Mümtazer TÜRKÖNE
(The Turkish Post) – MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Bugün için en olmaz gibi görüneni hayal edin:
Kürtçe eğitim veren okullar, hatta üniversiteler açılıyor. Talim Terbiye’nin bir birimi Kürtçe müfredat hazırlıyor, Kürtçe ders kitapları basılıyor, Matematik, Coğrafya, Jeoloji dersini Kürtçe anlatan öğretmenler kara tahtanın önüne geçiyor.
Diyelim ki bu hayal gerçekleşti.
Ne olur?
Bana sorarsanız tam bir felaket olur. Kürtlerin ve Kürtçenin başına gelebilecek en büyük felaket.
Emsal olarak din eğitimini alabilirsiniz. Hükümetimiz 23 yıldır bütün okulları imam-hatipleştirdi. Kur’an kurslarının önü sonuna kadar açıldı. Din eğitimi devlet nezdinde ayrıcalıklı bir konuma yerleşti. Sonuç? Din ve dindarlık adına tam bir felâket değil mi? “Arka bahçeler”, gençlerin sigara kaçamağı yaptığı, tek kale maçların oynandığı ve aralarda deizmin tartışıldığı beton zeminler haline geldi.
Bizim bu dünyada varoluşsal şartlarımıza, bizi insan olarak yücelten sanatımıza, edebiyatımıza, kültürel birikimimize, ortak değerlerimize dair ne varsa tanınmaz ve işe yaramaz hale getirmek için bir vandalın eline vermek yerine Milli Eğitime teslim etmeniz yeterli.
Yüzlerce saat İngilizce dersinden sonra tek bir cümle kurmayı beceremeyen çocuklarımızdan sonra, devletin okullarında Kürtçe öğrenecek gençlerin halini düşünün. Kürtçe eğitim veren okullar Kürt siyasî hareketinin arka bahçesi mi olur, yoksa resmî düzeyde yönetilmenin bütün sevimsizliğini ve iticiliğini kuşanarak dipsiz kuyusu mu?
Kararı verecek olan ben değilim. Benim referansım sağlam: Kararı anadilde eğitim talep edenler verecek. Devlet, sulandırmadan, laçkalaştırmadan bu talebe cevap verecek. Elde edilecek sonuç başka mesele.
Bana sorarsanız kaya gibi duran bir Kürt aydını olan dostum Halit Yalçın’ın çabaları, tek başına Kürtçe eğitim faslından daha fazla ciddiye alınmalı. Van’da küçük çaplı parke işinden kazandığı parayı, eline geçen bütün Kürtçe metinleri kitap halinde basmaya harcayan, bir Kürt aydınlanmasına ömrünü vakfeden Halit Yalçın’ı Kürt kültürü ve kimliği adına mutasavver resmî girişimlerden daha fazla dikkate almalısınız. Öbür taraftan Kürt edebiyatına destek vermeyi, Türklerin kendi edebiyatları için Yaşar Kemal’e, Ahmet Arif’e olan ödenemez borcu olarak da görebilirsiniz.
Temel tartışmaları başka bir boyuta taşımak değil, politik düzeyde dile getirilen, anayasal düzeyde çözülmesi gereken iri meselelerin gerçek hayattaki karşılığına dair fikir vermeye çalışıyorum.
Süreci istemeyen üç grup:
Anayasal prensiplere ve hamasetin yuvarladığı önyargılara hapsolan tartışmalarda birbirinden farklı üç kesim öne çıkıyor:
İlk sırada, Sürecin Öcalan ve DEM odaklı yürümesine itiraz eden Kürt ulusalcıları yer alıyor. PKK dağlarda iken silaha karşı çıkan bu kesim, şimdi şiddet araçlarının terkedilmesinden şikâyet ediyor. Temel itiraz konuları ise ulus devlet hedefinden vazgeçilmesi. Böylece Kürt siyasetinde temel ayrışma Öcalan’ın “demokratik entegrasyon” stratejisi ile Kürt ulusalcılarının “Bağımsız Bileşik Büyük Kürdistan” megalo ideası arasında bölünmüş oluyor. Bu kesim Öcalan’a ve DEM’e odaklı Kürt siyasî hareketi için önemli bir rakip değil; sosyal medyada sesleri çok çıkıyor, ama sayıca çok azlar ve ağırlıklı olarak diasporada, bilhassa Avrupa’da yaşıyorlar.
İkinci kesim, CHP’nin ulusalcıları. Ulusalcılık hem Kürtler hem de Türkler için, milliyetçilikten farklı olarak sol-laik eğilimlerin baskın geldiği ulus-devlet bağlılığını temsil ediyor. CHP, parti kimliği olarak ulusalcılar, sosyal demokratlar ve Alevî-Bektaşilerden oluşan üçlü bir koalisyonu içinde barındırıyor. Son zamanlarda bu koalisyona, güçlü bir anti-Erdoğan damar eklendi. Alevîlerin sesi çıkmıyor; sosyal demokratlar ideolojik ortak paydalarını kaybederek amorf bir kitleye dönüştü, sahil şeridinde yoğunlaşan Cumhuriyetin seçkin geleneğini sürdüren ulusalcılar ise CHP kimliği ve imajı üzerinde, Yılmaz Özdil düzeyinde etkin durumdalar.
Son sırada, MHP’nin dışında yer alan Ülkücü-Milliyetçi partiler; İyi Parti, Zafer Partisi ve son zamanlarda öne çıkan Anahtar Parti bulunuyor. Bahçeli’nin Süreçte ana sürükleyici ve belirleyici aktör olarak yer alması, milliyetçilik adına doktriner itirazların tamamını peşinen geçersiz kıldı. İtirazlar hep politik düzeyde.
Dervişoğlu’nun dün, Kürt sorununun varlığını kabul etmesi ve eşit vatandaşlık temelinde çözümden bahsetmesi ilke düzeyinde milliyetçiler arasında problem olmadığını gösteriyor. Daha ötesi itiraz edenlerin tamamının demokrasi ve hukuk ortak paydasını savunması, Sürecin selameti açısından yapıcı bir iklim oluşturuyor.
Kürt ulusalcıları dışında Sürece, ilke düzeyinde itiraz eden ve direnç gösteren bir kesim yok. Eleştirilerin ve tartışmaların tamamı, İmralı’ya heyet gitmesi, zaman zaman patlayan anayasa tartışmaları ve geçmişe dair kanlı hatırlatmalardan ibaret.
Asıl sorun başka yerde.
Tıngır-mıngır yolunda ilerleyen Türkiye otobüsü bir kavşağa gelip dayandı. Gidilecek yol belli. Son sürat virajı alırken herkes fırsattan istifade kendi hesabını görüyor. Tartışmaların sebebi Kürt sorununun çözümünden önce bu ince hesaplar. Sorunlar, Çözümün dinamiklerinden değil siyasî rekabete dair bu ince hesaplardan çıkıyor. Yoksa herkes Sürecin devlet projesi olarak yürüdüğünü, arkada sağlam garantilerin ve hesapların yattığını düşünüyor.
Milliyetçi-Ülkücü geleneğin önemli isimlerinden, aktif siyaset içinde fiilen yer alan eski bir dostum, iki saatlik bir telefon konuşmasında milliyetçiler adına bütün itirazları tek tek sıraladı. İtirazların neredeyse tamamı, son yüz yıl, bilhassa son kırk yılda ulus devlet nezdinde üretilen “bölücülük” suçunun gerekçelerine dayanıyor. Ana tez: Türkiye etnik kimliklere bölünerek parçalanır. Bugüne kadar resmî düzeyde tekrarlanan “bölücülük” tehlikesi dışında itiraza konu yeni bir unsur yok. Kürt etnik kimliği, kültürü ve dili karşısında Türk sıfatını yüceltmek ve ayrıcalıklı bir konuma yerleştirmek gibi bir dertleri yok. Sadece “Türk”ün bir etnik kimlik değil vatandaşlık sıfatı olduğu söyleniyor. Dervişoğlu’nun da onayladığı “eşit vatandaşlık” prensibi bu meseleyi de çözüyor.
Çözüm Süreci, Devlet ve Kürt siyaseti katında asimilasyon yerine entegrasyonu eşit vatandaşlık temelinde bir uzlaşma şeklinde yerleştirerek meseleyi hal yoluna koyuyor. Numan Kurtulmuş’un “Türklerin gururu, Kürtlerin onuru” formülü, Türklerin kibri ile Kürtlerin raconunu karşı karşıya getirmediği sürece doğru bir formül.
Geçmişin acı hatıralarına gelince… Unutmak, hafızanın yeteneğidir. Her şeyi hatırlayarak nasıl yaşardık? Ülke çapında psikolojik açıdan rehabilitasyona ihtiyacımız var. Bu yüzden Sürecin aslî dinamiği, psikoloji yönetiminden geçiyor. Kan davasını kışkırtır gibi geçmişin acı hatıralarını hatırlatanların niyetinden, bir raddeden sonra kuşku duymalıyız. Geçmişe takılıp kalanlar geleceği inşa edemez.
Çözüm Sürecini bekleyen tehlike, Sürecin kendi parametreleri ve dinamiklerinden gelmiyor. Süreç, kendisini dolaylı şekilde siyasî hesaplaşmaların aracı haline getirenlerin tehdidi altında. İktidar rekabeti kızıştı. Çeyrek asırlık iktidarın sona yaklaştığı inancı toplumda kuvvet kazanıyor. Koltuğa yapışmak için iktidarın, koltuğu ele geçirmek için muhalefetin Çözüm Sürecini istismar etmeleri dışında bir tehlike yok.
Ellerinde balta doğrudan Çözüm Sürecini doğramaları gerekmiyor. Çözüm Süreci’nin yükseleceği sağlam temelleri bataklığa gömmeleri yeterli. Sağlam temel demokrasi ve hukuktan ibaret. Demokrasiyi aksatan, hukukun işlemesine, hükmünü tesis etmesine engel olan her teşebbüs Sürecin önüne takoz koyacaktır.
Sorumluları peşinen Sürecin tarafları arasında değil iktidar rekabetinin doğrudan veya dolaylı aktörleri arasında aramalısınız.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.11.2025
8.11.2025
7.11.2025
3.11.2025
1.11.2025
29.10.2025
26.10.2025
21.10.2025
19.10.2025
16.10.2025