Cihan AKTAŞ
I- Dubai üzerinden yaptığım bir günü bulan yolculuğun ardından Japonya’da, Tokyo’nun ardından Kuzey’deki üniversite şehri, hâlâ kar soğuklarını hissettiren Sendai’deyim. Japon devletinin bursuyla deneysel sanatlar alanında yüksek lisans yapan kızım Meryem’in mezuniyet töreni için geldim bu şehre. Aklım geride, Türkiye’de. Berkin için duyduğum üzüntünün soruları, Burak için üzülmenin sorularıyla ağırlaşmışken yola düştüm. Toplum olarak hayırlı işlerde yarışmamıza izin vermeyen bir girdaba doğru çekilmeye zorlanıyoruz, aylardır. İki acı gencin ve polislerin ölümleri, 1970’lerin Türkiye’sindeki çatışmaların soluğunu duyurduğu için de kaygı verici.
Okmeydanı bir yanıyla hâlâ Anadolu. Berkin ve Burak’ın evlerine çok yakın bir evde oturan arkadaşım Nurhayat, karşılıklı bir temsile zorlanan bu korkunç ölümlerin sebebinin ailelerin karşıtlıklarıyla asla ilişkilendirilemeyeceğini söyledi.
Birbirinin canında yatışmaya zorlanan acılar, kan davası alışkanlığının şehirli ve görece “aydın” kesimlerde yenik örgüt söylemleriyle nasıl da güncellenebileceğini ortaya koyuyor. Berkin'in ve Burak'ın ailelerinin vakarına bakın, bir de kan isteyenlere! Köhnemiş sandığımız kan davası çekişmesi mürekkep yalamış kentli zihniyetinde yeniden vücut mu buluyor?
Bana öyle geliyor ki bütün siyasi ve toplumsal mücadelelerin başlıca gayesi bu olmalı: Meşkuk güçlerin devreye girdiği olaylarda garibanların ölümüne izin vermemek. Gerginliği tırmandırmaya çalışan ölüm tüccarlarına ve sözde devrimci şehir eşkiyalarına karşı siyasetçilerin, medyanın ve barıştan yana her insanın daha temkinli, sorumlu, ayrıca yaslı ailelerin duyarlıklarını hesaba katan bir dil kullanması gerekiyor.
Dolayısıyla arabulucu barışçı bir dile her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. 1970’ler Türkiye’sinde sağcı ve solcu gençler çatıştığında ihtiyaç duyulan ama genç ölümleri konusunda varlığı yeterince etkinleşmeyen bir arabulucu dil.
II- Kızımı dünyanın bu bilinmedik ucuna göndermeye nasıl cesaret ettiğime dair çok soru geldi bana bu üç yıl içinde. Bir halkın, toplumun iç âlemine nüfuz etmek hiç kolay değil, hele Japonya gibi kültürün insanlara duygu ve düşüncelerini olabildiğince saklamayı öğrettiği bir ülkeden söz ediyorsak.
Düşünmek, üzülmek; üzülmek, düşünmek... "Düşünmek" fiilini anlatan bir Japon resim yazısı "üzgünlük" anlamına geliyormuş. Japon halkı Hiroşima yaralarının acılarını tamamen dindirmiş olabilir mi? İçine kapalı, duygularını bastırmayı bilen bir halk bunu başardıysa, nasıl bir yola başvurdu? Akira Kurosawa'nın Ağustos’ta Rapsodi’si (1991) büyük acılar söz konusu olduğunda sağlıklı bir unutmadan değil, bu acıların er geç kendini bir şekilde belli edeceği bir bastırmadan söz edilebileceğini anlatıyor. Filmin Büyükanne Kane’si çocukları ve torunları normal bir hayat sürdürsünler diye Hiroşima’nın bombardımanıyla birlikte yaşanmış büyük acılarını kendi benliğine çekerek görünmez kılmakta ustalaşmıştır zahirde. Bütün unutma ve bastırma çabasına karşılık şimdiki zamanın kötülüklerinin sesleri her zaman geçmişin acılarının sesleri ve görüntüleriyle gün yüzüne çıkmaya hazırdır. Japonlar zaten aşırı duygularını başkasına belli etmemeyi erdem bilen bir halk. Savaş dönemi unutulmuş gibi yapılabilir olağanüstü güzel tabiatın ortasında, oysa örtbas edilen yaraların kanaması bir misafirin çıkıp gelmesine bakıyor.
Acı sebepleriyle yüzleşmekten kaçınmanın barış ve kardeşliği kurmaya yararı olmadığını anlatıyor Kurosawa, Ağustos’ta Rapsodi’de. Önce Berkin’i, ardından Burak’ı yitirdiğimiz günleri bu açıdan da doğru bir şekilde kavramalıyız. “Bir bizim ölümüz, bir sizin” şeklindeki kanlı muhasebe, bu halkın geniş kesiminin talebini yansıtmaktan uzak. Gençlerimizin hayatına mal olan, ortak değerlerimizi tahribe dönük (mezhepli değil) mezhepçi kışkırtmalar geniş halk kesimlerinin beklentilerininiz uzağında bir gündemden kaynaklanıyor.
Burak Can küçük kızım Merve’nin yaşında. Berkin gibi o da yoksul aile çocuğu. Rahmet üzerilerine olsun.
III- Ben yola çıkmadan önce sevgili İbrahim Tenekeci’nin yolculama tweet’inde hatırlattığı, Mehmet Akif'in 'Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?” şeklindeki sorusu, çoğumuz için çoktan edinilmiş bir cevabı hatırlatmaya dönüktür. Japon halkı ve kültürü konusunda edindiğim bilgi, izlenim ve kanaat nedeniyle bu cevap konusunda içim rahattı ve kızımın bu ülkede bulunduğu yıllar boyunca da bu rahatlığı korudum. İlk Japonya izlenimlerimden: Sokaklarında gezinirken, mekânlarına girip çıkarken saygılı, rahatsız etmeyen, yoldan geçene, yoksula yardıma hazır olmayı öğretmiş bir kültürün ağırlığını koruduğunu fark etmemek imkânsız. İç ve dış savaşlarla, Hiroşima ile çok çekmiş ve çektikleri üzerine düşünmüş bir halk, Japonlar. Buna karşılık acıyı derinlerinde yaşamayı öğreten terbiyenin kişisel ve toplumsal infilaklarına maruz kalmadıkları söylenemez. Bu konuyu daha sonraki yazılarımda geniş bir şekilde ele alacağım inşallah.
Orta hatta kısa vadeli bir geleceğe dönük inançtan yoksunlaşan toplumun çocukları hangi hayalleri kurar, nasıl bir hayat tasavvur eder ve umut duymayı başarabilir? Sanki, Çehov’un öykü kahramanının düşündüğü üzere kendini çalışarak bu düşüncelerden (depresyondan da) kurtaracağına inanmaya başladığı izlenimini veren bir halktır, Japonlar. Aksi halde geçmişi düşünmenin şimdiki zamanın (olabilen) şevkini hırpalamayacak şekilde yorumlanması nasıl mümkün olurdu? Bu soru bir bakıma Ağustos’ta Rapsodi’de Büyükanne Kane’nin geçmiş hiç düşünülmeyebilir ve şimdiki zaman gibi gelecek de işte böyle bir bastırmayla kurulabilirmiş gibi düzenlediği hayatın kırılganlığında cevabını buluyor. Hayır, yüzleşme (ve helalleşme) gerçekleşmediğinde bastırılan her an geri gelebilir.
Duygularını bastırmada ustalaşmış ve çektiğin acıyla sahip olduğun erdemi derinleştirmiş olabilirsin. Fakat, yüzleşmenin ertelenemediği bir yer var ki işte orada an geliyor yürekte dondurulduğu sanılan yaranın gerçekte kanamaya devam ettiğini fark ediyor, sahibi.
Bazen de giden yüzünden hatırlamaya mecbur kalırız, en acı şekilde gitmeye zorlananın siması bize hatırlama ve düşünme görevini yükler, düşünmeye ve üzülmeye sevk eder.
Üzülsek de düşünmeye mecburuz: “Biz gerçek anlamda bir 12 Eylül muhasebesi gerçekleştirdik mi?” sorusuna dönmek zorunda olduğumuz açık; kaldı ki henüz 12 Eylül Anayasası ile idare etmek zorunda kalan bir toplumuz. Büyük kazanımımız olan barış süreci hatırına ertelediğimiz, göz ardı ettiğimiz birçok eksik ve kusur gibi, 12 Eylül muhasebesinin de bastırılmaya veya göz ardıya gelemediğini gösteriyor, Berkin ve Burak cinayetleri.
Dünyanın öteki ucundayım, ama aklım Türkiye’de, Okmeydanı’nda. Evlatlarını yitiren ailelerinin gösterdiği dayanışma, barış sürecine verilen emek ve bununla birlikte topluma yayılan inanç, bu konularda sahip olduğumuz toplumsal bilinçlenmenin bir göstergesi olarak umut duymamı sağlıyor. Ancak kuşkusuz Berkin ve Burak’ı kaybetmemizi getiren sebeplerle doğru dürüst yüzleşmeyi başarırsak sahih bir barışın yolunu adımlamayı sürdürebiliriz.
http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19591/daha-ne-kadar-uzulebiliriz
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016