Ferhat KENTEL
Kobanê’de insanlık trajedisi yaşanıyor. Geçenlerde Şengal’de, Gazze’de, daha önce Kahire’de, daha da önce mesela Felluce’de yaşandığı gibi...
Ve algıda ve duyguda seçiciliğimiz her zaman devrede. Cemaatler ve uluslar gibi biraz tarihsel ve kültürel kökenleri olan ama daha da çok kurgu kimlikler altında yaşayan biz insancıklar, esas olarak sadece bize daha çok benzeyenlerle empati yapma yeteneğimizi geliştirmişiz. “Bizim gibi olmayanlar”ın ölümleri, katledilmeleri en fazla beynimizi, aklımızı harekete geçiriyor ve en fazla bir-iki “gerekli cümle” (“Tabii olmaması lazım; üzülüyoruz, insan hayatı çok önemli”) sarfediyoruz. “Bizim gibi olanlar”ın işlediği cinayetlerde de gene bir-iki tane “gerekli cümle” (“Tabii olmaması lazım; ama onları da anlamak lazım; onlar da çok çekti”) sarfediyoruz.
Oysa bize benzeyenlerin başına bir şey geldiği zaman, kalbimizde, en derinimizde hissediyoruz acıyı. Kendimize ait parçaları kaybetmişçesine canımız acıyor.
Bu durum aslında “normal”; genellikle böyle olur. Ama belki bu “normal” durumu biraz “sorunsallaştırmakta” yarar var.
Bir kaç gün önce İstanbul’da Kurtuluş son durakta, adına “insan” ya da “hayvan” sıfatlarıyla tanımlayamayacağımız bir takım yaratıklar Ugandalı bir göçmen tekstil işçisine toplu tecavüz ettiler ve kadını öldürdüler.
Uganda’lı Jesca Nankabirwa yaklaşık bir yıldır Türkiye’de yaşıyordu. Sultangazi’de bir tekstil fabrikasında aylık 900 liraya çalışarak memleketindeki iki çocuğunun masraflarını karşılıyordu.
Geçenlerde “yeni Türkiye”nin aparaçiklerden biri yazıyordu. Yazısında, çıktığı bir yurt gezisinde beraberindeki çağdaş kadınların yollarda gördükleri sarıklı, başörtülü geleneksel insanlar için “boyu devrilesiciler, dereye düşüp geberesiciler” diye köpürüp durduklarını anlatıyordu.
Bir başka hikayeye geçenlerde ben şahit oldum. Uçakta yanlış koltuğa oturan “hacı adayı” bir adam, hostesin kendisini göndermeye çalıştığı esas koltuğunu beğenmiyordu. Gerekçesi ilginçti: çünkü kendi koltuğunun yanında oturan Japon kadın için “kara kuru bir şey; niye gidip onun yanına oturayım!” diye itiraz ediyordu!
Sadece biyolojik özelliğiyle varolan yaratıklardaki, en seküler ya da en dindar görünümlü bu sıradan insanlardaki ortalama ırkçılığın sebebi nedir?
Bizans, Osmanlı geleneği? Otoriter devletin yarattığı korkular, nefret? Muhtemelen... Ancak bir boyut var ki, çok açıklayıcı görünüyor: “fark”tan korkmak!
Cemaati cemaat yapan şey, diğerlerinden ayırdedici özellikleri bulmak ve yeniden üretmek. Mesela bu ayırdedici özellik, “öldürmeyeceksin” ya da çalmayacaksın” değil; hiçbir grup, hiçbir cemaat zaten öldürmeyi, çalmayı, yalan söylemeyi vaz’etmiyor. Hatta oruç gibi kimi ritüelleri bile paylaşıyor. Ama bir cemaat, domuz yemekte, şarap içmekte sorun görmezken, başka bir cemaat bunu günah olarak görüyor ve hırsızlık yapmak, adam öldürmek değil ama şarap içmek (“aksırıncaya tıksırıncaya kadar içenler”) ve daha da çok “domuz yemek” ölümüne korkulan anlam yüklü sembolik farklar haline geliyor.
Ya da ayırdedici az sayıda fark bütün dünyaları birbirinden ayırmaya; farklı cemaatleri birbirinden nefret ettirmeye yetiyor.
Mesela bayrak da en ayırdedici sembollerden biri. Başka uluslardan, başka insan topluluklarından ayırdeden ve farklılığı kutsallaştırılan bir sembol.
Tabii, mesele sadece domuz, şarap ya da Hıristiyan, Müslüman, şu bayrak ya da bu bayrak ayrımı değil. Müslüman Müslüman’dan; solcu solcudan; Türk Türk’ten, Kürt Kürt’ten de nefret ediyor bulabildiği ayırdedici farklardan ötürü. O küçük fark koskoca bir anlam yükleniyor ve adeta din değiştirmekten, dinden çıkmaktan korkar gibi, insanlar cemaatini kaybetmekten, yapayalnız kalmaktan –ölümüne- korkuyor.
O zaman sonuna kadar şişirilmiş farklarımızı bir kenara bırakıp Kobanê’de Kürtlerin, Gazze’de Filistinlilerin, Şengal’de Ezidilerin acısını kalplerde hissetmek çok zor olmasa gerek. (BasHaber Gazetesi)
Yazarlar
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020