Mümtazer TÜRKÖNE
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nden Ankara Başsavcılığı'na giden “suç duyurusu” yazısının tek defosu “gizli” olması.
TCK 299, yani “cumhurbaşkanına hakaret suçu”, “Devletin egemenlik alametleri ve organlarının saygınlığı”na karşı işlenen suçlardan biri olduğuna göre Cumhurbaşkanlığı makamının devreye girip suç duyurusunda bulunması normal; “gizli” olmasının ise hiçbir açıklaması yok. Yargıya müdahale mi? Hidayet Karaca ve arkadaşlarının bir yılı aşkındır tutuklu oldukları “Tahşiye davası”nın Çağlayan'da başladığı saatlerde Cumhurbaşkanı'nın ayrı bir iddianame sahibi gibi sıraladığı cümleler arasında yer alan “inlerine girdik” lafı, doğrudan ve en yüksek perdeden yargıya müdahale hatta, anayasa suçu kapsamında “yargıya talimat” anlamına geliyor.
MİT TIR'ları olayında, savcıların mahkeme karar vermeden bir gün önce tutuklanacaklarının belli olması, devletin bütün kurumlarının tepeden tırnağa sorgulanmasını gerektirecek çapta büyük bir skandal. Haberdar'da Arzu Yıldız, Adalet Bakanlığı'nın bir önceki güne ait resmî yazısı ile bu skandalı belgeliyor. Türkiye'nin yaşadığı sistem sorununun merkezinde yargı bağımsızlığının ağır hasar görmesi bulunuyor. Sistem sorununu, “başkanlık”, “yarı başkanlık” olarak değil de “yargı bağımsızlığı” şeklinde formüle ettiğimiz zaman, işte o zaman gerçek bir tartışma başlıyor. Yargı bağımsız olacak mı? İşte bütün mesele bundan ibaret. Yargıçların anayasanın ve evrensel hukukun açık hükmüne aykırı bir şekilde kararlarından dolayı tutuklandığı, yine kararlarından dolayı yargıçlar hakkında soruşturmaların açıldığı, açığa alındıkları, yargıya açık emir ve talimatların verildiği, iktidar eliyle yargıyı etkilemeye teşebbüs suçunun artık vaka-i adiyeden olduğu bir ülkede cumhurbaşkanının icrai yetkilerine odaklanmak, ölüm döşeğindeki hastayı yüz metre koşusuna hazırlamak gibi bir şey.
Türkiye bir ara dönemden geçiyor. Eninde sonunda her şey aslına avdet edecek ve ülke normalleşecek. Bugün kullanılan fiilî yetkilere anayasal nitelik kazandırmak ve bunun için devletin altını üstüne getirmek, kırılıp dökülmüş bir hukukla kumdan bir kule yapmaya benziyor. Cumhurbaşkanının farkında olmadan aradığı şeyin yargının da kendi iradesine bağlanmasından ibaret olduğunu, başkanlık sistemi tezini savunurken hep hoşuna gitmeyen yargı kararlarını gerekçe göstermesi durumu yeteri kadar açıklıyor. Otokrasi veya diktatörlük iddiaları, Cumhurbaşkanı'nın Başbakan'dan aldığı yetkilerden ve “iki başlılığı giderelim” tezinden kaynaklanmıyor. Koza-İpek'e el konulması icraî bir yetkiye mi dayandırıldı? Basın özgürlüğü ihlalleri, yargı bağımsız işlese mümkün olur muydu? Asgari şartlarda icrayı denetleyebilen bir yargı iş başında olsaydı, Samanyolu grubu Türksat'tan indirilebilir miydi?
Unutmayalım, 1789'un meşhur bildirgesinin 16. maddesine yazıldığından beri “temel hakları güvence altına almayan ve kuvvetler ayrılığına uymayan bir toplumda anayasanın mevcut olmadığını” biliyoruz. Kuvvetler ayrılığı prensibine aykırı olarak hukukun fiilî müdahalelerle çiğnenmesinden daha tehlikeli olan, bu müdahalelerin bir anayasal sistem olarak formüle edilmesi ve kalıcı hale getirilmesidir.
Türkiye'yi anayasa mühendisliğine ihtiyaç hissettirmeden ilerde normalleştirecek sistem “partili cumhurbaşkanlığı” sistemi. Üstelik çok kolay. Sadece Anayasa'nın 101. maddesinde yer alan “cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişkisi kesilir” ibaresi çıkartılırsa, Türkiye otomatik olarak “partili cumhurbaşkanlığı” sistemine geçecek. Fiilî durum anayasal nitelik kazanacak. Partisini yönetecek Cumhurbaşkanı artık eskisi gibi 299'un arkasına sığınamayacak.
AK Parti'nin anayasa kurmayı Mustafa Şentop, her partinin anayasa taslağının halk oylamasına sunulmasını öneriyor. Bu durum bile referandumla anayasa yapmayı mümkün kılmıyor. “Partili cumhurbaşkanı” üzerinde uzlaşma sağlanabilir. Şartı sulh ceza hakimliğinden, HSYK'dan başlayarak kuvvetler ayrılığı prensibini işletecek ve yargıyı bağımsız kılacak anayasal değil, yasal düzenlemeler. Devam edelim.
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.09.2025
21.09.2025
18.09.2025
14.09.2025
9.09.2025
6.09.2025
5.09.2025
2.09.2025
1.09.2025
30.08.2025