlerin başat düşünsel referanslarından biri, anti-semit, sola dair her şeyden nefret eden (“Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim, görevi olmasaydı sol elimi keserdim”), ‘laik cumhuriyet’ düşmanı, İslâmi totaliter bir ütopya olan ‘İdeolocya Örgüsü’nü (1959) yazmış Necip Fazıl Kısakürek. Yıllarca, Necip Fazıl gibi birine yönelik bitip tükenmez iltifatlarını yok sayarak AKP çözümlemesi (ve güzellemesi) yapılmasını anlamak çok güç.
Daha önce önerdiğim Tanıl Bora’nın ‘Cereyanlar’ kitabından, Necip Fazıl’a ilişkin bir cümle: “Türk vatanının yalnız Müslüman ve Türklerle meskûn, onlardan ibaret hale gelmesi, vardır Necip Fazıl’ın ülküsünde. Müslüman-Türk’ten gayrısına ‘Ya bizden ol ya da ayrıl!’ denecektir – ama Yahudiler bundan hariçtir. Yahudi, ‘iç ve dış düşman’dır. ‘Fesad ve hıyanet madeni bir kavim’dir.” Necip Fazıl, hayal ettiği ‘örgünün’ yaratılabilmesi için “Gerekirse bütün topluluğu tırpandan geçirmek” gerektiğini dile getirir. ‘Kâmilen itlaf’ ifadesi o yıllarda revaçta değildi belki de! 1960’larda, Cemal Gürsel’in rahatsızlığı nedeniyle görevden ayrılmasıyla 1966’da cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay’ın, 1968’de Umre’ye giden ilk devlet başkanı olduğunu da hatırlatayım.
Siyasal İslâm 1970’te partisini kurdu: MNP (Milli Nizam Partisi).
Bu tarihten itibaren İslâmcılar ile aşk-nefret ilişkisi söz konusu. Bir yanda komünizmle, sol hareketlerle mücadelede son derece kullanışlı ve yardımcı bir ideoloji; diğer yandan rejimin temellerine tehdit içeren yönleri nedeniyle kontrol edilmesi de gerekiyor. 12 Mart ardından ‘laikliğe aykırılıktan’ kapatılan MNP’nin yerine kurulan MSP (Milli Selamet Partisi), kısa süre sonra Ecevit CHP’si ile koalisyon hükümetinin üyesi olabildi.
Günümüz İslâmcılarıyla karşılaştırınca, Erbakan’ın bazı özgün yanları olduğunu görmek mümkün. Gerek aldığı eğitim ve sosyal konumu, gerekse ‘her şeye rağmen’ kontrolü elden bırakmayan tutumuyla. Cemal Süreya, 99 kişinin portresini yazdığı ’99 Yüz’ (YKY, 1999) adlı kitapta Necmettin Erbakan için, “Dünyanın en barışçıl Müslümanı. Kaleci Cihat’ı bile görmezden gelir. Cihat kavramı onun için diyalogda fırsatçılık olarak vardır” der. Cemal Süreya’nın bu tespiti tartışılır, ancak özellikle 1970’lerin Erbakan’ına ilişkin böyle bir bakış olduğunu da hatırlatmak gerekir.
Peki 12 Eylül’de ne oldu?
Önce Anayasa:
1961 Anayasası’nda olduğu gibi laiklik, Cumhuriyet’in niteliklerinden biri olarak kabul edildi (md.2) ve ayrıca başkaca düzenlemelerle laiklik ilkesi güvence altına alınmaya çalışıldı. DİB, 1961’den farklı olarak bu kez ‘yürütme’ içinde, ‘genel idarenin’ parçası olarak 136. maddede yer aldı. Yine aynı gerekçelerle: Türkiye’ye özgü laiklik ve devlet çıkarları!
Asıl önemlisi, md.24/3 ile ‘zorunlu din kültürü ve ahlak öğretimi’ dersi, ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına girdi. Bu son derece önemli bir eşik ve darbecilerin zihniyetiyle uyumlu. Okuduğunuz yazının başlığı da, konunun Meclis’te tartışılması sırasında sarf edilen bir cümle.
Danışma Meclisi’ndeki (Kurucu Meclis’in iki kanadından biri) anayasa görüşmelerinde konu 24. maddeye geldiğinde (1 Eylül 1982) uzun konuşmalar yapılmış, maddeye eleştirel yaklaşan üyeler olmuşsa da (Kamer Genç gibi), sonuçta 12 Eylül zihniyeti galip gelmiştir.
Bir üye, “İslâmiyetle Türklük adeta bütünleşmiştir… ahlakın kaynağı da genel olarak dindir” (İ. Doğan Gürbüz) derken; diğeri, ‘milletimizi tekrar birleştirerek, tek vücut, tek dimağ ve tek güç haline getirmek’ten (Fuat Yılmaz) söz ediyordu. Anayasa Komisyonu adına konuşan İlhan Göksel ise 2020’nin ‘cumhur ittifakını’ tarif ediyor gibi: “…en büyük manevi güçlerden olan dinimizi eğer milletimize öğretemezsek sadece milliyetçilikle ayakta kalmayı, ancak bir bacağını kaybetmiş insanın yürümesi gücünde görebiliriz, daha öteye gidemeyiz.” Konuşmalar esnasında Atatürk’e atıflar olduğunu söylemeye gerek yoktur herhalde. Hiçbiri saygıda kusur etmiyor!
Günümüz iktidar zihniyetine yakınlığı bakımından en anlamlı konuşmalardan birini yapan Fuat Yılmaz’ın şu cümleleri yazmaya değer: “Yıllardır birbirini takip eden çeşitli hatalar dolayısıyla kelime-î şahadet bile getiremeyen, hatta buna ihtiyaç dahi duymayan nesiller yetiştirdik… Türk çocuğuna… enternasyonal marşlar, Lenin, Mao ve Kastro yerine dinini gerçek anlamda ve devletin ehliyetli eliyle Atatürk ilkeleri çerçevesinde öğretelim.”
Mesele şu ki, Türkiye’de siyasal İslâm’ın gelişip güçlenmesi ile devlet bekası için elzem ‘sol ile mücadele’ hedefi arasında sıkı bağlar var. Arada bir darılmış gibi yapsalar da, İslâmcılar ABD’ye ve tabii 12 Eylül anayasasını yapanlara çok şey borçlu.
12 Eylül sonrası, İslâmcı kesim için türlü olanaklar sunmuştur. Komünizme/sola karşı ‘yeşil kuşak’ hedefiyle, günümüz ‘kareli ceketlilerinin’ müstakbel iktidarı için gerekli siyasal-toplumsal atmosfer yaratıldı. Cemaatler holdingleşti ve on yıllara yayılacak bir kadrolaşma işine girişti. Sol siyaset ve düşünce ezildi.
Kenan Evren anayasayı tanıtma konuşmalarında ‘İslâm dinine’ bolca referans verdi. Kuşkusuz, hurafelerden arınmış ve ‘kötü niyetlilerin elinden’ kurtarılmış ‘gerçek’ dine! Devlete sadakat duyacak bir ‘dindar kuşak’ yaratılması için özel çaba harcandı. Bunun için her zaman olduğu gibi DİB ve eğitim sistemi tepe tepe kullanıldı. Özellikle 2010 yasa değişiklikleri sonrasında DİB, yönetimin asli unsurlarından biri haline getirildi. Bütçesi çoğu bakanlıktan yüksek.
AKP döneminde yaşananları özetlemeye gerek yok. Vardığımız yerde, Türkiye artık laik-seküler değil ve ‘yılbaşında aileyle bir araya gelsek, acaba polis baskın yapar mı!’ kaygısı taşıyor, memleketin yarısı.
Kuşkusuz bu satırlar geleceğe yönelik bir umutsuzluktan kaynaklanmıyor. Geçtiğimiz yılların tüm yıkıcılığı yanında, belki tek bir katkısı olacak ‘laiklik’ deneyimine. Siyasal İslâmcılar, sergiledikleri yönetimle Türkiye’nin geleceğini kendilerinden kurtardılar. (Ümit Kıvanç’ın ifadesi bu!) Lüzumundan çok bağırdıkları ve muhaliflere hakaretle meşgul oldukları için henüz kendi durumlarının farkına varamıyor olabilirler, ancak bu gürültü bir gün nasıl olsa sona erecek.
Özellikle ‘ana akım’ İslâmcı ideolojinin ve yüz küsur yıldır sarıldıkları kavramların nasıl hamasi ve bomboş olduğunu, ‘dava’ adı verdiklerinin ne anlama geldiğini, okumuşlarının dehşet verici halini ve devlet kapısında bekleşmek dışında bir hasletleri olmadığını, o meşhur ‘medeniyet tasavvurlarının’ rezidans daire, lüks araç ve ihalelerden ibaret kaldığını, klasik demokrasinin asgari ilkeleriyle dahi uyuşma ihtimalleri olmadığını, ancak bu ideolojinin mensupları sergileyebilirdi.
Ezcümle,
laiklik macerası, tek partili ve çok partili yaşamda iki ayrı görünüme büründü. ‘Beka’ kaygısı ile devletin kuruluşundaki ‘Sünni Müslüman Türk’ harcı her döneme damga vurdu. Birbirinden ayrılarak tartışılabilecek konular değil.
Başlangıçtaki soruyu yinelemek isterim: Laiklik (ya da diğer konular) derken, kastımız nedir? Biz ne üzerine konuşuyoruz? Yönetimde ve toplumsal ilişkilerde din mi, anayasal-hukuksal ilkeler mi belirleyici olacak?
(Diğer tartışmalı anayasa konularıyla devam edeceğim.)
AYM’ye ilişkin bir not:
AYM, geçen hafta Demirtaş’ın durumunu da yakından ilgilendiren bir karar verdi. 24 Aralık tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.
2015/12486 başvuru numaralı ve 5/11/2020 tarihli Genel Kurul Kararı, ‘Abdullah Yaşa’ Başvurusu. Abdullah Yaşa’nın başvurusunda AİHM, Sözleşme’deki ‘kötü muamele yasağının maddi boyutuyla ihlal edildiğine’ hükmettikten sonra, İdare Mahkemesi, davanın bu tespitle uyuşmayan bir gerekçeyle reddine karar vermiş. AYM Genel Kurulu ise kararında (59), İdare Mahkemesi’nin AİHM tarafından yapılan tespit ile çelişki oluşturacak değerlendirmelerde bulunduğuna ve bu durumda AİHM’nin maddi yönden ihlal tespit etmiş olmasının anlamsız hale geldiğine hükmetmiş. AYM, ‘AİHM’nin ihlal kararının Türk makamlarını bağladığını, Türk makamlarının bu kararın gereğini yerine getirmekle mükellef olduğunu’ belirtiyor. Söz konusu kararın, 55., 59. ve 69. paragrafları Demirtaş’ın durumuyla da doğrudan ilgili. İki gün önce, emekli anayasa hukuku hocası Cem Eroğul, konuya ilişkin Birgün’e kısa bir söyleşi verdi. Okumanızı öneririm. Karara dair ayrıntılı bir yazı kaleme alacaktım. Ancak aynı AYM’nin ‘sekiz üyesi’, beş gün sonra bu kez Osman Kavala’nın başvurusuna ‘ret’ kararı verip de beş gün önce bağlayıcı olduğunun altını çizdiği AİHM kararlarının varlığını unutunca, içimden yazmak gelmedi. Bıkıyor insan. Bu zavallılıklar üzerine yazıp çizmekten bıkıyor. Zavallılar.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025