Ümit Akçay
Ekonomik krizlerin yoğunlaşması, ekolojik krizlerin alarm vermesi ve gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da artması gibi sorunlara kar motifinin temel amaç olduğu bir üretim modeli içinde çözebilmek giderek olanaksızlaşıyor. O nedenle, ekonomik ve ekolojik krizlerin aşılabilmesi için rasyonel esaslara göre örgütlenmiş bir toplumsal sistem, demokrasinin kazanılabilmesi için de solun yükselmesi gerekiyor.
Küresel finansal krizin üzerinden 10 yıl geçti ancak merkez kapitalist ülkelerde şimdiye kadar güçlü bir toparlanma görülmedi. Büyük bir olasılıkla 2019 yılında Avrupa ekonomilerinde ve Çin’de ekonomik yavaşlama görülecek. Buna rağmen ekonomi politikalarında herhangi bir değişim yok. Ekonomik olarak neoliberal politikalardaki ısrar ise, pek çok ülkede merkez (sağ ve sol) siyasetlerin çökmesine neden oldu, olmaya devam ediyor. Bu yazıda tartışmak istediğim argüman şu: Sol kanadı kırılmış bir demokrasi ekonomik krizle sınandığında, otoriterizmin yükselişine karşı duramaz.
KAVRAMSAL TEMİZLİK İHTİYACI
Öncelikle tartışmada neden bahsettiğimizi ya da bir kavramı kullanırken aynı şeyi kast edip etmediğimizi anlayabilmek için bir kavramsal temizliğe ihtiyaç var. Bu elbette bir gazete yazısı dahilinde yapılamaz. Ancak burada, basitleştirme pahasına bazı tanımlardan hareket edeceğim. Demokrasiyi iki şekilde tanımlayabiliriz.
Siyasi (ya da formel) demokrasi, yönetimde güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ile mülkiyet, ifade, inanç, fikir ve örgütlenme özgürlüklerinin anayasa marifetiyle garanti altına alındığı bir yönetim biçimi olarak tanımlanabilir.
Ekonomik (ya da gerçek) demokrasi ise, siyasi demokrasiye, sosyal adaletin eklenmesinden ibarettir. Bir başka ifadeyle, toplumdaki her insanın, özellikle de dezavantajlı olanların, alt sınıfların kendi potansiyellerini gerçekleştirebilmesi için gerekli olanakların yaratılması, ekonomik demokrasi olarak tanımlanabilir. Ekonomik demokrasi ile siyasi demokrasi arasındaki tansiyon, kapitalist üretim tarzı sürdükçe devam edecektir.
Otoriterizm, basit olarak demokrasi karşıtlığı olarak tanımlanabilir. Ancak yukarıdaki ikili tanımdan hareket edersek biraz daha incelikli bir yoruma ulaşabiliriz.
Örneğin sağ-popülistlerin, özellikle milliyetçilikle ya da dinin siyasal yorumlarıyla birlikle gelişen akımların otoriter hareketler olarak adlandırılmaları, farklı gerekçelerle de olsa her iki demokrasi türüne de karşı olmalarından kaynaklanır.
(Neo)liberaller ise, siyasi demokrasiyi (bazı istisnalar dışında) sahiplenirken, ekonomik demokrasiye karşı çıkarlar.
Bu formüllerin çok kestirme olduğunun farkındayım ama basitleştirmek adına bu riski alarak, hangi kavramı hangi bağlamda kullandığımı bu şekilde açıklamış olayım.
(NEO)LİBERALİZM DEMOKRASİYİ TASFİYE EDİYOR
‘(Neo)liberal demokrasi’ tabiri, baştan beri bir oksimoron idi. Bir başka ifade ile bu tabir, birbiri ile zıt anlamlı kelimelerin birleşiminden oluşuyor. Yukarıdaki ayrımdan devam edersek, neoliberalizmin varlık nedeni, ekonomik demokrasiyi tasfiye etmektir. Neoliberalizm, örgütlü emeğin toplumsal, kültürel, örgütsel, ideolojik ve siyasal gücünün kırılmasına dayanıyor.
Şu anda dünya genelinde otoriterizmin yükselişi, 40 yılı aşkın uygulamada olan neoliberal politikaların sonucudur. Bir başka ifade ile farklı ülkelerde milliyetçilik ya da radikal dini yorumlarla bezense de otoriterizmin yükselişinin temelinde ekonomik demokrasinin ve bunun temel aktörü olan solun tasfiyesi yatmakta.
Küresel düzeyde hegemonik devletin (ABD) ve teknokratik uluslararası kurumlar ile her bir ülkedeki ekonomik elitlerin (burjuvazilerin), 1970’li yıllardaki krizden sonra kar oranlarını yükseltmek için ortaklaşa olarak uygulamaya koydukları neoliberal program ile birlikte sadece sol değil, demokrasi de tasfiye edildi. Dolayısıyla karşımızda yükselen otoriterizmler, (neo)liberallerin eseridir.
TÜRKİYE BAĞLAMI
Bu tartışmalar belki farklı kavramlarla da olsa Türkiye’ye de yansıyor. Örneğin günümüzde ekonomik kriz şartlarında sıklıkla gündeme getirilen ‘yapısal reformlar’, esasında tıkanmış bir toplumsal, siyasal ve iktisadi sistemin nasıl değiştirilmesi gerektiği sorusuna ana-akım ekonomi ve siyaset dünyasının verdiği yanıttır.
Türkiye’de bu tartışma, 1950’lerin sonunda ve 1960’larda yapıldı. 1970’lerin sonunda ve 1980’lerde bu tartışma sürdü. Esasında baktığımızda, 1958 ve 1978-1980 krizleri, bu tartışmaların yoğunlaşmasının temel nedeni idi. Türkiye, her iki dönemeçten de IMF programı ile çıktı. Buradaki kritik konu, IMF’den alınan borçlar değil, ekonomi politikalarının yönlendirilmesinde IMF programının etkili olmasıdır. Bunun en önemli nedeni, IMF programının aynı zamanda, Türkiye’deki büyük sermayenin de programı olmasıdır.
Ancak 1960 ile 1980 arasında farklar var. İlk olarak küresel konjonktür farklı. 1960’larda merkez kapitalist ülkelerde sosyal devlet kurumsallaşması hayata geçerken, Türkiye gibi ülkelere bunun yansıması, ithal ikameci sanayileşme stratejileri, ekonomik planlama ve dengeli büyüme programları idi. Bu dönemin temel özelliği, gerek merkez ülkelerde gerekse Türkiye gibi geç kapitalistleşmiş ülkelerde ekonomi politikalarına solun damgasını vurmasıydı.
Solun, ekonomi politikalarına damgasını vurması için iktidarda olması gerekmiyor. Hatta muhalefette iken, daha etkili olabiliyor. Bunu mümkün kılan ise, rakip bir alternatif toplumsal sistemin mevcudiyeti ve soğuk savaşın yarattığı arka plan idi. Bu anlamda sosyal adalet fikrinin ya da ekonomik demokrasinin yaygın kabul bulmasında üç etken vardı. Emekçi sınıfların yükselen mücadeleleri, iktidarlar tarafından bu mücadelelerdeki militanlığın törpülenmesi gereği ve kapitalizme alternatif bir sistemin mevcudiyeti.
Bu üç unsurun yan yana gelmesi sonucunda, gerek ekonomi politikalarının şekillenmesinde gerekse de demokrasinin tanımının siyasi demokrasinin sınırlarını aşarak, sosyal adaleti de içerecek şekilde, yani ekonomik demokrasiyi de kapsayacak hale gelmesi mümkün olmuştu.
Şimdiki tartışmada eksik olan yön budur. ‘Yapısal reformlar’ başlığı altında tartışılan sadece sermayenin programıdır. Ve bu program demokratikleşmeyi değil, otoriterizmi beslemektedir.
SOL’SUZ ÇIKIŞ MÜMKÜN DEĞİL
Ekonomik krizlerin yoğunlaşması, ekolojik krizlerin alarm vermesi ve gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da artması gibi sorunlara kar motifinin temel amaç olduğu bir üretim modeli içinde çözebilmek giderek olanaksızlaşıyor. O nedenle, ekonomik ve ekolojik krizlerin aşılabilmesi için rasyonel esaslara göre örgütlenmiş bir toplumsal sistem, demokrasinin kazanılabilmesi için de solun yükselmesi gerekiyor. Diğer tüm seçenekler, kötüler arasında daha az kötü olanı seçmekten ibaret.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2025
8.12.2025
3.12.2025
26.11.2025
17.11.2025
2.11.2025
26.10.2025
25.10.2025
12.10.2025
5.10.2025