Erdoğan’ın bu Meclis’i içine sindirmesi mümkün değildi. Koalisyon protokolü ne olursa olsun, Meclis’te farklı bir koalisyon oluşması ve yolsuzluk dosyalarının açılması, kamu bankalarının ciddi biçimde denetlenmesi ve faşizan yasaların değiştirilmesi kaçınılmazdı.

 Yolsuzluk dosyalarının açılmasını kesinlikle kabul edemezdi çünkü arkasından daha nelerin geleceği meçhuldü.

 Varlığını Erdoğan’a borçlu olan Ahmet Davutoğlu’nun seçeneği yoktu. Sultan koalisyon istemiyordu, o da yapmadı. Erdoğan ve Davutoğlu’nun koalisyon çalışmalarını göstere göstere uzatmaları, 28 Şubat benzeri sivil bir darbeden başka bir şey değildi. 28 Şubat’a lanet yağdıranlar bu dönem daha rezil işlere imza attılar.

 HAYALLERİ YIKMANIN BEDELİ...

 Kreşlerin basıldığına, dershane ve okulların terör yuvası muamelesi gördüğüne tanıklık ettik. Üstelik bütün bunları düşük bir hükümet yaptı. Meclis’teki sandalyelerini kaybeden bakanların, Cemaatçi veya Kürt diyerek halkın bir bölümüne savaş açtığı bir dönemden geçiyoruz.

Ekonominin canına okuyan, yatırımdan sadece betonu anlayan ve yandaşlarına rant üzerinden inanılmaz servetler kazandıran bu zihniyetin önümüzdeki dönem için halka vaat ettiği tek şey, daha fazla kan ve gözyaşıdır. Bunu da gizlemiyorlar zaten. Yoksul anne ve babalara, çocuklarının şahadetiyle gurur duymalarını tavsiye ediyorlar ama kendi çocuklarına gözleri gibi bakıyorlar.

İmralı’da yapılan görüşmeler, Abdullah Öcalan’ın hazırladığı pakete AKP hükümetinin evet dediği, işin detaylara kadar vardığı Kürt medyası tarafından birer birer yazılıyor.

 AKP müzakerelerin detaylarına ilişkin bu haberleri yalanlayamıyor çünkü arkasından başta İmralı’ya giden bakan olmak üzere tüm detayların geleceğini biliyor.

 İmralı tutanaklarına ilişkin bu haberler, çatışma sürecini yeniden başlatanın kim olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Sultan’ın hayallerini yıkmasının bedelini ödetiliyorlar Kürtlere. Hem de ağır biçimde.

 OY UĞRUNA KAN DÖKMEK...

 Şehit haberleri arasında bölgedeki insan hakları ihlalleri, yargısız infazlar gündeme gelmiyor ama bu yapılanlar Kürtleri her geçen gün AKP ve Erdoğan’dan daha fazla uzaklaştırmaktan başka sonuç vermiyor.

 Kaç seçim yaparlarsa yapsınlar, AKP’nin artık o bölgede var olması mümkün değildir. Güneydoğu ve Doğu Anadolu oyları olmadan tek başına iktidara gelmesi ise neredeyse imkansızdır.

 İç savaşı bir gerçeklik haline getiren AKP, muhafazakar kamuoyunu bölünme tehditiyle korkutarak oy talebinde bulunacaktır. Ancak seçim dönemi yaklaştıkça ortaya çıkacak bilgiler, işin bu hale gelmesinde kimin sorumlu olacağını net bir şekilde ortaya koyacak ve bunun sandıkta bir bedeli ödenecektir.

 Bu işi şiddetle çözmeye çalışanlar, Amerika’nın Vietnam macerasını bir kez daha dikkatli okumalıdır. Ateş gücünüz ne olursa olsun, halk yanınızda değilse bir savaşı kazanma ihtimaliniz yoktur. Oy uğruna kan dökmenin bedeli ise mutlaka ödenir.