Ali Türer
Kaleme aldığım son yazılarımdan birini, Aksaçlılar’ın çağrısına ayırmıştım. Ulusalcı dostlardan hatırı sayılır tepki geldi. Aksaçlılar içinde “Yetmez Ama Evetçi” liboşlar çoğunluktaymış. Halktanözür dilemedikçe böyle bir çağrı yapmaya hakları yokmuş.
“Liboş” söylemi, “Yetmez Ama Evetçi” tanımlaması hakaret olarak kullanılıyor epeydir. Kendini hala Marksist olarak görenler de kullanıyor, ama daha çok geçmişte bu gelenek içinde yer almış olsa da, bugün post modern sürece tepki olarak kabaran Milliyetçiliğin etkisi altında, demokratlığı Laiklik üzerinden yaşamaya çalışan, AKP karşıtı kendini “Ulusalcı” olarak tanımlayan bir kesimden geliyor bu suçlamalar.
Her kesimi kendine yakıştırdığı sıfatla tanımlamak gerekir. Kaldı ki suçladıkları insanlar kendilerini belirli bir siyasi kimlik içinde tarif etmiş de değiller aslında. Liberalizm ile gelen güçler ayrığı, hukukun üstünlüğü, parlamenter demokrasi gibi ilke ve kurumlar, bugün için de Muasır Devlet olmanın temel göstergeleri. Bu değerleri Sosyal Devlet ilkesi ile harmanlayıp savunan, AKP ile gelen otoriterleşmeye her zeminde karşı duran bu insanları, sırf bir referandumda (2010 Referandumu) sizin istediğiniz oyu vermediler diye “Liboş” diye aşağılama, itibarsızlaştırma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz? Bunu etik bulmuyorum.
Bu söylem, bu insanlar üzerinden bir tür kendini tanımlama aracı olarak da kullanılıyor. Hemen söyleyelim: Kullananı daha Demokrat, daha Yurtsever, daha Sosyalist, daha Marksist ne bileyim daha ilkeli ya da tutarlı falan yapmaz bu söylem. Bu akıl yürütme tuhaf ve yanlış.
Bilim insanlarından düşünce adamlarından oluşan ülkenin en birikimli kesimine karşı bu itibarsızlaştırmanın, düşmanca tutumun altında yatan gerçek niyet nedir, merak ediyorum. Dahası bu söylemin, Laik-Türkçü bir kimlik içinde sıkışmaya, ideolojik taşlaşmaya yardımcı olduğunu da düşünüyorum.
Sol, en geniş anlamıyla sefalete, işsizliğe, ayrımcılığa mahkûm edilmiş insan topluluklarının adalet ve özgürlük arayışını, doğaya sahip çıkma arayışını ifade ediyorsa; her türlü Militarizme, Silahlanmaya, Savaşa, Savaş kışkırtıcılığına, ayrımcılığa, doğa ve hayvan katliamına karşı çıkmak zorundadır.
Sol içinde “Türkçülük”, “Kürtçülük” “Laikçilik”, “Dincilik” gibi kimlik kalıpları üzerinden, ya da eski arkadaş gurupları (klanları) üzerinden ayrıştırmaya yol açacak biçimde bu tür hakaret sıfatları üretmek kabul edilemez. Ama kendine Sosyalist, Marksist diyen kimileri bunu yapıyor, üzücü olan bu!
Anlayamadığım da şu! Aksaçlılar, size II. Cumhuriyetçi olun da arkamızdan gelin çağrısı mı yaptılar? İktidara yaptığınız doğru değil, suç işliyorsunuz; muhalefete AKP iktidarına karşı bir araya gelin, gençlere geleceğinize sahip çıkın çağrısı yaptılar. Bu girişimi, “içlerinde Liboş var” diye itibarsızlaştırmak, kimin işine yarar?
Siyaset, mevcut durumun tahlilinden yola çıkarak bir düşünceyi, bir programı iktidara taşıyacak stratejiyi belirleme işidir. Kendi gücünüz ile sonuç alamayacağınız ortadaysa oturur bir muhasebe yaparsınız. Ortak zeminde buluşabileceğiniz yol arkadaşlarınızı belirler, onlarla ortaklaşmaya çalışırsınız. Buna “uzlaşma” denir. Bu uzlaşmaya bu ülkenin ihtiyacı var. Bu uzlaşmayı engellemek için yapılan her tür ayrımcılık, yaratılan suni çatışmalar Tek Adam siyasetinin değirmenine su taşır.
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin kurultayında kabul edilen bildirge ile yapılmaya çalışılan da budur. Kılıçdaroğlu’nun kurultayda dillendirdiği birlikte hareket edeceği “dostlar” arasında Davutoğlu, Babacan, Meral Akşener olacak, örneğin Aksaçlılardan Aydın Engin olmayacak öyle mi? HDP’ye de dışarıdan destek verme rolü biçmiş birileri. Olur, paşam, terzi sensin, istediğin gibi ölç, kes, biç!
Ortak bir muhalefet yükselecekse, gücünü doğru bir zeminde, gerçek bir ortaklaşmadan almak zorunda, bunu görmek çok mu zor?
Aydın Engin bu hafta “CHP’nin son bildirgesine Yetmez Ama Evet” başlıklı yazı yazdı, okuyun. Sonra da “Aydın Engin Yetmez Ama Evet demeye devam ediyor, hala” diye yazın üç satır üzerine kapkara puntolarla. Herkes sonuçta kendine yakışanı yapar.
Önyargılarınız, duygularınız, saplantılarınız engel olur, uzlaşmayı beceremezseniz, siyaset alanını bunu becerebilene bırakırsınız, siyasetin yasasıdır bu!
Bugün “liboş” diye hakaret ettiklerinizin hiçbiri ne Ana Akım Medyada ne bir kısım Muhalif Medyada kendilerine yer bulamıyorlar. Kendilerini savunabildikleri internet televizyonculuğu yapan bir Artı TV ile T24 haber sitesi var, bir de Açık Radyo. Oralarda da sataşmalarınıza cevap olabilecek yayın bulamazsınız. Bu absürt, çocukça suçlamalarınıza bir çoğunun gülüp geçtiğine de eminim.
Hatırlayın, Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet Gazetesinde sözünü ettiğiniz gurup içinde görülen yazarlar, çizeler vardı bir dönem. Ergenekon davasından salıverilen Mustafa Balbay öncülüğünde AKP destekli bir operasyonla bu gazeteden uzaklaştırıldılar. Herkesin gözü önünde oldu bu. Balbay, CHP içinde siyaset yapıyor, Muhalif bir televizyonda da program yönetiyor bugün. Cumhuriyet Gazetesi “gerçek kodlarına” geri döndü yorumları yapıldı daha sonra. Peki, bugün bu gazete, kamuoyu tarafından daha fazla mı izleniyor sizce? Gene de AKP’yi bu milletin başına musallat eden, Cumhuriyet Gazetesinden uzaklaştırılan bu “Liboşlar” öyle mi?
Sol liberal, Sosyalist olarak kendilerini niteleyen bu yazarlar, bilim insanları, düşünürler hiçbir zaman ortak düşünsel bir zemin oluşturmadılar. Onları olaylar karşısında takındıkları benzer tutumlar bir gurup gibi gösterdi. “Liboş” dediniz bu insanlara. Oysa bu insanlar hiçbir zaman sizi karşılarına almak da istemedi. Türkiye’de düşünme “derinliğini” gösteren son derece acı bir ironi bu.
Bu aydınların bir çoğu verdikleri mücadele içinde bedel ödedi (Can Dündar, Şahin Alpay, Aydın Engin, Mehmet Altan vb..). Ahmet Altan, Osman Kavala gibi kimileri hala mesnetsiz suçlarla içerde tutuluyor, bedel ödemeye devam ediyorlar. Sahip çıkacağınıza, her gün hakaret ediyorsunuz bu insanlara, ayıptır.
Bu kampanyanın içinde kimler var:
Ergenekon davasından “aklandıktan” sonra Ana Akım medyada tartışma programlarında boy gösteren, “teröre karşı verdiği mücadeleden” dolayı AKP’yi zımnen destekleyen eski subaylar, istihbaratçılar, güvenlik analizcileri var. Bunlar CHP’nin AKP’nin kimi güvenlikçi politikalarına destek olmasında da önemli rol oynuyorlar.
Sonra bir kısım muhalif medya var, adlarını anmama gerek yok, siz biliyorsunuz. Sol içinde Laik-Türkçü bir zemin oluşturma yolunda yürüyenler tarafından kullanılıyor ağırlıkla bu zeminlerde bu söylem.
Bir de arada bir “bıçağım hala kesiyor” mesajı verme ihtiyacı duyan kulağı kesik eski solcular var.
Bu mecralarda sarf edilen sözler, Halk Kitabevi kampanyalarından edinilen bazı kitaplarda yazılıp çizilenler, Laiklik ve Türkçülük ekseninde taşlaşmaya yüz tutan bir ideolojik zemine, olgucu sığ bir tutuma, gerekli ideolojik-lojistik desteği sağlamış görünüyorlar.
Ak ile karanın iç içe geçtiği şu yaşadığımız post modern süreçte, giderek taşlaşan bu zeminde kendine yer arayan, bulan Sosyalist, Marksist gelenekten gelen kader birliği ettiğim bir sürü de dostum var. Açık konuşayım, TKP gibi, geleneğine sahip çıkamamış hareketlerin, gelinen bu noktada önemli bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Peki, birilerinin taktığı isim ile ne yapmış bu Liboşlar?
AKP’nin Türkiye’nin başına 18 yıl musallat olmasının sorumlusu bunlarmış. 2010 Anayasa değişikliğinde “Yetmez Ama Evet” demeselermiş, AKP bir yıl sonraki seçimde % 48’in üstünde oy alamayacak, bu milletin başına bela olamayacakmış. Sonra ordu içindeki “Kemalist” kadrolara “Ergenekon” kumpasını da FETÖ ile birlikte bu Liboşlar kurmuşlar. Bugün AKP’nin “Kemalist Orduyu” (ne zaman ne kadar Kemalist olduysa bu ordu) eline geçirmesinin müsebbibi de bu yüzden onlarmış.
Suçlamalar böyle. Peki, Sol liberaller, Sosyalistler bu suçu geçekten işlediler mi? Yoksa bu, bir tür günah keçisi yaratma serüveni mi? Bu insanlar size “Senin dibin de kara” dedikleri için, “Seninki benden kara” tepkisi veriyor olmayasınız.
Yoksa Türkçü-Laikler, yaşanan bütün kötülüklerin suçunu Sol Liberallerin üzerine yıkarak geçmişin yükünden kurtulabileceklerini mi düşünüyorlar? Bilinçaltlarında yatan ile yüzleşmekten bir tür kaçış mı bu? Oysa doğrusu, bu yüzleşmeyi hakkı ile yapıp artısı ile eksisi ile geçmişle barışmak değil midir? İnsan gerçek kişiliğini böyle bulmaz mı, böyle büyümez mi?
Bu soruların üzerinde düşünüp, tartışmak lazım! Tartışırız tartışmasına da, gelinen noktada bu ne işe yarayacak ve bunu kiminle nasıl tartışacağız, işte burası karışık.
Devam edeceğiz!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024
9.03.2024