Hadi ULUENGİN

Cumhuriyetimiz kutlu olsun
29.10.2014
1622

 NASIL ki Mustafa Kemal kendilerine “Kemalist”diyenlere hibe edilmeyecek kadar değerlidir, bugün 91. yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet de sırtına“Cumhuriyetçi” yaftası yapıştıran ve aynı familyaya mensup olan zevata teslim edilmeyecek kadar kıymetlidir.

Hele hele, en çok onlar putlaştırıyorlar ve en çok onlar tapınıyorlar diye aynı Cumhuriyeti “ulusalcı” bezirgânların tekeline bırakmak affedilmez bir gaflete tekabül eder.

Dolaysısıyla ilkin, 91. yılını idrak ettiğimiz Cumhuriyet Bayramı hepimize kutlu olsun!

***

OYSA yaklaşık yirmi seneden beri özgürlükçü kesim bünyesinde de aynı Cumhuriyeti ve onun değerlerini küçümseyen, hiç olmazsa mırın kırın eden bir damar ortaya çıktı.

Esas nedenini de yukarıdaki statüko zaptiyelerinin eleştirilerden korunabilmek ve sultayı sürdürebilmek için 1923’ü daha da dokunulmaz bir tabuya dönüştürmeleri oluşturdu.

Yani onlara duyulan haklı tepki pireye kızıp yorganı yakmak gibi bir durum doğurdu.

Hâlbuki böyle bir mirasyedi lüks kimseye, hele hele bizlere hiç bahşedilmedi.

Tam tersine, bilhassa o özgürlükçülüğümüzden ve o eleştirelliğimizden dolayıdır ki Cumhuriyeti “Cumhuriyetçilere” rağmen en çok ve en önce biz sahiplenmekle yükümlüyüz.

***

TABİİ burada Cumhuriyet’e yönelik olarak hepimizin bildiği ve laikçi dayatmadan Kürt meselesine uzanan sayısız, haklı ve meşru sorgulamayı bir bir tekrarlayarak, “be adam, bütün bunlar mevcutken hangi yüzle özgürlükçülükten dem vuruyorsun”denebilir.

Ama kazın ayağı öyle değil...

***

DEĞİL, çünkü 1923’ü bugünün kıstaslarıyla ve zamanının ruhundan soyutlayarak değerlendirmek; üstelik de çok milletli bir Müslüman imparatorluktan laik bir ulus-devlete geçişin ilk örneği olduğunu unutmak önce “anakronizm” denen yanılgıya düşmek olur.

Sonra da insafsızlığı had raddeye vardırmak olur.

O zamanın ruhu ki daha 1. Harp arifesinden itibaren genel yönünü bütün yerküre sathında demokrasileri tu kaka eden ve totalitarizmleri yücelten rotaya çevirmişti.

2. Savaş başlarken Avrupa’daki liberal rejimler bir elin parmaklarıyla sayılıyordu.

Ebedi Şef” tanımına benzer lider fetişizmleri ise öyle bir raddeye varmıştı ki, Yahya Kemal en demokrat Batı başkentlerinden biri olan Prag’ı bile oradaki Edvard Beneş kültünü kastederek, “Bir şehr idi güneşsiz / Görmedim tek semtini Beneş’siz” diye hicvediyordu.

Fakat işte bu zamanın ruhuna ve tebaa geleneğinin köklülüğüne buna rağmen, üzerine basa basa söylüyorum, Cumhuriyet hiçbir zaman totaliter bir yönetim o-luş-tur-ma-dı!

Otoriter bir diktatörlükle yetindi ki, ikisi arasındaki fark şöyle böyle değil, hayatidir!

Kamusal müdahaleye rağmen birey mahremine ilişmeyen Cumhuriyet otoritarizmiyle, o bireyi zaten yok etmek isteyen totalitarizmleri karşılaştırmak demagojinin dik âlâsı olur.

***

ÖTE yandan, yukarıda dediğim gibi, laikçi dayatma veya milli mesele, o Cumhuriyet’in dizi dizi yanlışını bugün tabii ki eleştirmekle ve de mutlaka düzeltmekle yükümlüyüz.

Ama bunlar vardı diye de mirası toptan reddetmek inkârcılığı bile aşar. Nankörlük olur.

Tarih mükemmeliyetçi bir seyir izlemiyor ve artılar da daima eksilerle at başı gidiyor.

O hâlde Cumhuriyet’in değerlendirmesindeki temel soru ve sorun da 1923’ten itibaren artıların mı, eksilerin mi ağır bastığı noktasına odaklanıyor.

Ben kendi hesabıma, bizzat Cumhuriyet’e olan eleştirelliğimi bile esas itibariyle aynı Cumhuriyet’e ve onun geri planında yatan genel düşünce sistematiğine borçlu ve medyun olduğumu bildiğimden, hiç tereddütsüz, haydi haydi artılar ağır basıyor cevabını veriyorum.

Dolayısıyla Cumhuriyetimizin 91. yıldönümü tekrar kutlu olsun!

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar