Mümtazer TÜRKÖNE
Ahmet Davutoğlu tam olarak bir Saray darbesine maruz kaldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanı bir ‘Saray darbesi’ ile devrildi. Eski zamanlarda olsaydı sadece makamını kaybetmekle kalmayacak, boynunu da celladın ipine uzatacaktı. Uzak bir vilayete sürgün veya oda hapsine alınarak gözetim altında tutulma gibi daha ehven ihtimaller, Saray’daki öfke patlamalarına bakılırsa pek ihtimal dahilinde değildi. Eski zamanların saray darbelerine göre ucuz kurtulmakla beraber, siyasî olarak toza dönüşüp dağıldı.
Saray darbesi, kişisel ihtirasların belirleyici faktör olarak devreye girdiği, dar iktidar klikleri arasında entrikalarla, kumpaslarla, tuzaklarla yönetimin el değiştirmesini anlatan bir deyimdir. Sarayların ihtişamı altında, zengin ve tekellüflü odalarında, yüzlerdeki sinsi ifadeler ağdalı protokolün arkasına saklanarak ve işsiz güçsüz, üstelik şımarık saray seçkinlerinin kıskançlık ve dedikodu ateşiyle yaktıkları kazanla bu darbe gerçekleşir. Bu yüzden iktidar değişikliğinin halktan, gerçekler dünyasından ve ülke sorunlarından bağımsız gerçekleştiğini vurgulamak adına keyfiliği ve kişisel ihtirasları sembolize eden ‘saray’ vurgusu bu darbe türü için özenle yapılır. Zaten öyle olmadı mı? AK Parti’nin MYK üyelerinin tek tek alındığı, altın varaklı koltuk ve sehbaların, kristal avizelerin altında, üstelik adı ‘saray’ olan bir binanın içinde önlerine uzatılan ve Davutoğlu’nun işini bitiren belgeyi imzalamaları ile gerçekleşen iktidar değişikliğini başka hangi teknik tabirle tavsif edebilirsiniz? Sarayda organize ve icra edilen düpedüz bir ‘saray darbesi’ gerçekleşti ve Türkiye’nin seçimle gelmiş meşru başbakanı koltuğundan indirildi.
İşin ‘saray’ kısmını vurgularken ‘darbe’ faslını gözden kaçırmayalım. Tam olarak bir hükümet darbesi gerçekleşti. Tıpkı 27 Mayıs 1960’da, 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de olduğu gibi. Seçim kazanmış bir partinin genel başkanı olarak başbakanlık makamında oturan kişi, ‘yetkisiz ve sorumsuz’ bir cumhurbaşkanının tarafsızlığını çiğneyip eski partisini örgütlemesiyle yani anayasa askıya alınarak alaşağı edildi. Millî irade veya anayasa lafını ağzına alanların, içi boşaltılmış ve anlamını bütünüyle yitirmiş değerlerden bahsettiğini bilmesi ve anlaması lazım. Mesele yenin içinde kırılan bir kol hikâyesi, bir partinin iç meselesi, bir kardeş kavgası değil, demokrasiye karşı bilinçli ve programlı bir kalkışmadan ibaret.
Türkiye geçtiğimiz yıl peş peşe iki seçim geçirdi. İlk seçim cumhurbaşkanının başkanlık kampanyası baskısı altında gerçekleşti ve iktidar partisi seçimi kaybetti. İkinci seçim, Davutoğlu’nun ön plana çıktığı, sistem değişikliği yerine istikrar ve güven arayışının karşılandığı bir seçim oldu ve partideki liderlik halktan onay aldı. Devrilen başbakanın sandıktan çıkmış bir başbakan olduğunu, gücünü başlangıçta onu o makama getirenden değil, halktan aldığını unutmayalım. Öyleyse bu saray darbesi bir tek kişiyi değil, halkın iradesini ve demokrasinin en temel referansı olan sandığı hedef alıyor. Demokrasiyi askıya alan bir darbe bu saray darbesi düpedüz.
Ağır demokratik meşruiyet kaybı, Saray iktidarının da sonunu getirebilir. Başbakanlığa, halkın iradesini temsil eden biri değil, bir ‘memur’ yani ‘emir alan kişi’ tayin edilecek. Halk tarafından seçilen yetkili-sorumlu başbakanı alaşağı eden, halk tarafından seçilen yetkisiz-sorumsuz cumhurbaşkanı fiilî gücünü, bu sefer tamamen kendi kerametine bağlamış olacak. Cumhurbaşkanının konumu da dahil icra gücünün hiçbir anayasal-demokratik meşruiyeti kalmayacak.
Bu şartlarda ülke yönetilemez. Meşruiyetini kendi elleriyle yok etmiş, sadece fiilî güce dayanan bir otokrasi içerden ve dışardan her türlü gayrı meşrû müdahaleye açık hale gelir. Saray zamansız ve icapsız bu darbe sonucunda kendi iktidarını da sorgulamaya açmış oldu.
Bizde darbeler kalıcı olmuyor. Saray’ın Türkiye’yi en kısa zamanda bir erken seçime götürmek dışında çaresi yok. Meşruiyet kaybını telafi etmek ve demokrasiyi askıdan indirmek başka türlü mümkün olamaz.
Peki Saray bu seçimi kazanır mı? Cevabı bu ‘saray darbesi’ne karşı aldığı tavırdan başlayarak muhalefet verecek.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025