Murat BELGE
Bu memleketin geçmişine baktığınızda, özellikle “çok-partili” bir düzenin yürürlükte olduğu dönemlerin tarihine baktığınızda, rakip partilerin birbirleriyle sakin bir şekilde, birbirlerine bağırıp çağırmadan, serinkanlı eleştirinin sınırlarını aşmadan varoldukları bir süre geçirdiğinizi hatırlıyor musunuz? Yaşandı mı böyle bir dönem? Hayır. Demokrat Parti iktidarı ile Cumhuriyet Halk Partisi muhalefetinin hayatımızı biçimlendirdiği yılları hatırlayın—hatırlamaya yaşınız uygunsa. Bu çatışmanın sonu üç kişinin idam edilmesiyle geldi—buna “geldi” denebilirse! Derken DP’nin yerini AP’nin aldığı, 12 Mart evresinin yaşandığı, Demirel’in Ecevit’e karşı (her türlü “sol”a karşı) “Milliyetçi Cephe kurduğu yılları şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Bu dönemde de idamlar oldu, silahlı çatışmalar oldu—bir sonraki müdahalede olanlara göre epey hafif kalsa da. Sol/sağ savaşı daha önce görülmemiş derecelere vardı. Sivil demokratik rejimi devam ettirmek üzere Demirel ile Ecevit yan yana gelmeyi başaramayınca 12 Mart’ı on yıl arayla izleyen 12 Eylül rejiminin içinde bulduk kendimizi. Bu ülkede yaşanan en beter dönemlerden biriydi. Anlatmakla bitmez kötülüklerinin etkileri hâlâ sürüyor.
“Yirmi birinci” yüzyıla girmemiz bu örüntüde önemli bir değişiklik yaratmadı—ana partiler arasındaki çatışmayı şiddetlendirmek dışında. CHP devam ediyor ama şimdi karşısında AKP var. AKP, ideolojisinde din kurumuna verdiği yerle, DP-AP çizgisinden belirli bir ölçüde farklı; ama büsbütün farklı da değil. Çünkü bunca yıldır bu durmadan çatışan iki kutbu yaratan “ayraç” yerli yerinde duruyor. Kırklarda, “Haydi, demokrasi yapacaksak bunun doğrusu ‘çok-partili’ olandır” diye karar verildiğinde, kimin nerede duracağı çok önceden belirlenmişti. Yıllar öncesinde, İttihat ve Terakki ortaya çıktığında karşısında Hürriyet ve İtilaf’ı bulmuştu. Cumhuriyet Halk Partisi önce Terakkiperver’leri bulmuştu, sonra da, gene kendisinin kurdurduğu Serbest Fırka’yı. Bunlar uzun ömürlü olamamış ama Demokrat Parti (üç aşağı beş yukarı aynı temellere dayanıyordu) CHP’yi iktidardan indirmeyi dahi başarmıştı.
Uzatmayayım, bunlar zaten hep bildiğimiz olgular. Kavganın gürültünün hemen hemen hiç eksik olmadığı bu süreç boyunca, şimdiki kadar beter bir aşamadan geçmediğimizi vurgulamak için bunları hatırlatıyorum. Sonuçta gene iş gelip “hayat tarzına” dayanıyor! Hâlâ Abdülhamid tartışıyoruz. Üçüncü Selim hakkında tutarlı bir görüşümüz olduğunu sanmıyorum.
Bu ortamda, padişahlığa bağlılığı konusunda bir gizlisi saklısı olmayan AKP iki yüz yıllık düşmanlığın öcünü almaya kararlı taraf olarak görünüyor. Düşmanlığı kızıştıran da o. MHP ile birlikte, bunu bir “değişmez politika” haline o getiriyor. Onun bu hırçınlığı kaçınılmaz olarak muhalefetin de sinirli bir dil kullanmasına yol açıyor. Politikanın bu “her daim” gergin üslubu yaşadığımız deprem gibi sarsıcı olaylarla karşılaşınca gerilim göklere tırmanıyor.
Bana bu yazıyı yazdıran da bu “çakışma”; yatışmayan ruh halimizle hayatın karşımıza diktiği olayların, sorunların üst üste geliş biçimleri.
Bu noktada, iktidarın, depremle mücadele etmek yerine muhalefetle mücadele etmeyi tercih ettiği izlenimini veren tavırlar benimsediğini gözlemliyoruz. Muhalefetin dolduruşuna gelip durumu abarttığımı sanmıyorum. Kimin ne dediği, ne yaptığı, ne gibi tavırlar aldığı açık açık görünüyor. Üstelik bu “yeni” bir olay da değil. Bundan önceki “afet” denebilecek ortamlarda da iktidar CHP’li belediyelerin yardım girişimlerini durdurmak üzere davranmıştı. Bu, olacak bir şey değil. Kabul edilebilir bir şey de değil.
Bu politikayı yürütebilmek için iktidarın kendini “yapmak zorunda” gördüğü işlerin başında bir “merkezileştirme politikası” geliyor. Evet, böylesine büyük çapta bir felaket karşısında başarılı bir “kurtarma” etkinliği yürütmek için çabaları koordine etmek mutlaka gerekir. Ama girişimleri “koordine etmek”, girişimleri “boğmak” demek değildir. Bu gibi durumlarda merkezi olmayan çabaların varlığı da yararlı ve dolayısıyla gereklidir. Kaldı ki, kurtarma çabasını merkezileştirmek gerekiyorsa, “merkez”in iyi çalıştığına güvenebilmemiz gerekiyor. Oysa bu felaketin başından beri “merkez” kendisinden beklenen işleri yapamamıştır ve bunun da uzun boylu yoruma ihtiyacı olmadığı bellidir. “Askerden yardım” ve “madencileri çağırmak” gibi bir yığın somut ve yaşanmış deneyimden sonra artık rutinleşmiş işlerde kim bilir hangi temelsiz kaygıdan ötürü hareketsiz kalınması hemen akla gelen örnekler. Ama beceriksizlik bunlardan ibaret değil. İktidar bu politikasını uygulamakta bu nobran üslubunu sürdürmeye devam ettikçe, muhalefetin de “Bunu da yapmadın; şunu da yapmadın!” türü suçlamalarda bulunması doğaldır.
Ve tabii “Bu koşullarda siyaset yapıyorsunuz” suçlaması da anlamsız bir suçlamadır. Kimseyi etkilediği, kimseyi inandırdığı da yoktur. “Siyaset yapma” demenin “Ağzını açma, konuşma” demekten bir farkı yoktur, çünkü bu koşullarda ne söylense siyaset yapılacaktır—“Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar” klişeleri dışında söylenecek her söz siyasidir.
İktidarın bu koşullarda beğenip benimsediği yaklaşım, olgunluktan uzak bir davranış gösteriyor. Bir çocuk böyle davransa uyarılmalı, azarlanmalı; ama koca koca adamlar böyle bir yarışa koşa koşa giriyorsa buna ne denir, ne söylenir, bilemiyorum. Her toplumda “iktidar” olur, “muhalefet” de olur. O toplumun demokratikleşme yolunda gösterdiği başarıya göre, bunun biçimleri belirlenir, dengeleri kurulur. Ama Türkiye’de “iktidarın başı” durumu böyle görmüyor, bu terimler çerçevesinde değerlendirmiyor. Onun karşısında “muhalefet” değil, “düşman” bulunuyor. Üstelik, iki yüz yıldır iktidarı gasp etmiş, ülkeyi yanlıştan yanlışa sürüklemiş bir “düşman”. Konuşacak, tartışacak, sonunda bir anlaşmaya varılacak biri değil bu.
“Sağlık sektöründe çalışanlar ülkeden ayrılmak istiyor” denmişti. O zaman Tayyip Erdoğan kendi “açık sözlülüğünü” ilan ettikten sonra “Bırakın, gitsinler” demişti. Evet, Erdoğan açık sözlü ve kendisine yönelen herhangi bir eleştiri karşısında vereceği cevap da bu: “Bırakın, gitsinler.” Bu hesapça, Tayyip Erdoğan’ın gözünde, cumhurbaşkanlığını yapmakta olduğu insanların yarısı, aslında yarısından fazlası, gitmesinde zarar değil yarar olan kişiler. “Çürük”, “sürtük” gibi çirkin kelimelerle suçladığı kişiler bunlar. O düşman cephe, bunca yıldır sürdürdüğü iktidarda güzelim toplumun bu kadar çok bireyini böyle zehirlemişse, Tayyip Erdoğan ne yapsın? Böyle bir “lüzumsuz kimseler cumhuriyetinde” kim ne yapabilir?
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025