Murat BELGE
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını onaylamayı reddetmesi Türkiye’de siyasetin şimdiye kadar benzeri görülmemiş bir “mecra”da akmaya başlaması anlamına geliyor. Bu “durum” ortaya çıktı çıkalı bunun anayasaya aykırılığı tekrar tekrar yazıldı. Oysa buna herhangi bir gerek yoktu: okuması yazması olan herkes ilgili anayasa maddelerini okuyup aynı sonuca varabilirdi – varıyordu. Ortada bir “yanlış anlama/yanlış yorumlama” sonucu yoktu. “Anlamayı reddetme” sorunu vardı. Bu, doğal olarak, “Anayasa’yı reddetme” anlamına geliyordu.
Bu da bir suçtu. Bir “suç”. Siyasette işlenebilecek suçlar arasında en ağırlarından biri. Sanki AKP iktidarı, hepimize “Darbe öyle değil, böyle yapılır” dersi veriyordu. “Durum devam ediyor”.
Anayasa nedir, ne anlatır? “Devlet” dediğimiz yapının temsil ettiği “otorite”nin kaynağını açıklar; bu “otorite”nin nasıl kullanılacağının kurallarını tesbit eder. İsviçre gibi aykırı örnekler, istisnalar dışında (ki onlar da bu genelleme dışına çıkmaz) “anayasa” denilen metnin bir “uluslararası zorunluk” olarak ortaya çıkması Amerika Birleşik Devletleri adını alacak siyasi varlığın ortaya çıkmasının sonucudur. Ağırlıkla Britanya adalarından yeni kıtaya göçen ve bir “Britanya kolonisi” olarak varolan toplum Britanya’dan ayrılmak gereğini duydu ve bunu yaptı. Dolayısıyla Britanya devletinin ve onun başında oturan hanedanın “otorite” alanından çıktı. Öyleyse bu yeni birim neyi kural belleyecek, neyi otoritenin kaynağı olarak benimseyecekti? İkinci sorunun cevabı belli olmuştu. Topluluk kendini “kurmuş”, kendini “constitute” etmişti. “Kaynak” buydu. Bunun nasıl işleyeceği ise henüz belli değildi, belirlenmesi gerekiyordu. İşte, belirlenecek şey, Amerikan Anayasası’ydı. Amerikalılar elden geldiğince geniş bir katılımla bunu yaptılar, bugün de bu kurallarla hayata devam ediyorlar. O günden beri tarihte birçok değişiklik oldu. Hâlâ “nominal” olarak bir hanedanın yönetiminde yaşayan toplumlar bile kendi “demokratik” anayasalarını yazdılar. 1700’lerde istisna olan bu süre içinde “kural”a dönüştü.
Kendi tarihimize çok kısa bir özet çerçevesinde bakalım. Biz de bir “hanedanın uyrukları” olarak yaşarken “Cumhuriyet” olma yönünde modern dünyaya adım atmış toplumlardan biriyiz. Bulunduğumuz çevrede bizim gibi kendini “imparatorluk” olarak tanımlayan Avusturya da dünya savaşından “cumhuriyet” olarak çıkabildi; “Rus İmparatorluğu” ise bir “Sosyalist/Komünist Cumhuriyetler Birliği” haline geldi. Buralarda böyle bir dönüşümden mutlu olmayanlar vardı. Bizim burada özellikle vardı.
Hanedanın otoritesinden çıktık, iddiaya göre toplumun büyük çoğunluğunun meşru bulmadığı bir “cumhuriyet ideolojisinin” otoritesi altına girdik (Bu, “Kemalist rejimdir” diyebiliriz). Ta 21. yüzyıla kadar bu durum devam etti ama şimdi –nihayet!– halkın oyları koşulları değiştirdi. Anayasa Mahkemesi kararı üstüne sürmekte olan kavga toplumun hangi “meşru” otoritenin otoritesini kabul etmesi gerektiğinin kavgası. Gördüğüm kadarıyla AKP’nin bu soruya verdiği cevap Recep Tayyip Erdoğan (Zaten AKP’nin vereceği herhangi bir cevabın Erdoğan’ın vereceği cevaptan farklı olmasının imkanı kalmıyor). Şüphesiz Erdoğan kullanacağı otoritenin kaynağı hakkında “İslami” bir ad bulacaktır (bilmem artık, “hilafet” mi der, derse başına yeni dertler açar); ama bu ad gerçek durumu değiştirmez: “gerçek olgu” otoritenin kaynağının da, icracısının da Tayyip Erdoğan olduğudur. Yani rejimin gerçek adı “Erdoğan Cumhuriyeti”dir. Bunun da halen varolan Türkiye Cumhuriyeti üzerinde herhangi bir pozitif etkisi olacağını düşünmüyorum. Zaten Tayyip Erdoğan’ın istediği bu hedefe varmak için seçtiği siyasi mücadele yöntemi varacağı yerde işlerin nasıl mutlak bir keyfilik içinde yürüyeceğinin bir haberini veriyor. Bu zaten Tayyip Erdoğan’ın gözünde siyasetin “Nirvana”sı: Tayyip Erdoğan emir verecek, kadrolar emirleri yerine getirecek. Her şeye rağmen Erdoğan bütüne hakim olamadığı için ertesi gün tam tersine işleyecek emir gerekse de o da aynı sistem içinde gerçekleştirilecek.
Tayyip Erdoğan, bu “ideal” duruma erişmek için yasadışı güç kullanmaya hazır olduğunu da gösterdi. Hedefe vardığı zaman uygulayacağı keyfi üslubu oraya varmak için de kullanmaktan çekinmeyecek. Hatta “çekinmeyecek” kelimesi belki çok uygun değil, çünkü öylesini tercih edecek gibi görünüyor.
Dünyada “muhalefet güçleri” zaman zaman varolan “legalite” alanının dışına taşma gereğini duyabilirler. Bazı iktidarlar kendileri de legaliteyi çiğnemeye hazır olabilir ve dolayısıyla bu durumdan memnun kalabilirler. Ama legalitenin sınırlarını iktidara karşı korumak durumuyla yüzyüze gelen muhalefet sık sık rastgeldiğimiz bir durum değil. Bakalım bu tuhaf mevzilenme ne gibi tuhaf sonuçlar üretecek.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025