Mehmet TIRAŞ

DEVLET-TOPLUM-BİREY VE SİVİL TOPLUM İLİŞKİSİ-4
25.09.2023
1176

Üretim biçimi değişince örgütlenme biçimi de değişir.

Üretim biçimindeki değişiklik bir çağın kapanıp bir çağın açıldığını ortaya koyar.

Nitekim en son olarak üretim biçiminin değişmesi üç yüzyıllık sanayi toplumunun kurumlarını, kavramlarını ve argümanlarını devre dışı bıraktı.

 Bu çağın adı da “Bilgi Çağı” olarak adlandırıldı.

“Bilgi”, ekonominin her alanında üretimin değişmez temel girdisi oldu.

Fabrika dönemi kapanırken “Hizmet Sektörü” öne çıktı.

Dünyanın gelişmemiş birçok ülkelerinde olduğu gibi bizde de bu değişimi kavramak büyük zorluklarla karşılandı.

Bizde siyasi partiler, işçi ve memur sendikaları, işveren kuruluşları; yenidünya görüşünün demokratik yeryüzünün yeni değişmez ilkeleri olan; ”Sivil toplum, bireyin özgürlüğü, azınlık hakları, eşit vatandaşlık hukuku” karşısında hazırlıksızdı.

Dijital teknoloji ve internetin devreye girmesi bu süreci kamçıladı.

Burada yeri gelmişken hakkını teslim etmeden geçemeyiz:

“12 Eylül askeri darbesinden sonra 1983 yılında iktidara gelen ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal, dünyadaki bu gelişmeleri kavrayan siyasilerden biriydi.

Yeni bir çağın ortaya çıktığını,adının da “Hizmet Sektörü”  olduğunu, sanayi döneminin kapanma sürecine girdiğini dile getirirken, dijital teknolojiden bahsediyordu…

Devletçi ekonomi politikalarının toplumu geliştirmediğini,vatandaşı körelttiğini,serbest piyasaya vurgu yaparken;”devleti baba olarak görmeyin”, baba eli sopalı olur ve özgürlük vermez…

Topluma yenidünya düzenini anlatıyordu ama muhalefet ve sivil toplum olarak bilinen işçi sendikaları ve meslek kuruluşları buna çok sert muhalefet etmeye başladı.”

Özal bu konuda öngörüleri ile farklı bir siyaset izleyip ülkeyi yeryüzünün demokratik bir parçası olmasının mücadelesini vermek için,büyük bir çaba içindeydi ama ömrü yetmedi.

Bizde,”Sivil itaatsizliğe dayanan örgütlü toplum ve bireyin özgürlüğü” tartışmaları seksenli yılların ortasına rastlar.

Çünkü Küreselleşme, “bireyin özgürlüğünü, sivil toplumu ve  muhalefeti yok sayan iktidarların” ömrünü tehdit eder oldu.

Küreselleşme rüzgârı 1989 yılında Berlin Duvarını yıkmış, sosyalist ülkeleri de bertaraf etmişti.

Bizde ise,küreselleşme süreci ile sivil toplum ve özgür birey tartışmaları çok sıcak karşılanmadığı gibi; emperyalizmin ve neoliberal  politikalarının, yeni sömürü  kavramları gibi bilinen “Sol” hamaset sloganlarla karşılandı.

Yenidünya düzenin ilkelerinin tartışmaları devletin tepe noktasında da sakıncalı görülüyor,zaman zaman MGK’lu üzerinden uyarıcı açıklamalar yapılıyordu.

Yenidünya sisteminin ilkeleri olan ”Sivil ve itaatsiz örgütlü toplum,özgür birey,azınlık hakları,eşit vatandaşlık hukuku” birer evrensel değişmez kavramlar olarak,demokratik yeryüzünde karşılık buldu, yayıldı, yerleşti.

Türkiye’nin siyasal sistemi hukukun evrensel ilkeleri üzerine oturmadığından, bizde devlette aranması gereken;”Yargı bağımsızlığı,ifade ve örgütlenme özgürlüğü”  yenidünya sistemine uygun değildi, uygun hale gelmeye de direndi…

Hala da direniyor.

“Sivil toplum,bireyin özgürlüğü,azınlık hakları ve eşit vatandaşlık hukuku” gibi kavramlar, Millî Güvenlik Kurulu(MGK) gibi siyasete yön veren “Silahlı ve sivil bürokrasi” , hep olduğu gibi sakıncalı gördü ve süreci engellemek için sık sık müdahale etti.

“Devletin ali menfaatlerine” ters gelen  her söz  söyleyen, yazan- çizen  hele de Kürt sorunun bahsedenlere doksanlı yıllarda, Devlet Güvenlik Mahkemeleri(DGM) anında devreye giriyor ve cezalandırıyordu.

Ama…

İnterneti kesme gibi bir lüksleri yoktu, internetsiz bir haberleşme ve hizmet vermek imkânsızdı.

İnterneti kestiğiniz anda, bankalar hizmet veremiyor, borsa işlem yapamıyor, tren kalkmıyor ve uçak uçmuyordu.

Bilgi toplumu aynı zamanda ”Bir Bilgi Ekonomisiydi”, sorunların çözümünü arayan insanların toplumu olarak ortaya çıkmıştı.

Bilgi toplumunda birey ilk önce sorunlar karşısında kendini sorumlu görüyor ve insiyatif alıyordu.

Bizim örgütlenme geleneğimizde  ve siyasetimizde böyle bir kültür olmadığı için, bilgi toplumunun ortaya çıkarttığı, bireyi öne alan yeni örgütlenme biçimi ancak, gelişmiş, eğitimli ve sosyal toplumların anlayacağı yeni bir kültürdü.

Bilgi toplumunun sivil toplum anlayışı, ”bireyi özgürleştiren” ve öne çıkaran ve yeni sistemi öne alırken, bizde böyle bir gelenek olmadığı gibi kısa sürede oluşacak toplumsal bir iklimde yoktu.

Bu gelişmeler karşısında yenidünya düzenini ve ilkelerini anlamak içinde zamana ihtiyaç vardı.

Yenidünya düzenini mevcut partiler geleneksel siyaset üzerinden sorunlara çözüm aramaları zaman kaybettiriyordu.

Kısa süre içerisinde doksanlı yılların ortasına gelince “Cep Telefonun” devreye girmesi,peşinden “Sosyal Medya” diye adlandırılan, dijital evrensel bir ağ üzerinden örgütlenme ve haberleşme argümanı olan, çağın en güçlü muhalefeti ortaya çıkıyordu.

Milyonlarca kişi elinin altında olan cep telefonu ile,sosyal,siyasal,ekonomik ve kültürel sorunlara müdahale eder oldu ve gündem belirlemeye başladı.

Yazılı medyanın yerini dijital gazeteciliğin almaya başlaması başlı başına bir devrim yaratırken…

Yıllarca yok sayılan ve yasaklanan Kürt sorunu ülkenin çözüm bekleyen sorunu olduğunu bir daha kendini gösterdi.

Bizde siyasetin göbeğinde olan ve siyasete yön veren  “Ordu, zor oyunu bozar”  mantığı ile hareket etse de,değişim baş döndürücü bir şekilde toplumun her kesimini ve kurumlarını etkilemeye, tüm  zorluklara rağmen, yoluna devam etti ve  ediyor.

Bazı sektörlerde insansız üretime geçildi, geçiliyor…

Yeniçağın teknolojisi olan Bilgisayarın son sitemi yok ve ucu açık,bilgisayarın sirayet etmediği alan yok gibi.

İşçi sendikaları ise biz: ”robotların girdiği fabrikalar istemiyoruz” diye işçilere slogan attırıyorlar ama söylediklerine kendileri de inanmıyorlar.

Yeniçağ bir yanda, biz diğer yandayız.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar