Oya BAYDAR
Ağlayabilen insanları, hele de gözyaşlarından utanmayan erkekleri severim, saygı duyarım. Sulu zırtlak, histerik ağlaçkalıktan değil, yüreği şişiren, vicdanı kanatan acının gözyaşı olup akmasından söz ediyorum.
Demokratik Toplum Kongresi’nin Eşbaşkanı, Kürt hareketinin cefakâr ve saygın adı Hatip Dicle Cumhuriyet’ten Selin Ongun’a konuştu. “İçimizden acıdan başkası geçmiyor” diyor Dicle. “Her iki tarafta da aklın mantığın sesi duyulmaz oldu (…..) Feryad ediyorum, yazık, hepimize yazık! Başaramadık, biz halkımıza, halklarımıza barışı hediye edemedik!” derken gözyaşlarına hâkim olamıyor, gözlüklerini çıkarıp süzülen yaşları silmeye çalışıyor.
Yıllarını Kürt halkının hakları için mücadeleye ve barışın sağlanmasına vermiş nice cesur, saygın, vicdanlı insanın, koca koca adamların, son dönemlerde yaşananları aktarırken ağladıklarını gördüm. Gözyaşlarımı onlarınkine kattım; gözyaşlarımız bizi birbirimize bağlayan en son köprü gibi geldi bana. Acıda ve çaresizlikte ortaklaşmanın derin kederi…
Bu savaş, halkların acısını
içinde duymayanların savaşı
Devlete, devletin başına, iktidara sorarsan doğuda-güneydoğudaki savaş, vatanın bölünmez bütünlüğü uğruna bölücü terör örgütüne karşı sürdürülüyor. Kandil’de ifadesini bulan çeşitli silahlı yapılara (KCK, YDG-H,YJA-STAR, vb.) bakarsan, mücadeleleri Kürt halkının kurtuluşu, özgürlüğü, mutluluğu için. Her ikisine cevap, Hatip Dicleli’nin feryadında ve gözyaşlarında gizli. Varılan noktada bu savaş; çoluk çocuk, yaşlı genç bütün insanları, Kürt, Türk, diğer bütün halkları perişan ediyor; sadece hayatları değil yaşam sevinçlerini, gelecek umutlarını, daha iyi bir dünya özlemlerini karartıyor. Gidin bölgeye, gözlerinizle görün, yüreklerinizle duyun; huzurlu, mutlu, umutlu tek bir insana rastlayabilir misiniz ? Artık yeter, barış istiyoruz diye feryad etmeyen tek bir kişi bile bulabilir misiniz?
Son hendek kapatılana, son terörist temizlenene kadar diyor devlet. Onca ölüm, onca şehit cenazesi, onca yetim, onca yıkım, hendeklerin öte yanında olsalar da her biri gencecik bir fidan, başka koşullarda bir umut olabilecek onca çocuk, onca genç muktedirlerin umurunda bile değil. İnsanların acısı, kayıpları, gözyaşları, şehit cenazeleri kamuoyunun öfkesini kabartmak, savaşı haklı çıkarmak için kullanılan propaganda malzemesinden ibaret. Şiddete başvurarak, zulmederek, bire kadar kırarak sorunu çözebileceklerini sanıyorlar.
Kürt halkının özerkliği, hakları, özgürlüğü için savaşıyoruz, diyor PKK’nın komutanları. Ne kendi halklarından sivil ölümler, ne kırılan gencecik çocuklar, gerillalar, ne yakılıp yıkılan kentler, harap mahalleler, ne yüreklerdeki yaralar umurlarında. 50 santim boyunda küçücük tabutlar, babalarının tabutunun yanında musalla taşına konuyor, cenazeler sokaklarda kalıyor, görmüyorlar. Ashâb-ı kehf (yedi uyuyanlar) misali, otuz yıl öncesinin silahlı hareketinin zihniyet ve stratejisini (zindanda tecritte de olsa çağı, dünyayı ve ülkeyi kendilerinden fersah fersah ilerde yorumlayabilen Önderleri Öcalan’a rağmen) büyük kayıplarla sürdürüyorlar.
Vatan için savaş değil,
halk savaşı da değil…
Savaşan taraflar gerçeğin bütününü göremezler. Herbiri kendi bulunduğu noktadan bakar, kendi güvendiği kaynaklardan bilgilenir, o gözlüklerle görür, işine gelmeyen doğrulara, hesabına gelmeyen gerçeklere kulaklarını tıkar, kendine haklılıklar üretir.
İktidarın “vatanın bölünmez bütünlüğü” için sürdürdüğü savaş her geçen dakika, her ölümde, her yıkımda vatanı ve halkları bölüyor. Her zulümde, her ölümde hendeklerin öte yanında savaşanların sayısı artıyor, yaşları küçülüyor. Kürt insanı her gün biraz daha çaresizleşirken, devletten ve ortak vatandan biraz daha kopuyor. Umutsuzluk, Dağ’ı ve intikamcı duyguları besliyor. İstihbarat kaynakları devlet ve iktidarın başındakilere farklı yansıtsalar da, Bölge halkının ezici çoğunluğu başına gelenleri örgütten çok devlete fatura ediyor. Çünkü devlet şiddetinin yüz yıllık geçmişi belleklere kazınmış durumda. Çünkü, tam da çözüm ve barış umutları yükselmişken, iktidarın masayı neden devirdiğini anlayamıyor.
Öte yandan PKK’nin, Rojava kantonları hevesiyle giriştiği savaşın en büyük, en acı maliyetini uğruna savaştıklarını söyledikleri Kürt halkı ödüyor. Kimileri öyle görmek, öyle göstermek istese de bölgede halk savaşı değil, savaşın ortasında kalmış, iki ateş arasında bir halk var. Üstelik sadece yoksullar değil, mesela Diyarbakır gibi gelişmiş, sınıflaşmış bir kentteki orta sınıf, iş dünyası ve de aydınlar aynı ateşte yanıyorlar. Evet; dağdaki ya da hendeklerdeki çocuklar onların çocukları, yakınları; yürekleri onlarla birlikte. Evet; devlet şiddetini onlar da iliklerinde duyuyorlar ve karşılar. Ama “halk savaşı” değil, eşit haklı yurttaşlar olarak barış ve huzur içinde yaşamak istiyorlar. Militan kesimlerin sesi silah seslerine karışınca diğer sesleri bastırıyor. Sıradan vatandaş iki ateş, iki baskı, iki duygu arasında çaresiz, geleceğinden endişeli, umutsuz.
Ne çatışmalar sürdükçe halk örgütten kopuyor, devlete (siz AKP olarak anlayın) yaklaşıyor diyenlere, ne de gençlerin kahramanca savaşı halk savaşına dönüşüyor diyenlere inanın. Acı gerçek Hatip Dicle’nin feryadında. Değil gün, saat bile geçirmeden çatışmalar sona erdirilmezse, bu şiddet ve cinnet doğudan batıya ülkeyi ele geçirecek. Feryadımız ve gözyaşlarımız bunadır.
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024