Osman CAN
Hukukçular, yeni anayasa yapmayı yeni paradigma oluşumundan uzaklaştırıp, cari paradigmanın revizyonuna çevirdi. Darbe düzeni, antidemokratik bir sistemi inşa ettikten sonra, sadece demokratik seçim yapma imkanı sağladı. Düzenin değişimini de 2/3 şartına bağladı. Kötülük “demokrasi” yoluyla süreklileştirildi.
İki kötülük dedik, ama kötülükleri sıralamakla bitmez. Örneğin, demokratik siyasal geleneklerin oluşmasını engelledi. Siyaset, resmi ideoloji borazanlığı ile bu çerçeve dışında demokratik siyaset yapabilme imkanı olmadığından dolayı kaçınılmaz olarak ahlaki dejenerasyon ikilemine hapsedildi.
Elbette bu durum toplumsal siyasetin radikalleşmesini kaçınılmaz kıldı. Toplumsal muhalefet iktidar şansını yakaladığında da, nasıl bir inşa sorusuna hemen cevap veremedi ve siyaset başka bir yapısal kriz ile karşı karşıya kaldı. Radikalleşmenin diğer bir sonucu da muhalif siyasetin sistem analizlerinden çok ideolojik olarak kendini var etme çabası içine girmesi oldu.
O kadar hegemonik bir yapı oluşturdu ki, kimi muhalif gruplar da demokratik bir siyasetin parçası olmak yerine, aynen onlar gibi, devlet kurumlarını ele geçirmek suretiyle “dava”yı başarıya ulaştırabileceğine inandırdı.
Toplumsal ve siyasal dili zehirledi. Öyle ki, her bir sorunu çözmeye kalkıştığımızda, bu dil devreye girdi. Bu dile ideolojik olarak yakın olanlara hegemonik bir üstünlük sağladı, diğerlerini de bu dil içinde harekete mecbur bıraktığı için savunma pozisyonuna zorladı.
Siyasetsizleşme, ittihatçılığın ahlaken üstün, demokratik siyasetin ise yozlaşma, ahlaksızlık, çıkarcılık, bölücülük, ayrımcılık olarak kodlanmasına yol açtı. “Benim siyasetle ilgim yok”, “kendimi hiçbir siyasi partiye yakın hissetmiyorum” şeklindeki söylemler, neredeyse bir erdem olarak sunuldu uzun süre.
Kurduğu sistem demokratik siyasete pek elverişli olmadığından, siyaset daima ontolojik bir hal aldı, yani ötekiyle yan yana ve ortaklaşa bir varoluş çabası yerine, ötekini yenme, ötekini hegemonyası altına alma, çoğu zamanda ötekinin varlığını ortadan kaldırma mücadelesi olarak görüldü.
Toplumun ‘bilemeyeceği’ Anayasa
Evet, bu kötülükler saymakla bitmez.
Ancak bu yazıda esas derdim, iki büyük kötülüğe değinmektir.
Birincisi millete ait olan egemenlik ile bu egemenliğin ifadesi olan anayasal düzen arasındaki ilişkiyi koparmış olmalarıdır. Ürettikleri siyasal kültürde, evet, egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir, ancak millet, anayasal düzenin ne olması gerektiğini bilmez. Öyle olunca anayasa yapımının da millet ile ilgisi yoktur. Anayasa meselesi hukukçuların bilebileceği bir iştir. Hukukun üstünlüğü ifadesini kullanırlarken dahi, bununla topluma ait ve toplum tarafından üretilen bir hukuku kastetmedikleri aşikar.
O zihniyet, hukuk ile toplum, anayasa ile millet arasındaki ilişkiyi kopardı. Koparınca yine kendi sistemlerinin ürünü olan hukukçuların bu alanın aktörleri olmasına imkan sağladılar: Vesayetin diğer bir görünüm biçimi...
Bu sayede, örneğin 80 darbecisi gönül rahatlığı içinde gidip ahir ömrünü kulüplerde geçirebilir veya Ayvazovski yahut Rembrandt olmaya karar verip kendini ressamlığa adayabilirdi.
General Evren(giller)in “Siviller anayasa yapamaz” derken bizim farkında olmadığımız bu yalın gerçeği çok iyi biliyorlardı. Yeni Anayasa Platformu mensubu bir iletişimci arkadaşımız bir baro başkanının “Hukukçu değilseniz, anayasa sizi ne ilgilendirir” tepkisiyle karşılaştığında bu yüzden şaşırmamıştım. Meclis Anayasa Uzlaşma komisyonu çalışmalarına başlayınca, yine bu sütunlardan “Anayasayı yazarken, bu işin özü hakkında, en azından darbeciler kadar fikir sahibi olsanız ne olur yani” diye bir serzenişte bulunmuştum.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun açıklanan tutanaklarına bakıldığında, hukukçuların nasıl hızla, işi yeni bir paradigma oluşumundan uzaklaştırıp, cari paradigmanın revizyonu ve restorasyonuna dönüştürdüğünü görebiliyoruz artık.
Buna kötülüğün hukuk(çu) yoluyla süreklileştirilmesi diyebiliriz.
Demokrasicilik oyunu
İkinci temel kötülük ise şurada:
Darbe düzeni, antidemokratik yöntemlerle antidemokratik bir sistemi inşa ettikten sonra, sadece demokratik seçim yapma imkanı sağladı ve bunu sistem demokratikmiş gibi gösterdi. Ardından, sistemin değişimini de demokratik meşruiyet şartlarına bağladı. Darbe ile dayattıkları düzenin değiştirilebilirliğini, demokratik usullere ve müzakerelere, uzlaşmaya ve sonuçta 2/3’lük bir şarta bağladılar.
Hiçbir darbe düzeni toplumun bir kesiminin desteğine sahip olmadan ayakta duramayacağına göre, bu düzenin değişimini 2/3’e tabi kılmak demek, darbe düzeniyle sosyo-ekonomik varoluşsal ilişki içinde olan kesitininonayına tabi tutmak demek. Daha somut bir ifadeyle o parlamentoda cari düzenin değişmesini istemeyenlerin onayına tabi tutmak demek.
Bunun ne anlama geldiği çok açık değil mi? Toplumun en fazla 1/3’ünü oluşturan bir kesimin antidemokratik iradesi, toplum 2/3’üne anayasa olarak dayatılmış durumda.
Normal şartlarda ilk defa demokratik bir anayasal düzen oluşturacak bir toplumda en fazla “özgürlük” güvencesi talep edebilecek bir kesit, toplumun ezici çoğunluğunun “şoven, militarist ve etnisist olmayan, toplum merkezli, ademi merkeziyetçi” bir anayasa talebini bloke edebilmiş durumda. Bu blokaj devam ettiği sürece, durumumuzu açıklayan husus “anayasa yapamama” değil, “darbe düzenine mahkumiyet” olarak açıklanabilir.
Darbeciler bunu çok iyi bildikleri için 27 Mayıs veya 12 Eylül sonrasında kısa sürede sözüm ona demokrasiye izin verdiler.
Bunun demokrasiye değil, sadece bu durumu perdeleyecek bir demokrasicilik oyununa, esasında kötülüğün “demokrasi” yoluyla süreklileştirilmesi aşamasına geçiş olduğunu herhalde bugün görüyor olmamız lazım.
Demokrasiye yapılacak en büyük kötülük, onun seçim mekanizmasını antidemokratik bir düzene eklemlemek, onun perdesi kılmaktır.
Zira antidemokratik bir sistem, demokratik araç ve argümanlarla dokunulmaz kılınıyor.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu tutanaklarından bu iki büyük kötülüğü gördükten sonra, bu girişimin sonlanmış olmasından üzüntü duymak pek mümkün olmasa gerek.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları






































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015