Cemil ERTEM
Bu makale, 2013 Aralık ayında Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nde düzenlenen Bediüzzaman Said Nursi’nin ‘Risale-i Nur’un Sosyal Kalkınma Reçetesinin müzakere edildiği Sanat, Marifet ve İttifak İçin Sosyal Kalkınma Sempozyumu’nda sunduğum tebliğdir.
Giriş-Kriz bağlamı…
Bu makale içinde bulunduğumuz büyük ekonomik krizin, aynı zamanda, büyük bir dönüşüme tekabül ettiği varsayımından hareketle yazıldı. 2008 krizi ABD’de finansal piyasalarda kendini gösterdi sonra hızla diğer gelişmiş ülkelere ve AB’ye yayıldı. Finansal kriz, Avrupa’da bir borç krizi olarak anlatılmaya ve kamu borcu çok yüksek güney ülkelerinin oluşturduğu bir borç sorunu olarak geçiştirilmeye çalışıldı. Ancak böyle olmadığı ve krizin ne yalnızca bir finansal kriz ne de bir borç krizi olmadığı anlaşıldı. Kriz, çok derin ve daha önceki büyük krizlerden ayrı dinamikleri barındırıyordu. Örneğin 1929 krizi hızlı bir çöküştü. Ve sistem bu hızlı çöküşü telafi etmek için, hızla bir paylaşım savaşına gitti, yeni dengeler kuruldu, yeni pazarlar belirlendi ve yola devam edildi. Ancak, 2008 krizi böyle değildi. Bu kriz bir çöküş ve buna bağlı-bundan sonra- bir yenilenme değildi. Bu kriz, sistemin giderek çürümesinin son safhasıydı ve yerini bir başka sisteme bırakmasını sağlayacak dinamikleri de ortaya çıkartıyordu. 2008 büyük krizi, bu anlamda, yalnız bir kriz değil, kapitalizm sonrası bir arayış-sistem arayışı- olarak da tarihe geçecek. Çünkü 2008 krizi, tekelleşmiş, riba ekonomisini, bu ekonominin devlete dayanan kirli yüzünü de ortaya çıkarmıştı. Peki, riba ekonomisi, özellikle tekelleşmiş riba ekonomisi ne demek?
Kur’an’da Riba Kavramı ve Riba Ekonomisi
Kur’an da riba ve ondan türeyen isim ve fiiller şu sure ve ayetlerde geçmektedir: Bakara2/265, 275, 276, 278; Al-i İmran 3/130; Nisa 4/161; Ra’d 13/17; Nahl 16/92 İsra 17/24; Müminun 23/50 Hac 22/5; Şuara 26/18; Rum 30/39; Fussilet 41/39; Hakka 69/10… Riba Kur’an da Al-i İmran 3/130 dışında büyümek, fazlalaşmak, arttırmak anlamında kullanılmıştır, Yalnız Al-i İmran’da tefecilik anlamında ele alınmıştır.1 Bakara suresinin 275–279, ayetlerinin faizle sınırlı olması ribanın da yalnız faiz-parasal alışverişlerden doğan haksız kazanç, büyüme servet kazanma- olduğu sanılır. Hâlbuki Bakara Suresi’nin örneğin 261 ve 262. ayetleri malların Allah yolunda harcanmasını buyurur, yine 273. ayet verin fakirlere diye başlar. Ancak, 267. ayette şöyle buyurur; “ Ey bütün iman edenler! (Allah yolunda) harcamayı, gerek kazandıklarınızın ve gerek sizin için yerden çıkardıklarınızın temizlerinden yapın; göz yummadın alıcısı olmadığınız fenasını vermeye yeltenmeyin ve Allah’ın Gani-Hamid olduğunu bilin”. 2 Kur’an, alışverişi (Bakara–275) halal kılar alişveriş kazanç aracıdır ancak, bu kazanç, ihtiyaç dışında Allah yolunda harcanmalıdır, peki hem Allah yolunda harcanacak kazanç hem de ihtiyaç karşılığı elde tutulacak gelir nasıl elde edilecektir. Bu da Bakara 267. ayette vardır. Temiz kazanın der… O zaman karşımıza riba yasağı yalnız bir değiş tokuş aracı olan paranın para ile çoğalmasını içeren faiz olgusu aşan çok boyutlu bir ekonomik düzenleme olarak çıkıyor. İşte bu düzenleme ve bu düzenlemeden yola çıkarak Bediüzzaman’ın ele aldığı “serbestiyet ve malikiyet kavramları” bize, kapitalizm sonrası yeni bir iktisadi sistemin ipuçlarını veriyor.
Mülkiyet ve Tekel
Eğer ki, mülkiyet, başkalarının temel haklarına, tecavüz etmiyorsa ve başkalarını zor duruma düşüren eylemler sonucunda oluşan bir birikim ve temerküz değilse bu bir bireysel haktır ve bu hakkın kurumsallaşması da hiç şüphesiz bize, sanıldığının aksine, kapitalizmi aşan bir başka toplumsal dinamiği vaz eder ki, örneğin İslamiyet bunu Riba yasağı ile anlattığı iktisadi nizamda vermiştir. Örneğin ribanın bütün halleri, karşılıksız malların mübadelesi, başkasının hakkına zor yoluyla el koymak ve karşılıksız çalıştırmak ve tabii ki parasal servetin üretime sokulmadan bir değer üreteceğini varsayarak faize dayalı bir ekonomi kurmak… Bütün bunlar bireysel özel mülkiyetin sonuçları değildir ama tekelleşen mülkiyet anlayışının sonuçlarıdır. Proudhon, Mülkiyet Nedir’de şöyle yazar: “Cicero toprağı geniş bir tiyatroya benzetir… (…) Tiyatro diyor Cicero, herkesin ortak malıdır, ama herkesin kaptığı yer kendisine aittir. Yani açıktır ki birileri o yeri sahiplenmiştir, ama mülkiyetine geçirmemiştir. Bu kıyas mülkiyeti iptal ediyor; üstelik eşitliği de içeriyor. Bir tiyatroda aynı anda hem parterde, hem locada hem balkonda yer tutabilir miyim? (…) Cicero’ya göre, kimsenin ihtiyacı olanın ötesinde hakkı yoktur. İşte Cicero’nun meşhur- suum quidque cuiusque sit: Herkese kendisine ait olan kadar- vecizesinin sadık yorumu budur. (…) Kişiye ait olan, onun sahip olabileceği şey değil, sahiplenmeye hakkı olan şeydir. Ama neye sahip olmaya hakkımız var? Çalışmak ve tüketmek için gereksindiğimiz şeylere. Buna uygun olarak herkes kendi yerine yerleşebilir, eğer yapabiliyorsa orayı güzelleştirip ıslah etmesinde sakınca yoktur; fakat bu faaliyeti başkasıyla sınırları ihlal etmemelidir.”3Burada Prof. Dr. Saffet Köse’den alıntı yaparak devam edelim. Ama bu alıntıdan önce şu önemli cümleyi buraya yazmak istiyorum ki, bizim bu makalede anlattığımız temel tezi çök özlü olarak anlatan bir cümleyi Ahmet Tabakoğlu söylüyor: “İslam iktisadı emeğe kapitalizm sermayeye dayanır.”4Burada emeğe dayanması olgusunu ‘kul hakkı’ ile açıklayabiliriz. Kul hakkına tecavüz, ribanın ikinci türüne (Ribe’n-nesie). Ribanın ikinci türü ise eşitsizliğe dayalı mübadeledir. Güçsüz olanı sömürmek, ezmek, zor durumda olanın elindeki yok pahasına almak… Bu durum, aynı zamanda, bireyin kendi yeteneklerini geliştirmesine, emeğine, hakkına sahip çıkmasına engel bir durumdur. Bu durumun ortadan kalkması için bize göre Bediüzzaman’ın malikiyet sistemi- yani küçük özel mülkiyete dayanan ve asla tekelleşmeye müsaade edilmeyecek kamusal bir sistem- gereklidir. “Ey iman edenler, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz doğru yolu bulunca sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüp bakacağı nihayet Allah’tır. (Maide, 5/105). Fertlerin kendi üzerlerindeki çabaları derinleştirdikleri ve birbirleriyle bu çerçevede ruhi-manevi inceliğe sahip münasebetler kurdukları toplum sağlıklı bir toplumdur. İslam ferdi hakları reddetmez, fakat ferdi cemiyetten de mesul tutar. Toplumda zulüm ortaya çıktığında zulüm yapmayan fakat buna mani olmayan kişi zulmedenler kadar sorumludur: “Sizden sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmayacak fitneden sakınınız” (Enfal, 8/25)5 Ancak Tabakoğlu’ndan aktardığımız bu paragraftaki şartların yerine gelmesi için ilkönce iktisadi olarak, sermayenin dizginlenmesi gerekir. “ Sermayenin toplum ihtiyaçlarına ve toplumun kalkınmasında kullanılır olması, İslam’ın getirdiği müesseselerle temin edilmiştir. (Bkz. Vakıf müessesi esasında bu İslami anlayıştan yola çıkan ve özellikle Osmanlı’da geliştirilen bir kamusal iktisat örneği ve anlayışıdır. C.E.) Bu sebeple denilebilir ki, İslam’da sermayenin gayesi toplumun refah dengesini temindir. (…)
“Servet-i insaniye zalimlerde toplanmaz”
Bediüzzaman, Necm Suresinin 39. ayetini delil göstererek, bu yoldan kazanılan sermayenin bir tahakküm ve zulüm vasıtası yapılması gerektiği üzerinde durmuştur. İngiliz Anglikan Kilisesi Baş Papazının “İslam’ın ihtilallere ne nazarda baktığı sualine Bediüzzaman, verdiği cevapta, İslam’ın emeği esas aldığını ifade ederek, “servet-i ihsaniye zalimlerde toplanamaz, ellerinde saklanamaz” demiştir.”6 Ancak, şöyle devam eder, “Sa’y asıl, esastır. Servet-i insaniye zalimlerde toplanmaz, saklanmaz ellerinde. Buna dair şahidim: İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır Necm 39. ayet, altını ve gümüşü biriktirip de, onu Allah yolunda harcamayanları ise acı bir azapla müjdele, Tevbe Suresi 34. ayet…7 İşte buradaki vurgular, belki de insanlığın bütün zamanlarında geçerli olacak genel insani bir ilkeyi önümüze koyuyor. Bu ilke, adil bir iktisadi nizamdır. Peki, bu nizamın unsurlarını, kurumlarını nasıl oluşturabiliriz. Bediüzzaman’da bu kurumlar serbestiyet-malikiyet ilkesi (temeli) üzerinden bina edilir.
Bediüzzaman’da kavramların tarihsel bağlamı
Kadim düşüncede görüldüğü gibi evren büyük bir insan, insan da küçük bir evrendir. Evrenin dengesi maddenin geçiciliğini, mananın ise ebediliğini sağlar.8 Bu denge aslında insan müdahalesinin olmadığı ama insanın özgür olduğu bir dengedir ve adalet bu dengenin içinde içkindir. Bediüzzaman’a göre insanın yolculuğu bu anlamda bu dengeye (Allah’a) doğru bir yolculuktur.
“Şu Vehhâbi meselesinin âlem-i İslâmın an’anesi itibariyle nasıl ki üç esası var; öyle de, âlem-i insâniyet itibariyle dahi üç esası vardır:
Birincisi: Ehl-i dünyanın ve maddî tarihin nazarıyla, nev-i beşerin hayat-ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye itibariyle beşer birkaç devri geçirmiş.
- Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri,
- İkinci devri memlûkiyet devri,
- Üçüncü devri esir devri,
- Dördüncüsü ecir devri,
- Beşincisi mâlikiyet ve serbestiyet devridir.
Vahşet devri dinlerle, hükûmetlerle tebdil edilmiş, nim-medeniyet devri açılmış. Fakat nev-i beşerin zekileri ve kavîleri, insanların bir kısmını abd ve memlûk ittihaz edip hayvan derecesine indirmişler. Sonra bu Memlûklar dahi bir intibâha düşüp gayrete gelerek o devri esir devrine çevirmişler; yani, memlûkiyetten kurtulup fakat el-hükmü li’l-ğâlib olan zâlim düsturuyla yine insanların kavîleri zayıflarına esir muâmelesi yapmışlar. Sonra, İhtilâl-i Kebîr gibi çok inkılâplarla, o devir de ecîr devrine inkılâp etmiş. Yani, zenginler olan havas tabakası, avâmı ve fukarayı ücret mukabilinde hizmetkâr ittihaz etmesi, yani sermaye sahipleri ehl-i sa’yi ve ameleyi küçük bir ücrete mukabil istihdam etmeleridir.
Bu devirde sû-i istimâlât o dereceye vardı ki, bir sermayedar, kendi yerinde oturup, bankalar vâsıtasıyla bir günde bir milyon kazandığı halde; bir biçare amele, sabahtan akşama kadar, tahte’l-arz madenlerde çalışıp, kut-u lâyemût derecesinde, on kuruşluk bir ücret kazanıyor. Şu hal, müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakası havâssa ilân-ı isyan etti. Şu asrın tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya’yı zîr ü zeber edip geçen Harb-i Umumîden istifade ederek, her yerde kök saldılar. Şu Bolşevizmin perdesi altındaki kıyâm-ı avâm, havâssa karşı bir kin ve bir tezyif fikrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-ı şeref her şeyi kırmak için bir cesaret vermiş.”9Üstad şöyle devam eder: “Bir rüyada demiştim: Devletler, milletlerin hafif muharebesi, tabakat beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor. Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecîr olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor. Beşerin başı ihtiyar; edvâr-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esaret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır, geçiyor.”10
Bundan dolayıdır ki; bu dengenin içkin olduğu bir ümmet aynı zamanda bir serbestiyet ve malikiyet devridir ve sonsuzdan gelip, sonsuz iyiliğe gider. İşte burada bu iki kavram bize göre yalnız bir ‘İslam İktisadiyatını’ anlatmaz bu iki kavram kapitalizm sonrasının iktisadi ve moral (ahlaki) değerler bütününe erişmenin ilk ekonomik ve sosyolojik adımları olarak anlaşılmalıdır. Bu devir, küçük özel mülkiyeti, bilginin ve teknolojinin sınırsız paylaşımını ve bireyin kendisini sınırsızca ifade etmesini anlatır. Ücretli çalışma yerini ortaklaşa çalışmaya ve ortak kamusal mülkiyete bırakır.
Bu cümleden olmak üzere, Said Nursi’nin nizamı (Malikiyet ve Serbestiyet devri) bütünüyle eksiksiz bir kapitalizm sonrası nizamdır ve üstelik ütopik değil, uygulanabilir bir nizamdır.
Bu nizam, ( iktisadi-içtimai sistem) kapitalizmin içinde ona rağmen ve onunla birlikte var olabilir ve giderek ona aşan, giderek (o’nu) yok eden bir büyüklüğe erişebilir ki, bu ümmeti kapsamaktır.
Said Nursi’nin 100 yıl önce söylediklerine ve onun o günlerde ortaya attığı toplumsal sisteme bugün göz attığımızda söylenecek çok şey var. Birincisi dünyanın hızla ulus-devletler cenderesine gittiği, emperyalist paylaşımların savaşla gerçekleştiği, imparatorlukların yıkıldığı ve halkların kimliklerinden, kültürlerinden, dinlerinden, dillerinden uzaklaştırıldığı dönemdir söz konusu dönem. Said Nursi’nin yaşadığı dönem (1878–1960) hem Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu) hem de dünya için oldukça belirleyici ve bugünleri oluşturan bir konjonktürdür. Bu açıdan, Said Nursi’nin o dönemde aldığı pozisyon, söyledikleri ve tabii Risale-i Nur külliyatı oldukça yol göstericidir.
20. yüzyıla girildiğinde, Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’da gelişen ulus-devletlerle yoluna devam edeceği anlaşılan sanayi kapitalizminin siyasi saldırısı altındaydılar. Her iki imparatorluk, sanayi devriminin ivmesiyle hızla gelişen ve savaşlarla örülmeye çalışılan ulus-devletleşmenin siyasi ve ideolojik saldırısı altında kaldılar. Uluslaşma ve onun ideolojik hamuru olan milliyetçilik hızla yayılıyor ve dini olanı da kendisine katarak yozlaştırıyor ve değiştiriyordu.
Bu şartlar altında, bir toplumu oluşturtan temel alanlarda (ekonomi, siyaset, kültür) ulusçu dar bakış açıları giderek hâkim olmaya başlamış, dinlerin etkisi ve yaygılığı da seküler ‘aydınlanmacı’ bir bütünleşme ile tehdit edilir olmuştu. Semavi dinlerin- özellikle de İslam’ın- bütün bu süreçte, bilimle bir araya getirilmemesi ve neredeyse bilim karşıtı gibi tanıtılması da, şüphesiz bu ulusçu (milliyetçi) yaklaşımın ürünüdür.
Bu yaklaşım, aynı zamanda, dil ve kültür çeşitliliğini de reddediyor ve tek bir dil, tek bir ırk üzerine seküler bir dünya vazediyordu. Bu dünyada din, özellikle de hayatın her alanını kapsayan ve kapsadığı oranda da evrensel olan (ümmet) İslam olmamalıydı. Bunun için Said Nursi ‘unsuriyet çağı ile ecir dönemini-kapitalizmi-aynı tutmuş ve her ikisinde hem unsuriyet-milliyetler kavimler hem de ecir-kapitalizmin- döneminin bittiğini ve biteceğini söylemiştir. İşte biz bu kitapta biten unsuriyet devrini ve de bitecek kapitalizmin son krizini Türkiye üzerinden tasvir edip yeni bir sistemin ipuçlarına varmaya çalıştık. Evet, “unsuriyet” yani milliyetçilik zamanları kan ve gözyaşı arkasında bırakarak bitiyor.
Bu tekleştirici ideolojik dayatma bir 20. Yüzyıl ‘gerçeği olarak anlaşılmalıdır. Çünkü hemen 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde tarih sahnesinden çekilen iki büyük imparatorluğun (Rus ve Osmanlı) dönüşüm yönü (devrimleri) birbirinden çok ayrı yönleri işaret ediyor görünüyordu ama sonuçta her ikisi de yukarıdan aşağıya bir sanayileşme (ekonomi alanında) ve seküler bir ulus-devletçi bürokratik baskıcı oligarşi (siyaset alanında) oluşturma amacını tarih sahnesine çıkardılar. Bu da bir 20. Yüzyıl gerçeği idi.
İşte bu tarih içinde Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti pratiği içinde Said Nursi, bu çarpıtılmış, dayatmacı ‘gerçekliği’ İslam tarafından deşifre eden ve deşifre ettiği kadarıyla bunun insani alternatifini ortaya çıkaran bir düşünür olarak, bugünlere damgasını vurmaya aday.
İşte Said Nursi’nin Medresetü’z-Zehra Üniversitesini bugün bu bakış açısıyla ele almalıyız ve bu projenin din ile bilimin birbirini dışlayan değil, birbirini tamamlayan iki önemli medeniyet ışığı olduğunu anlatmalıyız. Bunu böyle anlatırken aynı zamanda Said-Nursi’nin büyük anlatısını da anlatmış olacağız.
Bugün görüyoruz ki, batının seküler dünyası bir kriz çözümü(!) olarak medeniyetler çatışmasını öne çıkartıyor. Aslında batı medeniyeti –yani sanayi devrimi ile doruğuna varan ve emperyalist paylaşım savaşlarıyla devam eden bugün de büyük bir kriz içinde bulunan kapitalizm- bütün sürdürülebilirliğini bu gerilim ve çatışma üzerine kurmuştur.
Bu çatışmada, halkları bölen ulus-devletlerin, dikenli telleri ve halkların inançlarını, dillerini, kültürlerini yasaklayan hukukları vardır.
İşte Said Nursi’nin ışığı bu karanlık dünyayı aydınlatmak onu değiştirmek içindir. Said-Nursi’nin üniversitesi, bilimle dini bir araya getirmekle kalmaz aynı anda halkların kültürlerini ve dillerini de bu üniversitede yaşatır. Türkçe, Arapça, Kürtçe özgürdür Bediüzzaman’da.
Sonuç olarak;
Bediüzzaman’da serbestiyet ve malikiyet kavramları bir arada bir formülasyonu ifade eder. Bu formülasyon, bireyi öne çıkartan, bireysel özgürlükleri kamusal bir güvencede sonsuzlaştıran, burjuva demokrasisinin kısıtlı ve temsili bireysel ifade gücünü aşan yeni bir nizama tekabül eder. Öte yandan bu formülasyon, malikiyet kavramı ile bireysel özel mülkiyeti öne çıkartan, ecre (ücretli) dayalı çalışma (modern kölelik) yerine ortaklaşmanın belirleyici olduğu yeni bir iktisadi nizamdır. Bu nizamda, piyasa ekonomisi ve piyasa bilgisi sonsuzdur ve herkese aynı anda, kesintisiz ulaşır. Devlet ve tekel ekonomisi yerine piyasa ve gerçek anlamda serbest rekabete dayalı ekonomi geçerlidir burada. Şirketler halka açıktır; kamusal yarar ve kamu ekonomisi burada öne çıkar.
Sermayenin temerküzü ve tekelleşmesi bu anlamda, bu dengeye aykırı bir durumdur. İslam’ın öngördüğü temerküz değil infaktır. İnfak, tüketim, transfer, -çok olandan az olana- (aktarma) ve yatırım harcamalarını kapsar. Ama harcama da ‘helal gelir’in kaynağıdır. ‘Helal gelir’ ise içinde riba olmayan gelirdir. Ancak bu denge hali için ecir döneminin (bkz; Said Nursi) yani ücret döneminin bitmesi gerekir. Yani ücretin ortadan kaldırılıp eşit ve özgür paylaşım gereklidir. Sermayeyi atomize edip, kamusal hale gelmesinin yolunun açılması gerekir. Buradaki ‘kamusal hali’ devlet olarak kullanmıyorum, tam aksine onun karşısında sivil bir ortaklık olarak kullanıyorum.
Bütün bu büyük yatırımları yapacak, altyapıyı hazırlayacak kamusal (devlet değil) küçük özel mülkiyete dayalı bir ekonomik sistem olabilir. Banka sistemi de faize (tekelci-devletçi ekonomiye) değil, girişimci karına dayalı olabilir.
Bediüzzaman, böylece hem siyasi hem de iktisadi olarak bütüncül ve İslami koşullarda bir düzeni-toplumsal formasyonu- önümüze koymuş oluyor. Bu toplumsal düzen hiç şüphesiz bugün her zamankinden daha fazla önemli ve geçerlidir.
Kaynakça:
(1) Süleyman Uludağ, İslam’da faiz meselesine Yeni bir Bakış, S: 23, Dergâh Yayınları–1998- İstanbul.
(2) Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali, Elmalılı Hamdi Yazır Meali- Huzur Yayınevi–2007-İst.
(3) Pierre Joseph Proudhon Mülkiyet Nedir? Veya hukukun ve yönetimin ilkesi üzerine araştırmalar; S:57; İş Bankası Kültür Yayınları-2010-İst
(4) Ahmet Tabakoğlu; İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi–2010 S:13
(5) Ahmet Tabakoğlu; İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi–2010 S:15
(6) Mehmet Abidin Kartal, Risale-i Nur’dan İktisadi Pransipler-S: 107 -Yeni Asya Neşriyat–2009-İst.
(7) Said Nursi, Sözler, S 1214-1994 Yeni Asya Neşriyat
(8) Ahmet Tabakoğlu, İslam İktisadi, s. 19, 2005, İstanbul.
(9) Said Nursi, Mektubat, Yeni Asya Neşr., s. 353, 1994, İstanbul.
(10) Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşr., s. 650, 1994, İstanbul
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018