Ayşe HÜR
Geçtiğimiz haftalarda HDP’li bazı belediye başkanlarının özerklik açıklamalarıyla birlikte ‘ulusların/halkların kendi kaderlerini/geleceklerini tayin hakkı’ (kısaca KKTH) diye Türkçeleştirilmiş bir uluslararası hukuk kavramı olan ‘self-determinasyon’ kavramı çok sık telaffuz edilir oldu. İlk açıklamayı sanırım Şırnak Belediye Başkanı yapmıştı ve arkasından gözaltına alınmıştı. Bunun üzerine sosyal medyada “özerklik açıklaması yapmak niye suç olsun?” diye sormuştum. Bu sorum gayet meşruydu ancak ummadığım kadar çok tepki çekti. Tepkilerin bir ucunda “ülkenin bölünmesini isteyen bir hain olduğum” diğer ucunda “özerklik ilanının gerçek amacını anlayamayan bir saf olduğum” vardı. Tepkilere mealen şöyle bir cevap verdim: “Benim tercihim halkların birlikte yaşaması yönünde. Hatta en büyük hayalim, sınırların olmadığı bir dünya. Ama madem böyle bir talep var, onu ilkesel olarak desteklerim. Çünkü self-determinasyon neredeyse 100 yıldır uluslararası hukukun bir parçası. HDP’lilerin özerklik açıklamalarını uygulanamaz, yersiz, aptalca, kışkırtıcı hatta çılgınca bulabilirsiniz (ki ben de katılabilirim bazılarına) ama sırf basın açıklaması yaptı diye bir belediye başkanının tutuklanmasına sessiz kalamazsınız.”
Elbette sosyal medya formatında derdimi anlatmam kolay değildi. İtirazları aslında anlayabiliyorum çünkü kamusal alanda bu tür konular hiç tartışılmıyor. Dünyada olup bitenlerden ancak devletin izin verdiği kadar haberdar olabiliyor geniş kitleler. Bu karartmayı delmek için daha önce Radikal’de, bu kavramın tarihçesine giriş mahiyetinde bir yazı yazmıştım. Yazının birinci bölümü 1776’dan 1918’e kadarki dönemde kavramın (o yazıda KKTH kısaltmasını kullanmıştım, burada self-determinasyonu kullanacağım) ortaya çıkışı ve uygulanışına dairdi. Yazının ikinci bölümü ise Kürtlerin bu hakkı kullanıp kullanmadıklarına ve bunun nedenlerine dairdi. (Bkz.http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/uluslarin_kendi_kaderini_tayin_hakki_ve_kurtler-1150829 ) Bu hafta o yazıda bıraktığım yerden, 1918’den itibaren self-determinasyon kavramın tarihçesine devam edeceğim. Böylece neden sosyal medyada tepki çeken sorumun meşru olduğunu, yani neden HDP’lilerin özerklik açıklamalarının suç olmaması gerektiğini düşündüğümü anlayacağınızı umuyorum. (Benim dünya hayalim için de şu yazımı hatırlatırım: “Bir rüyam var: Bir gün herkes dünya vatandaşı olacak”, okumak için tıklayın)
(Günümüzün ulus-devlet sisteminin oluşturulduğu 1648 Vestfalya Anlaşması konulu Gerard Terborch tablosu.)
YENİ (!) AVRUPA DÜZENİ
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Avusturya, Çekoslavakya, Macaristan ve Polonya ulus-devletleri kurulurken, bunların dışında kalan halklara, ‘ulusal azınlık hakları’ adı altında bir çeşit teselli ikramiyesi verilmişti. Ancak yeni kurulan ulus-devletler kendi içlerindeki azınlıkların self-determinasyon hakkını tanımadılar, bu yüzden bazen barışçıl, bazen şiddete dayalı müdahaleler yapıldı, milyonlarca insan zorunlu göçe tabi tutuldu, ölüme terkedildi ya da öldürüldü. Kısacası yeni Avrupa düzeninde, “egemenin dini egemendir” (cujus regio ejus religio) ilkesinin yerine, “egemenin ulusu egemendir” (cujus regio ejus natio) ilkesinin geçmesinden başka bir yenilik yoktu.
1930’lara gelindiğinde KKT hakkını azınlıklar lehine değil, kendi lehlerine yorumlama şampiyonu olan Almanya, Avusturya, İtalya ve Macaristan'ın irredentist (yayılmacı milliyetçi) talepleri 30 milyon hayata ve büyük yıkımlara neden olan İkinci Dünya Savaşı ile sonuçlanmıştı bildiğiniz gibi. Daha savaş sürerken, Britanya Başbakanı Churchill ve ABD Başkanı Roosevelt’in 14 Ağustos 1941’de yayımladığı Atlantik Bildirisi’nin 2. ve 3. maddelerinde dolaylı şekilde de olsa self-determinasyon hakkından söz ediliyordu. Ama elbette, Britanya Devlet Başkanı Churchill, 9 Eylül 1941’de Avam Kamarası’ndaki konuşmasında self-determinasyon hakkının, başta İngiliz sömürgeleri olmak üzere, sömürge halklarını kapsamadığını, sadece Nazi işgalinde kalmış Avrupa devletleri için söz konusu olduğunu belirtmeyi ihmal etmemişti.
(Churchill ünlü zafer işaretini yaparken)
TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ESASTIR!
Savaş sonrasında yeni düzen kurulurken, esas olarak mevcut ulus-devletlerin yeniden ayağa kaldırılması konusuna odaklanıldı. Bu yüzden de self-determinasyon hakkı temkinli biçimde ele alındı. Öyle ki, 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın 1. ve 55. maddelerinde “vesayet rejimi altındaki halkların self-determinasyon ilkesine saygıya dayanan dostane ilişkileri geliştirmek” ifadeleri SSCB’nin ısrarıyla kullanılmıştı ama daha çok kullanılan ifade ‘self-government’ (öz yönetim) idi. Şart’ın özünü eskisi gibi ‘toprak bütünlüğüne saygı’ (uti possidetis juris) ve ‘iç işlerine karışmama ilkesi’ oluşturuyordu.
(San Fransisco, 26 Haziran 1945. Birleşmiş Milletler’in kuruluş anlaşması imzalanıyor.)
SÖMÜRGECİLİĞİN TASFİYESİ
Sömürgeciliğin ortadan kaldırılması amacıyla 14 Aralık 1960’ta BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği 1514 (XV) Sayılı Karar’a göre “Kendi Kendini Yönetemeyen Topraklarla” ilgili olarak şu üç seçenek mevcuttu: 1)Egemen bir devlet olarak ortaya çıkmak; 2)Bağımsız bir devletle özgür iradesi ile birlik oluşturmak; 3)Bağımsız bir devletle entegrasyona gitmek. Ancak burada da aşırı temkinli (ya da ikiyüzlü) tavır çok belirgindi. Çünkü kararda hem “Bütün halkların self-determinasyon hakları vardır, bu hak sayesinde siyasi statülerini özgürce belirler ve özgürce kendi ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerini sağlar” deniyordu hem de “Bir ülkenin ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü kısmen ya da tamamen bozmaya yönelik her girişim, BM Antlaşması’nın amaç ve ilkeleriyle bağdaşmaz” deniyordu. Yine kararda, hem bir ‘devlet’ yetkililerinin bir ‘halk’ın tam bağımsızlık hakkıyla bağlantılı olarak self-determinasyon hakkını tayinini önlemek için güç kullanmaması gerektiği belirtiliyordu, hem de o halkın bağımsızlığa hakkı olduğunu uluslararası topluluğa ‘göstermesi’ (ispat etmesi) gerektiği belirtiliyordu. Kısacası self-determinasyon hakkının kullanılmaması için her türlü önlem alınmıştı.
AYRILMA HAKKINA İTİRAZLAR
Öte yandan bilim insanları ve uzmanlardan da, self-determinasyon hakkının ‘ayrılma hakkı’nı içermediğini ileri sürenler olmuştur. Bu fikri salt bilimsel kaygılarla savunanların çıkış noktası, self-determinasyon hakkının esas olarak etnik veya dinsel çatışmalara çözüm getirmek için tanınan ‘pozitif bir hak’ olduğu; ayrılma hakkının ise, çatışma yaratabilecek ‘negatif’ bir hak olduğu. Buna katılmak mümkün, çünkü dünya yüzündeki devletlerin yüzde 90’ı birden fazla etnik/dilsel/dinsel gruptan oluşuyor ve bunca devlet arasında kavga etmeden ayrılmayı sadece Çeklerle Slovaklar başarmış görünüyor. Karşı tezi savunanlar ise, ayrılma hakkı olmadan self-determinasyon hakkından söz etmenin, ‘seçimsiz demokrasi’ tarifi yapmak gibi saçma bir fikir olduğunu söylüyorlar. Onlara katılmamak da mümkün değil. Ancak genel olarak, ayrılma hakkı taraftarları bile, bu hakkın ancak insanların hayatlarının veya kültürel özerkliklerinin tehlikeye düştüğü veya halkın sürekli olarak yoksulluk/yoksunluk içinde yaşadığı durumlarda haklı olacağını kabul etme eğiliminde olmuşlardır.
Yine de sömürge ülkelerinin halkları BM sözleşmeleri tarafından kendilerine sunulan seçenekler arasında en çok bağımsız devlet olmayı seçtiler. (1945-1978 arasında bu hakkı kullanan 100 halktan 70’i bağımsız devleti seçti.) Ancak eğer bir sömürge ülkesi çeşitli etnik ya da ulusal gruplara bölünmüşse, bu iç grupların kendi dışsal statülerini belirlemeleri ‘self-determinasyon’ kapsamında görülmedi. Yani bağımsızlığını yeni kazanan bu devletler için ‘toprak bütünlüğü ilkesine’ üstünlük verildi. BM bu kuralını sadece iki olayda bozdu. 1961-1962’de, Eski Belçika sömürgesi Ruanda-Urundi, Ruanda ve Burundi olarak iki ayrı bağımsız devlet olarak ayrıldı. Eski Britanya sömürgesi Kuzey Kamerun’un Nijerya ile, Güney Kamerun’un ise BM gözetiminde yapılan bir halk oylaması sonucu Doğu Kamerun ile ‘Kamerun’ adı altında birleşmesine müsaade edildi.
DIŞSAL VE İÇSEL SELF-DETERMİNASYON
Süreç BM’nin gözünü o kadar yıldırmış olmalı ki, 9 Ocak 1970 tarihli bir basın toplantısında dönemin BM Genel Sekreteri U-Thant şöyle demişti: “Uluslararası bir örgüt olarak BM, ayrılma hakkını geçmişte kabul etmemiş, şu anda da etmemektedir ve ümit ediyorum gelecekte de kabul etmeyecektir.” Bu yüzden BM Genel Kurulu’nun 24 Ekim 1970 tarihli 2625 [XXV] Sayılı Devletlerarasında Dostça İlişkiler Bildirisi’nde “self-determinasyon hakkının halklar açısından bir hak, devletler açısından bir yükümlülük” olarak tanımlanması bir mücadelenin sonucu olmaktan ziyade, o tarihlerde sömürgeleri kalmadığı için görece rahat olan Batılı devletlerin Doğu Bloku’nu zayıflatma niyetinin sonucu olarak görüldü. Çünkü 1960 tarihli 1541 Sayılı Karar’daki üç seçeneğe şu dördüncü seçenek eklenmişti: “Söz konusu halk tarafından özgürce belirlenmiş diğer bir siyasi statünün kabulü.”
Bu madde günümüzde ‘içsel self-determinasyon’ kavramının temeli olarak görülüyor. 1960’da kabul edilen üç madde (bağımsızlık, özgür ortaklık veya entegrasyon) ise ‘dışsal self-determinasyon’ olarak adlandırılıyor. Dışsal self-determinasyon hakkının kullanımı sömürgecilikle ve bir kereyle sınırlı iken içsel self-determinasyon hakkı sömürgecilikle ve zamanla sınırlanmamış. Öte yandan ‘içsel self-determinasyon’ Batılı devletlerin hem mevcut ulus-devlet sistemini korumak hem de Doğu Bloku başta olmak üzere rejimlerinden memnun olmadıkları ülkelerde memnuniyetsiz grupları mobilize etmek için en çok tercih ettikleri yöntem olduğu için, bir anlamda geri adım bile sayılabilir.
1975 HELSİNKİ NİHAİ SENEDİ
Ancak, self-determinasyon hakkını, sadece sömürge halklarını değil, dünya yüzündeki tüm halkları kapsayan bir hak olarak tanımlayan 1975 Helsinki Nihai Senedi’nin bu zihniyetle ilişkisi olmakla birlikte, dönemin uluslararası ahlakını da yansıttığını kabul etmemiz gerekiyor. (Dönem hakkında şu yazımı önerebilirim: “Siyasi ve kültürel bir karnaval olarak Paris 1968”, Okumak için tıklayın) Bu bağlamda içsel self-determinasyon hakkı biraz değişiklikle Helsinki Nihaî Senedi’nin sekizinci bölümünde yer aldı. Anti-demokratik ve baskıcı rejimlerin yıkılması sırasında halk kitleleri işte bu belgedeki içsel self- determinasyon hakkına dayanacaklardı.
AB’NİN BELİRSİZ TAVRI
Ancak, 1989’dan itibaren Batı’nın arzu ettiği gibi Çekoslovakya, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği etnik temelli küçük devletlere ayrılmaya başladığında, benzer çözülmelerin kendilerinde de olmasından korkan Batılı ulus-devletler yeni tedbirler alma ihtiyacı duydular. Örneğin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) ürettiği bütün belgelerde, ulusal azınlık konularında açık tanımlamalar yapmak yerine siyasi taahhütler olan genel ilkelere gönderme yapmakla yetinildi. AB deyince ilk akla gelen 1990 tarihli meşhur Kopenhag İnsani Boyut Belgesi azınlık haklarından söz ederken self-determinasyon hakkına değinmezken, devletlerin toprak bütünlüğüne değinen uluslararası antlaşmalara atıfta bulunmayı da ihmal etmedi.
Aynı şekilde, 1989 Viyana Belgesi, 1990 Yeni Bir Avrupa için Paris Şartı ve 1991 Moskova Belgesi’nde konu, grup haklarından ziyade kişi hakları çerçevesinde ele alındı ve toprak bütünlüğüne halel getirmemek şartına bağlandı. Bu konudaki küresel ölçütü oluşturan 1992 tarihli BM Ulusal veya Etnik, Dini ve Dilsel Azınlıklara Mensup Bireylerin Hakları Bildirgesi’nde ise defalarca ‘uygun önlemler’, ‘özendirici koşullar’, ‘uygun/olanaklı/gerekli olduğu takdirde’, ‘ulusal yasama yetkisiyle bağdaşmayan bir mantıkla değil’ gibi belirsiz ifadelere yer verilerek konu ulus-devletlerin inisiyatifine bırakıldı. (Bu sözleşmelere Türkiye ya çok geç imza koydu, ya da çekincelerle koydu.) Bu konudaki en açık ifade herhalde 25 Haziran 1993 tarihli Dünya İnsan Hakları Viyana Bildirisi’ndeydi:“Eşit haklar ve self-determinasyon ilkelerine uygun hareket eden ve o toprakta yaşayan tüm halkı herhangi bir fark gözetmeksizin temsil eden bir yönetime sahip bulunan egemen ve bağımsız devletlerin ülkesel bütünlüğünü ya da siyasal birliğini tam olarak veya kısmen ortadan kaldırabilecek veya tehlikeye sokabilecek herhangi bir eyleme izin veya teşvik sağlamak biçiminde yorumlanamaz.”
Ancak, 1995 yılında ilginç şekilde 50. yıldönümünü kutlayan BM, Yıldönümü Deklerasyonu’nda “Koloni yönetimi veya yabancı işgali veya diğer tüm yabancı hakimiyeti şekilleri altındaki halkların özel durumlarını daima göz önünde bulundurarak, tüm halkların self-determinasyon hakkını korumaya devam edecek ve halkların vazgeçilmez self-determinasyon hakkını elde etmek için BM Şartı’nda kendilerine tanınan yasal mücadelelerini tanıyacak” olduğunu belirtti. Böylece self-determinasyon hakkının önemi ve sürekliliği açıkça vurgulanmış oluyordu.
SORUNLU ALANLAR
Yazının girişinde sözünü ettiğim yazıyı da okursanız göreceksiniz ki, “bir halkın, idaresi altında yaşayacakları veya yaşadıkları hükümet şeklini seçme hakkı” diye özetleyebileceğim self-determinasyon kavramı ortaya çıktığı tarihten beri tartışmalara konu olmuş. Bunun doğal bir haktan mı, bir ilkeden mi, bir örf ve adetten mi, yoksa devletlerin uymasının şart olduğu uluslararası katı bir normdan mı söz edildiği üzerinde anlaşma sağlanamamış. Daha doğrusu, hangi pencereden baktığınıza bağlı olarak hak da diyen olmuş, ilke de, norm da. Bu konudaki son sözü eninde sonunda güçlü olan ulus-devletler söylemiş, söylemeye de devam ediyor.
Bir başka kavram kargaşası da hakkın öznesinin kim olduğu konusunda sürüyor. Tarih boyunca, self-determinasyon hakkından söz eden metinlerdeki ‘halklar’, ‘uluslar’, ‘milletler’, ‘azınlıklar’ gibi değişik kavramlarla neyin kastedildiği ve bu gruplardan hangilerinin bu hakkı kullanabileceği konusunda da bir uzlaşma sağlanamamış. Buna bağlı olarak, bu tanımlamaların kim tarafından yapılacağı (o ‘azınlığın/halkın/ulusun/milletin’ kendisi tarafından mı yoksa içinde yaşadığı devlet ve/veya uluslararası topluluk tarafından mı, yani ‘öteki’ tarafından mı yapılacağı) konusunda da uzlaşma yok. Tek bir devletin içinde yaşayan bir grupla birden fazla devlete dağılmış grupların (örneğin Kürtlerin) self-determinasyon hakkını kullanması arasındaki zorluk farkına değinmeye bile gerek yok herhalde.
Tanım meselesi aşıldıktan sonra bir halk, uluslararası statüsünü ‘bağımsızlık’, ‘özgür ortaklık’ veya ‘entegrasyon’ seçeneklerinden birini seçerek belirleyebilir diyor uluslararası hukuk metinleri. Bağımsızlık ayrı devlet kurmayı, özgür ortaklık, otonomi, federasyon, konfederasyon gibi birlikte yaşama statülerini, entegrasyon ise hakları ve kimlikleri güvence altına alan hukuksal bir çerçevede bütünleşme/kaynaşma durumunu anlatıyor. Ama bu seçeneklerden durumlardan herhangi birine nasıl karar verileceği konusunda tartışma sürüyor. Örneğin plebisit veya referandum (halk oylaması) mu yapılmalı, bunlara kimler katılmalı, bunlar nasıl örgütlenmeli, halka neler sorulmalı, oylamaya katılanların egemen devletin baskı ve tehditlerinden korkmadan özgür iradelerini dile getirmeleri nasıl sağlanmalı, oylama bir kere mi yapılmalı yoksa arada tekrarlanmalı mı, salt çoğunluk mu yoksa nitelikli çoğunluk mu gerekir, KKT hakkının hangi formda hayata geçirileceğine karar verildikten sonra diğer etnik grupların KKT hakkı olmalı? gibi birçok soru hala cevap bekliyor.
İMDAT ÇIĞLIĞINI DUYMAK
Bütün bu belirsizliklere, engellere rağmen günümüzde dünyanın pek çok yerinde sayısız halk, topluluk dışsal veya içsel self-determinasyon hakkını kullanmak için çırpınıyor. Mevcut ulus-devlet sistemi de bu talepleri mümkün olduğunca ertelemeye, engellemeye çalışıyor. Hep ezilen, sömürülen halklar değil talepte bulunanlar. Ya da engelleyenler hep baskıcı rejimler değil. Örneğin demokrasi konusunda bir ‘altın standart’ oluşturduğunu iddia eden AB kriterlerine sonuna kadar uyduğu halde, İspanya Baskların ve Katalanların bağımsızlık taleplerini dindiremiyor. Bunun ayna yansıması olarak, İtalya’nın zengin kuzey bölgesi, fakir güneyi sırtından atmaya çalışıyor. Bizim coğrafyamızda ise Kürtler self-determinasyon haklarını kullanmak istiyorlar. Kimi özerklik, kimi ayrılık, kimi birlikte yaşamayı seçecek belki ama fikirlerinin alınmasını istiyorlar…
(Kürt kadınları ‘artık yeter’ anlamına gelen pankartla)
İLK ADIM DEMOKRATİKLEŞME OLMALI
Benim kanımca ayrılma talebi, mağdur olan veya kendini mağdur hisseden bir grubun kabul görme veya sesini duyurma çabaları engellendiğinde attığı bir çeşit ‘imdat çığlığı’. Bu çağlığı duyanların ilk yapacağı şey, hele de toprak bütünlüğü konusunda hassasiyeti varsa, memnuniyetsizliğin nedenlerini anlamak ve onları gidermek için elinden geleni yapmak olmalı. Örneğin Türkiye’nin tüm Cumhuriyet tarihi boyunca bazen alçak sesle, bazen yüksek sesle, bazen çığlık halinde dile getirilen Kürt talepleri bağlamında yapması gereken şeylerin başında öncelikle bu konuların serbestçe konuşulmasını, tartışılmasını gücence altına alması, Avrupa Birliği’nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceleri kaldırması, yerel yönetimler kanununu değiştirmesi, yerel dillerin eğitim dili olmasını kabul etmesi ve eşit vatandaşlığı anayasal garantilere bağlaması geliyor. Bunların uygulanmasına ilişkin sorunlar elbette çok önemli, çok ciddi ama bir hakkın uygulanamaz olması bir hakkın tanınmasını engellemez. Aksine pratik sorunları aşmak için önce ilkelerde anlaşmak gerekir. Veya iyi niyet, ilkelerde anlaşmakla gösterilir.
Dünya pratiği gösteriyor ki, demokratikleşme, gerek ulus-devletlerin içindeki tansiyonu düşürdüğü için, gerekse uluslararası sistemin ayrılıkçı taleplere desteğini engellediği için ulus-devletlerin bütünlüğünün en büyük garantisi. Ancak şunu da söylemek gerekir: Demokratikleşmeye rağmen bölünen ülkeler oldu. Örneğin SSCB, Çekoslavakya ve Yugoslavya’nın bölünmesi Gorbaçov’un mimarı olduğu Glasnost ve Prestroyka politikalarının ardından geldi. Yani demokratikleşme, hele de gecikmişse, hele de yüzeyselse her zaman derde derman olamıyor.
Aynı şekilde ‘çığlığı atanların’ da uluslararası sistemin/içinde bulundukları bölgenin/ülkenin/ülkelerin gerçekliklerini/ olanaklarını/ olanaksızlıklarını göz önünde bulundurması beklenir. Aynı şekilde kendi güçlerini, olanaklarını da gerçekçi şekilde değerlendirmeleri… Çünkü self-determinasyon hakkının hayata geçirilmesi hiç de kolay değil. Çoğu zaman kanlı ve uzun iç savaşlar yaşanıyor. Başarıya ulaşan örneklerde de hem talepten etkilenen devletlerin anlaşması hem de uluslararası sistemin desteği söz konusu. İşin kanlı çatışmalara varmasında esas kabahatli egemen unsurlar ama sonuçta toplumun tümü ödüyor bedelini. Yani self-determinasyon hakkının kullanımı çok hassas hesaplar yapmayı gerektiriyor. Ancak bütün çabalara rağmen egemen unsurlar azınlıklara haklarını vermek istemezlerse, azınlıklar bu duruma razı olamazlar ve ayrılık kaçınılmaz hale gelirse ve de bu tüylerinizi diken diken ederse, ayrılma her şeyin sonu değil. Bu son dediklerimi örnekler yoluyla önümüzdeki haftalarda anlatmayı planlıyorum. 'Haftalarda' , 'planlıyorum' diyorum çünkü bu aralar bazen teknik nedenlerle bazen ülkenin gündemi yüzünden verdiğim sözleri tutamıyorum.
Özet Kaynakça: Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt II, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1992; Andreas Osiander, The State System of Europe 1640-1990, Oxford University Press, 1994; Mustafa Şahin, Avrupa Birliği’nin Self-Determinasyon Politikası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000; Jennifer Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi, Donkişot Yayınları, 2002; Gündüz Aslan, Security and Human Rights in Europe: The CSCE Process, Marmara Üniversitesi Yayınları, 1994; Antonio Cassese, Self-Determination of Peoples, Cambridge University Press, 1995; Richard T. De George, The Myth of the Right of Collective Self- Determination, Aberdeen University Press, 1991; Patricia L. Small, Self-Determination in the New World Order, Carnegie Endowment Trust, 1992; Alexis Heraclides, The Self-Determination of Minorities in International Politics, Frank Cass, 1991.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016