Atilla Aytemur
Yaklaşık 29 yıl önce, 22 Şubat 1990’da Teğmen Murat Şeref Baba, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a bir telgraf göndererek “Alışamadım” demiş ve olay duyulduğunda ortalık hayli karışmıştı.
O telgrafta Teğmen Baba, 12 Eylül 1980 askeri darbesi şartlarında seçimle gelen, öncekilerden hayli farklı olan ve kendisini yadırgayanları “Alışırlar” diyerek umursamayan sivil Cumhurbaşkanı Özal’ı politik uygulamaları, temsil ettiği değerler ve tavrı nedeniyle eleştirmişti.
Şimdi de toplum olarak, biraz farklı olmakla beraber yine bir “alışamama” dönemi yaşıyoruz galiba.
Bugün muhalif partiler ve yurttaşlar eleştirilerini yaparken cumhurun başı ile yürütmenin başındaki cumhurbaşkanını ayırmakta güçlükler yaşıyor, uygun üslup bulmak ve dengelemekte zorlanıyorlar. Buna karşılık iktidar partisinin genel başkanı ve cumhurun başı olarak cumhurbaşkanı ile partisinin de bu eleştirilere hangi konumdan cevap verecekleri çoğu kez birbirine karışıyor.
Yeni rejimin ürettiği bir sorunla karşı karşıyayız.
Toplum, bireyler ve siyasetin aktörleri arasındaki bu durumdan kaynaklanan görüş, eleştiri ve tartışmaları savcılara ve mahkemelere havale ederek çözüm aramak ise hem baskıcı ve boğucu bir hava oluşturuyor, hem de orta ve uzun vâdede durumu daha da kötüleştiriyor.
Siyasetin günlük akışını normalleştirmek için siyasal konumların sınırlarını netleştirmek, dilde uygun üslubu bulmak ve yeni rejimi daha toleranslı bir noktaya taşımak, acil bir toplumsal ve siyasal ihtiyaç olarak beliriyor.
Bu defa tek taraflı değil
Kurumlara ve kişilere yönelik eleştirilerde kullanılan siyasal dil eskiden de saygı sınırını aşıp hakarete, tehdite varabiliyordu. Yani sicilimiz pek parlak değildi.
Demokratik meşruiyeti, çoğulculuğu, düşünce ve basın özgürlüğünü, eleştirel iklimin korunmasının önemini çoğu zaman önemsemez, pek dikkate almazdık. Siyasal eleştirilerin ve polemiklerin dili sert ve acımasızdı.
Fakat yürütmenin başında bulunan kişi aynı zamanda cumhurun başkanı değildi. Yani, konumlar netti.
Şimdi iki ayrı adres tek kişide toplanınca işler karışmaya başladı.
Tamam, model normal sürecini izleyerek yürürlüğe girdi -- ama zihinlerde tam olarak yerleşmediği görülüyor. Kavga ve tartışmanın iki tarafı da aslında mevcut duruma “alışamadık” havasındalar.
Kim ne istiyor, ne bekliyor?
Şimdi iktidar istiyor ki, cumhurbaşkanı eskisi gibi pek eleştirilmesin, görünüşte de olsa herkesten aynı saygıyı görsün, yürütmenin de başı olduğu pek dikkate alınmasın. Rejim değişmiş olsa da, çok etkili ve yetkili yürütmeci bir başkan modeli gelmiş olsa da, cumhurbaşkanı eskisi gibi eleştiri dışı kalsın...
Muhalefet ise diyor ki, rejim değişti. Artık eski konumuna sahip bir cumhurbaşkanı yok. Kamplaşmış bir siyasal iklimde, bir ittifakın adayı olarak küçük bir oy farkıyla seçimi kazanıp yürütmeyi oluşturmuş bir cumhurbaşkanı var. Ona ve faaliyetlerine dönük eleştirilerde, eski model cumhurbaşkanına gösterilen tavrı aramak yanlıştır. Şimdi uygulanan siyasetin bir numaralı sorumlusu odur. Muhalefet partilerinin ve gelişmelerden rahatsız olan yurttaşların eleştirilerini bastırmak ve sürekli olarak konuyu savcılık ve mahkemelere taşımak demokrasiyle bağdaşmaz.
Hem cumhurbaşkanı ve iktidar cenahı, hem de muhalif partiler ve yönetim karşıtı yurttaşlar yeni duruma adapte olamayıp ayar tutturamayınca, mevcut sorunlarımız azmış gibi, onlara bir de bu konu eklenmiş oldu.
Dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burası.
Neden?
Ülkemizde siyaset çok uzun zamandır kimlikler üzerinden şekilleniyor. Değerleri esas alan çoğulcu bir demokrasiyi bir türlü yerleştiremedik. Bunun vesayet dahil birçok sebebi var. Partilerimizin programları, gelecek tasavvurları ve elbette uygulamaları da nedenler arasında sıralanabilir.
Hukukun üstünlüğünü, çoğulcu demokrasiyi, meşruiyete koşulsuz saygıyı ve sahiplenmeyi, yasama yürütme ve yargı arasında denge ve denetleme ilişkisinin sorunsuz işlemesini; insan hakları ve özgürlüklerin eksiksiz tesis edildiği bir düzeni bu topraklar hiçbir zaman göremedi.
Siyasette olağanüstü değişiklikler yapmaya girişenlerin, bunun için gerekli şart olan toplumsal mutabakatı sağlamak yolunda samimi bir çaba içine girdiklerine de neredeyse hiç şahit olmadık.
Örneğin, parlamenter sistemi değiştirirken AK Parti ile MHP’nin anlaşması sonuç almak için yeterli görüldü. Muhalefet de sonuna kadar esastan karşı olma tavrını sürdürdü.
Rejimi değiştirirken toplumsal mutabakat aranmayınca…
Tarihi mirası ve sosyolojik özellikleriyle zaten kutuplaşmaya elverişli olan toplumumuzda, bu çapta bir değişikliğin, sert milliyetçi ve İslami gelenekçi bir iktidar koalisyonu tarafından bir nevi dayatılmasının işi bu noktaya getireceği daha baştan belliydi.
Kendini “yerli ve milli” olarak konumlandıran iktidar koalisyonunun ileri sürdüğü gerekçelerin hiçbiri muhalif yelpazenin bileşenleri tarafından kabul görmedi. Gelişmeler, “tek adam rejimine gidişin yolları döşeniyor” diye değerlendirildi.
Muhalefetin bu duruşunun iktidar ve ortağı tarafından, “Türkiye’nin başına gelen her türlü musibetin sorumlusu bu zihniyettir, bunlar dış mihrakların ve terör odaklarının destekçisi, işbirlikçisi veya taşeronudur” şeklinde nitelenmesi de iplerin tamamen kopmasına neden oldu.
Karşılıklı olarak “alışamadık” hali bu ortamda iyice gelişti; yayılma ve derinleşme temayülü gösteriyor.
Sanıyorum böylesi bir durumun makul ve sürdürülebilir olmadığı ortada. Çünkü muhalefet yeni rejimi ve onun kurumlarını eski rejimin değerleri etrafında ele alıp bir davranış hattı tutturuyor; iktidar yeni rejimin kurumlarının kabulünü ve asgari saygıyı görmesini istiyor.
Bu gidişle daha kaç Metin Akpınar ve Müjdat Gezen olayı ve dâvâsı göreceğiz, bilemiyorum.
Toplumsal hafıza ne diyor?
Rejimin parlamenter, cumhurbaşkanının tarafsız olduğu dönemlerde yurttaşlar cumhurbaşkanı makamını ve o koltukta oturan kişiyi ülkenin, milletin ve devletin birliğinin temsilcisi olarak görmüş ve kabul etmişlerdi. Zaten o rejimin anayasasında da cumhurbaşkanının konumu böyle tanımlanıyor, göreve başlarken edeceği yeminde bu vasıflar dikkatlice vurgulanıyordu.
Doğal olarak bu çerçeve ve anlayış siyasal algı, alışkanlık ve adaplarımıza, kültürel yaşamımıza ve gündelik davranışlarımıza böyle nüfuz etti ve yerleşti. O makamda oturan kişiye de yurttaşların çoğunluğu hep bu zaviyeden bakarak yaklaştı. Kimi cumhurbaşkanları ve bazı yurttaş grupları farklı davransa bile genel tablo böyleydi. O makam ve kişi daima yukarıda bir yerlere oturtuldu; toplumsal uzlaşma, adalet ve çözümün tecelli edeceği son merci gibi görüldü. Vakti zamanında padişah ve halifeye de aslında böyle bakıldığını az çok biliyoruz.
Çıkış yolu
Siyaset dilinin hakareti, aşağılamayı olağanlaştıran, meşruiyeti önemsiz ve değersiz gösteren, şiddeti ve terörü öven, olağanlaştıran anlayıştan arınması gerekir. Düşünce ve medya özgürlüğünü yürütmeye ayak bağı gibi gören anlayış terk edilmelidir.
Başkanlık rejimi, ancak erkler arasında hakiki bir denge ve denetim sisteminin ve geniş bir eleştirel özgürlük ortamının var olduğu koşullarda kendinden bekleneni verebilir. Muhalefet partileri ve muhalif yurttaşlar eleştiri sınırlarını zorlayan sözler söyleyebilirler. Bunları göğüslemenin makul yolları bulunabilir. Ama muktedir konumunda bulunanların her eleştiride savcıların kapısını çalması uygun bir yol olarak görülemez.
İktidarlardan daha serinkanlı, geniş yürekli ve hoşgörülü bir davranış beklenir. Aksi, hapishaneleri doldurmaktır ki, o yolla itibar sağlamış bir iktidar insanlığın hafızasında yoktur.
Bu tür sorunları geride bırakmamız ve herkesin birbirine alışması dileğiyle, yeni yılınızı kutluyorum.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları






































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022