Güldalı COŞKUN
“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız... Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz... Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek... İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!”
1944 yılında huzuruna çıkarılan siyasi bir tutukluya bunları söyleyen “CHP'nin Ankara İl Başkanı, CHP'nin Ankara Valisi ve CHP'nin Ankara Belediye Başkanı” olan Nevzat Tandoğan'dır.
1929'da göreve başlayan Tandoğan'ın 17 yıllık yöneticiliği sırasında, “medeniyet” getiriyoruz diye şalvarlı köylü ve tulumlu işçilerin özellikle Atatürk Meydanı'na girmeleri yasaklanmıştı.
Tabii bu yasak, Kurtuluş Savaşı yıllarında yoktu, olamazdı da. Atatürk'ün “Köylü, milletin efendisidir!” sözü nerede kime, ne zaman söylediyse Tandoğan duymamış olmalı ki, o efendiye köle muamelesi yapılmış. Dışlanan, horlanan ve hatta utanılan köylü!
O dönem Atatürk ile görüşmek için Ankara'ya giden (ki Atatürk'ün davet ettiği de söylenir) Âşık Veysel, şalvarı yüzünden Çankaya'ya sokulmaz. Gözleri görmeyen Veysel, 45 gün bekler ve görüşme olmadan köyüne döner.
CHP, her şeyi önce mahveden ama sonra da yapan kendisi değilmiş gibi davranmayı çok iyi beceren bir zekâya sahiptir. Bunu da insanların gözlerine baka baka yapar üstelik.
Bir Veyselci olurlar ki, yarışamazsın. Astıklarının mezarını ziyaret eder, ülkeden kovduklarına hayranlık besleyerek, kafa karışıklığını çok güzel başarırlar.
Kitlesi, ne Sabahattin Ali'nin gerçek katilini bilir, ne de Nazım Nikmet'in canını kurtarmak için CHP'nin ceberrut zihniyetinden kaçarak Rusya'ya sığındığını...
Meydanda çıkar, “size gerçekleri anlatıyorum” derken, ona inanırlar ve asla müritleri sorgulamaz. Evet, hikmetinden sual olunmaz bir partidir CHP. Bunu da eğitimle kendi halkından, köylüsünden nefret eden kuşaklar yaratmayı başarmış.
Değişen dünya ve kitle iletişim araçları sayesinde bu etkisi gittikçe azalınca, bugün elinde kalan yüzde 20-25 civarında bir oy vereni vardır. Ancak, zihniyeti hâla da değişmiş sayılmaz. AK Parti'nin ezici gücü sayesinde, istemeye istemeye değişmek zorunda kaldı. Bu CHP zihniyetinin daha birkaç yıl öncesine kadar baş örtüsü için Anayasa Mahkemesi'ne gittiklerini de unutmayalım. Aslında bundan daha vahimi, kafamızın içine, bilinçaltımıza köylü ve onun kıyafetlerinin, “anti modern, kaba, zevksiz ve çirkin” olduğu yerleştirildi.
Mesela; neden pantolon daha “modern” de şalvar değil diye düşünüldüğünde bunun tamamen algısal olduğu ortaya çıkar. Batı medeniyetinin rolü elbette çok büyük ama nedense teknolojinin beyni Japonya'nın üzerinde etkisi hiç olmamış. Sanmıyorum ki, bir Japon “ığğğ iğrenç kimonasıyla gelmiş…” diye bir cümle kursun.
Geçenlerde ekranda FerzanÖzpetek, yeni filmini tanıtıyordu kasım kasım kasılarak. O kadar dinledim ama filminin verdiği mesajı anlayamadım. Bir eleştirmen demiş ki, “bu ertesi gün filmi” yani ‘jeton' anca düşüyorsa! Tabii ne kadar geç anlaşılırsa o film, o kadar entelektüel ve sanat değeri yüksek olur! Olabilir zira; “sanat, sanat içindir” tezcilerini de yabana atmamak lazım!
Belki, güzel bir filmdir, izleyeni bol olsun ama beni başka bir programda asıl etkileyen şalvarlı bir köylü kadının ekrandan insana geçen sıcaklığı ve samimiyetiydi. Sunucu hanım dedi ki, “her yere bu kıyafetinizle gittiğinizi gördük.” Son derece içten bir ifadeyle: “ Evet kızım bu benim kıyafetim, ben köylüyüm ve böyle giyiniyorum.”
Yurt dışına da, çeşitli davetlere de böyle gidiyordu Ümmiye Koçak. Adana'nın bir köyünde 1957'de doğan Koçak, yoksul ve 10 çocuklu bir ailenin kızıdır. Sadece ilkokulu bitirir. İlk okuduğu kitap, Maksim Gorki'nin Ana'sıdır. Evlendikten sonra Mersin'in Arslanköy'üne yerleşen Koçak, tarlada, bağ bahçede çalışırken hem çocuklarına bakar, hem de okumaya devam eder. Okur ama gerçekten okur; sorunları okur, insan hikayelerini okur ve okuduğu ile hayat arasında bağ kurar, çözümlemeler yapar. “Neden köy kadının yaşadığı sıkıntıları anlatmıyorum” der ve köylü kadınlardan oluşan bir amatör tiyatro kurar. İlk öyle tanımıştık Ümmiye Koçak'ı. Ekranlarda şalvarlarıyla tiyatro yapana kadınlar haber olmuştu. Oyunları o kadar ilgi görüyordu ki, çeşitli yerlerden davet alırlar. Bu oyunları yazan, yöneten ve aynı zamanda oynayan da kendisidir.
Ekranda onu izlerken, pırıl pırıl gözleriyle yaptığı işi coşkuyla anlatmasından etkilenmemek mümkün değil. Oyunları sayesinde, köy kadının yaşadığı bazı sorunlara ışık tuttuklarını, kötü kahramanlardaki davranışlarda kendisiyle benzerlik kuranların, değişimlerine tanık olduklarını ve hem kendi gelişimleri için hem de toplum için faydalı bir iş yaptıkları için çok mutlu olduklarını anlatıyor. Bugüne kadar 15 tiyatro eseri yazan Koçak, tarlalarda çalışıp, para biriktirerek kadına şiddet konulu “Yün Bebek” adlı filmle, New York Avrasya Film Festivali'nde "Sinemada en iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı" ödülünü kazandı.
Ödülünü almaya da şalvarı, örgü yeleği ve örtüsüyle gitti.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.06.2018
3.02.2018
27.05.2018
21.05.2018
14.05.2018
29.04.2018
23.04.2018
15.04.2018
9.02.2018
2.02.2018