Nadi ÖZTÜFEKÇİ
eyy güzeller güzeli
eyy melekler meleği
söyle bana kimsin sen
bir gülüşün var bu bana yeter
bir bakışın var dünyaya bedel
ey güzeller güzeli
ey melekler meleği
söyle bana kimsin sen
kaşına gözüne vuruldum onun
boyuna posuna hastayım onun
eyy güzeller güzeli
eyy çapkınlar çapkını
söyle bana kimsin sen
tepeciklimi kuruçaylımı kasımpaşalımı menemenlimi
tepeciklimi kuruçaylımı murta kerimi bursalımı
eyy güzeller güzeli
eyy melekler meleği
söyle bana kimsin sen
Kazımpaşa Mahallesinin Hıdırlık Tepeye dayanan yukarı kısımları, Ahıdır Mahallesinin bir bölümü, Bir de Mavraki Fırının alt kısımları.
Menemen’in zenginliklerinden biridir. Benim de çocukluktan delikanlılığa kadar yaşamımın bir parçası oldular.
Ben Menemen de Atatürk İlkokulunda okudum. Roman arkadaşlarım vardı sınıfta. Nevzat’la Nurettin iki amca çocuğu… Onlarla oynaya dövüşe bitirdim İlkokulu. Sonra güzeller güzeli Nefise ve ismini hatırlayamadığım daha birçokları…
Hemen hepsi İlkokulu bitirmekle yetindiler. Ortaokula başladığımda onlar yoktu. Ama mahallemizin hemen yukarısındaki Roman Mahallesinde oturuyorlardı. Oyun çağım bitinceye kadar birlikte oynadık. Bazen aynı tarafta bazen karşı taraflarda maç yaptık, dövüştük. Ama hep dost olduk hep arkadaştık.
Sonradan çok üzülerek satmak zorunda kaldığımız bir bağımız vardı. Her sene bir iki gün süren üzüm kesme işleri olurdu. (Bağ bozumunun Menemen’deki adı üzüm kesmekti). Çoğunlukla romanlardan oluşan on, onbeş kişilik bir ekip, yevmiye ile bağımıza gelir, hep birlikte üzüm keserdik. Ta ki bağımızı satmak zorunda kalıncaya kadar yıllarca sürdü. Çocukken büyükler üzüm keser, kelter taşır, bandırır ya da sererken biz roman çocukları ile oyun oynardık. Bu durum delikanlılık yıllarımızda “kelter çekme” yarışına dönüşmüştü. “Kelter” ya da “keleter” kesilen üzümlerin taşındığı kesik kargılardan yapılmış küfelere denirdi ve bu kelterleri, üzümlerin ilaçlı suya bandırılıp serildiği sergi yerine taşıma işlemine de “kelter çekmek” denirdi. Yeni yetme delikanlılık çağlarımızda biz güçlü kuvvetli roman delikanlıları ile “kim daha çok kelter taşıyacak” diye yarışırdık. Doğal olarak hayatın ağır baskısını bizden daha katmerli göğüsleyen Roman delikanlıları kazanırdı.
Lise yıllarında tanıdığımız bir üzüm tüccarının yanında çalışırdım. Katiplik denirdi bu işe. Çevre köylerden ya da Menemen bağlarından at arabaları, develer veya traktörlerle gelen çuvallanmış kuru üzümler, tüccara üzümünü satan köylüler ya da Menemenli bağcıların da nezaretinde omuz kantarlarında tartılır, bizim gibi katipler de kilolarını alt alta yazarak toplardı.
İşte o her biri 110-130 kilo gelen üzüm çuvallarını arabalardan indiren, kantarda tartılması için kalasla omuzlayıp kaldıran, onların altına tek başına yatıp sırtlayarak tüccarın mağazasında istifleyenler de çoğu kez Romanlar olurdu. Çok zorlu bir işti. Nice yağız roman delikanlısını o ağır çuvalların altında disk kaymasıyla sonuçlanan kazalar geçirmişti. Ömürleri boyunca bel ağrısı çekip sakata düştüklerini biliyorum. Hele yerel tüccarda biriken üzüm çuvallarının İzmir’deki büyük tüccarlara gönderilmek üzere kamyona yüklenmesi vardı ki resmen bir tehlike ve dehşet gösterisiydi. Yaklaşık 30-40 cm genişliğindeki kalasların üzerinde ortalama 120 kiloluk üzüm çuvalları kamyonlara yüklenirdi. Kamyondaki yük yükseldikçe tehlike büyürdü.
Katiplerin becerisi ve az hata yapması bu işlemlerin tekrarlanmadan bir defada yapılmasını sağlardı. Hesabım kuvvetli olmasına rağmen yazım çok kötüydü. Ve ben Roman dostlarıma fazladan iş çıkmasın diye olabildiğince dikkatli ve güzel yazmaya çalışırdım rakamları.
Evet, onlar benim Roman dostlarımdı. Çocukluğumdan beri süren, kendiliğinden, olanca doğallığı ile süren bir dostluktu bu. Tüccarlık jargonunda aradaki yaş durumuna bakılmaksızın katiplere “abi”, “katip efendi” ya da “bey” denilse de bana “Nadi” diye seslenirlerdi. Zira onlar da beni dostları olarak görüyorlardı. Bu bana gurur verirdi. Gurur verirdi; çünkü öyle herkesi dost olarak görmezlerdi.
Ne yazık ki Dünyanın her yerinde maruz kaldıkları dışlanma, hor görülme gibi davranışlarla Menemen’de de karşılaşıyorlardı. Belki pek belli etmiyorlardı ya da bana öyle geliyordu ama kendilerini hor gören, küçümser tarzda konuşanları onlar da hor görürlerdi. Sanki pohpohlar, yalakalık yapar gibi konuşmalarının, “abem”, “beyim” gibi lafların arkasındaki alayı ben sezerdim. Bana sadece “Nadi” demelerinin bana değer verdikleri için olduğunu düşünürdüm.
Romanlar… Benim neşeli, sağlam karakterli dostlarım.
Menemenin aydınlık yüzlü esmer hemşerileri...
Aradan çok zaman geçti. Sizlerle ilgili anılarım artık hafızamdan yavaş yavaş silinecek diye korkuyorum.
İşte 1944 yılı 2 Ağustos’ta, binlerce Çingene’nin Auschwitz-Birkenau’daki "Çingene Kampı" (Gypsy Camp) olarak adlandırılan bölüme gaz verilerek yok edilmesinin yıl dönümünde bu anılarımı yazmak istedim.
Nefise…
Atatürk İlkokulu Menemen’in Askeriyenin sınırlarına dayandığı en uçlarında bir yerde Değirmen Dağ eteklerinde bir okuldu. Hıdırlık Tepe eteklerindeki Roman mahallesine de yakın olduğundan birçok Roman öğrencisi vardı. Benim sınıfımda da 4-5 tane olduğunu hatırlıyordum. Bunlardan Nevzat ve Nurettin iki amcaoğlu ve bir de Nefise ismini hatırladıklarımdı. Nevzat ve Nurettin’den sonra bahsedeceğim. Şimdi Nefise’yi anlatmak istiyorum.
O zamanlar farkında mıydım bilmiyorum ama sonradan Menemen’de bulunduğum süre içinde gördüğüm kadarı ile tanıdığım, hatırladığım en güzel kızlardan biriydi. İncecik vücudu, selvi gibi boyu, açık renkli teni, renkli gözleri ve sarıya çalan dalgalı saçları ile Filiz Akın’a benziyordu. Bence daha da güzeldi. Galiba ikinci ya da üçüncü sınıfta birlikte okumaya başladık. Benden bir iki yaş büyüktü sanırım. Sene kaybetmiş ( o zamanlar ilkokulda sınıfta kalmak vardı) böylece aynı sınıfta okumuştuk.
Ne okulumuz ne de sınıfımız çok iddialı değildi. Genelde mütevazi ailelerin çocuklarının okuduğu bu sınıfta diğerlerine göre biraz daha şanslıydım. Sınıf birincisi diye bir şey vardı ya, her nasılsa o ben olmuştum. Hatırladığım kadarıyla da eğitimini üniversiteye kadar devam ettiren de ben ve bir iki arkadaş olmuştu.
Diğer birçok arkadaşlarım gibi roman arkadaşlarımın hepsi eğitimlerini ilkokulla sonlandırdılar. Zaman zaman karşılaştığımızda biraz da imrenerek, ama daha çok da bir başarı hikayesi duymak arzusuyla okul durumumu sorarlardı. En çok da evimizden dayımlara giden yolda sık sık karşılaştığım Nefise sorardı. Çok başarılı olduğumdan emin olarak derslerimi sorduğunda adeta kendimi başarıya zorunlu hissederdim.
Oysa o mütevazi sınıfta birazcık zeka ile fazla çalışma alışkanlığı olmayan bir çocuk olarak sınıf birincisi olmak çok zor olmamıştı. Ama ortaokul ve lise yıllarım daima haylaz ve fazla çalışmadan idare edebilen bir öğrenci olarak popüler olmanın dışında hiç de parlak değildi. Özellikle ara karnelerim (o zamanki deyimle) kırıklarla doluydu. Ben annemden, babamdan duymadığım hicabı, her karşılaşmamızda okul durumumu soran roman arkadaşlarımdan, özellikle de Nefise’den duyar, o utançla karnemdeki zayıflardan söz etmezdim.
Üniversite sınavlarında haylaz ve çok doğal olarak vasat, üstelik dershaneye de gitmeyen bir öğrenci olarak Menemen Lisesi 1976 yılı mezunları içinde 4. olmam epeyi sansasyon yaratmıştı.
O zaman için epey yüksek, İTÜ Elektronik Mühendisliğine kayıt yapmaya yetecek bir puan getirmeme karşın mezun olamadığım için merkezi yerleştirmeye girememiş, sonradan ön kayıtla E.Ü. Jeoloji Mühendisliğine kayıt olmuştum.
O günlerde bu maceralı üniversite kayıt hikayesini Nefise’de bir şekilde duymuş. Yine bir karşılaşmamızda, hafifçe dirseğime yumruk vurarak, neşeyle şakıyan bir sesle “Müyendiz okulunu kazanmışsın ha?” dedi. Ben ilk defa yalan söylemek zorunda kalmadan, büyük iç rahatlığı ile gülümseyerek “evet” dedim. “Aferin. Hadi bakayım göreyim seni” dedi. Hayatımda en haz duyduğum “aferin”di…
Üniversite yıllarım boyunca Menemen’de olamadım. Hararetli, kavgalı gürültülü yıllardı. Nefise ile uzun süre karşılaşmadık. Sadece bir keresinde ablamla yine dayımlara giderken karşıdan geldiğini görünce ablama “bak bu benim İlkokul arkadaşım Nefise” dedim. Ablam da “ne güzel bir kızmış” dedi. Nefise bu sözleri duymuş olsa gerek, utancından benimle konuşmadan başı önünde gülümseyerek geçip gitmişti.
1982-83 yıllarıydı sanırım. 12 Eylül faşist darbesinin baskısını tüm ağırlığı ile hissettiğimiz yıllardı. Aranıyordum. Eve hemen hemen hiç uğrayamıyordum. Tehlikeliydi. Ama yine de annemi iyi olduğum konusunda ikna edebilmek için ya da kalacak yer bulamayıp zorunlu olarak binbir tedbirle eve uğradığım oluyordu. Sokağımızın köşesindeki bakkala polislerin uğrayıp beni sorduğunu duymuştum. Bizim evi gözetleyip duruyormuş. O kapatıp gittikten sonra, karanlıkta eve gelip bir gece kalarak, ertesi akşam yine o kapattıktan sonra evden çıkıp tekrar İzmir’e dönüyordum.
Yine böyle bir akşam, alaca karanlıkta, yine aynı dayımlara giden yolda yürüyordum. Ama bu defa dayımlara gitmiyordum. Ara yollardan gidip o zamanlar Menemen’in dışında sayılabilecek “Son Direk” durağından İzmir’e giden arabalara binmeye çalışacaktım. Başım önümde acele acele yürürken birden sesini duydum. Aynı neşeli ve şakrak sesiyle “Nadi!?.” Dedi. Başımı kaldırdım. Hala güzeldi. Ama oldukça yıpranmış olduğu da alaca karanlığında bile belli oluyordu. Her zaman hatırladığım gibi şık değildi. Bir şalvar giymişti. Elinde yanan bir sigara vardı. Bakışları ve neşesi hiç değişmemişti. Yine o gülen ve beklenti içersindeki meraklı gözlerle “Müyendiz oldun mu?” diye sordu. Bir an durakladım. Üniversite öğrencisi olmaktan çok, bambaşka kaygılar ve uğraşlarla geçen altı yedi yıl sonrasında bırak “müyendiz” olmayı, okuldan atılmıştım. Aranıyordum. Yakalandığımda muhtemelen işkence görecek ve hapis yatacaktım. (Nitekim tüm bunlar sonradan gerçekleşti) Yani ortada hiç de bir başarı hikayesi yoktu. Onca yıpranmışlığına karşın, hala güzel ve meraklı bir umutla bana bakan yüzüne baktım. 12 Eylül Darbesini, kavgamı ideolojimi falan anlatmayı düşündüm. Duraksayınca gözleri bulutlandı. Sonra aniden vazgeçtim. Zorlukla gülümsemeye çalıştım. Bu defa her zamankinden daha fazla utanarak yalan söyledim. “Oldum” dedim. Birden gözlerindeki bulutlanma dağıldı. Eski neşeli güler halini aldı. Yine yumruğuyla hafifçe dirseğime vurdu. “Aferin ulan sana” dedi.
Hayatımdaki en önemli iki “aferin” de Nefise’den gelmişti.
Biri en haz duyduğum, diğeri ise taşımakta en zorlandığım, bugün bile ağırlığını hissettiğim, o hak etmediğim aferindi.
Nadi’nin çayı içilir…
Kaçaklığımın bir kısmını Karşıyaka Alaybey’de bir pasajın altında ki kahvehane müdavimi olarak geçirmiştim. Dama meraklılarının takıldığı bir mekandı. Ben de severdim dama oynamayı. Dolayısıyla vaktini sürekli kahvede geçiren biri olarak dikkat de çekmiyordum. Bu arada Karşıyaka’nın hatta İzmir’in ustalarını izleme ve oynama imkanı beni de ustalaştırmıştı. Kaçaklığım bir arkadaşımın evinde son bularak Birinci (Siyasi) Şubeye düşünce o zamanlar her solcunun başına gelen, genelde bir ay süren geleneksel dayağımızı yiyip, dışarıdan mahkeme edilmek üzere salıverildim. İşte o; bir, bir buçuk yıl süren mahkeme dönemi benim dama oynamaya en fazla vakit ayırdığım dönemdi. Okuldan atılmıştım. Örgütsel boşluk da yaşanan “Araf” dönemiydi. Menemen’in “Dışarıda kurs görmüş” sayılı damacılarındandım artık. Menemen’in çeşitli dama kahvelerinde oynuyordum ve oyunum da seyredilir olmuştu. Seyircilerim arasında tüccarın yanında çalıştığım sıralarda hamallık yapan Roman dostlarım da vardı.
Dama oyunu –en azından o zamanlar- diğer kahve oyunlarından farklıdır. Asıl amaç karşı tarafa çay, kahve ısmarlatmaktan çok kazanmak, hatta daha da önemlisi güzel oynamaktır. O yüzden; diğerlerinin aksine iyi bir oyundan sonra kazanan oyuncu büyük bir keyifle çayları ısmarlardı. Elbette seyredenlere de ısmarlanırdı. “Çay getir” dendiğinde kahveci adet sormadan seyreden birkaç kişiyi de hesap ederek çay getirirdi. Ne yazık ki seyircilerin arasında Romanlar varsa “arkadaşlara da içerlerse(!) getir” diye özellikle uyarılmazsa onlara getirmezdi.
Benim bir zamanlar ortak mesaimizin olduğu bu onurlu Roman dostlarım bunun ayrımına vardığı için asla kabul etmezlerdi. Bazen “hadi içi iç. Nazlanma” gibi üstenci ve kaba ısrarlara da uygun, ama yeteri kadar sert bir dille tepki gösterirlerdi. Eğer çayları ben söylemişsem kahveci özel bir uyarıya gerek duymadan onlara da getirir ve bu onurlu Roman dostlarım beni kırmazlar sorun etmeden çayımı içerlerdi. Bazen oyuna dalmış bir haldeyken kahveci elime çay tutuştururdu. Şaşırıp başımı kaldırdığımda Roman dostumun gülümseyerek bana baktığını görürdüm. Ben de keyifle içerdim.
Yine böyle kalabalık bir seyirci eşliğinde dama oynarken güzel bir oyunla oyunu kazandım. Bunun verdiği keyifle kahveciye çay söyledim. Kahveci her zamanki gibi kaç tane diye sormadan tüm seyircilere de getirdi. Roman dostlarımın yanında, yine bir Roman olan bir misafirleri vardı. Misafir, getirilen çayı içmek istemedi. Her yerde gördüğü o küçümseyici tavırlarla karşılaşmaktan korkuyordu belki de.
Roman dostum misafirine; “iç, iç” dedi. “Nadi’nin çayı içilir.”
Hayatımda aldığım en büyük övgü sözüydü.
Seyircilerin arasında birkaç gün önce kendisine başına kakarak çay ısmarlaya kalkan kişi de vardı. Tüm üstenci ısrarlarına rağmen içmemişti çayını. Bozuldu. Yine aşağılayıcı bir tavırla; “Demek Nadi’nin çayı içilir öyle mi?” dedi.
Roman dostum; “Evet” dedi. “Herkesin ki içilmez”
Romanlar İGD’yi basmaya geliyorlar.
Menemen İGD’de çalıştığım yıllar. Solculuğun düğünümsü eylemlerle sürdürülebildiği zamanlardı. O kadar ki; şimdi ne olduğunu hatırlamadığım bir kampanya sürdürülüyordu ve biz gündüz gözüyle yazılama yapabiliyorduk. Roman mahallesindeydi yazılama... Arkadaşlarımızdan biri, yeni badana yapılmış bir evin duvarına yazı yazmıştı. Evin sahibi haklı olarak kızmış, tepki göstermişti. Buna diğer sokak sakinleri de katılmış kısa bir gerginlik yaşanmıştı. Biz haksızdık. Ama donanımlı ve kalabalıktık. Fazla üsteleyemediler.
Hep birlikte derneğe (Menemen İGD) döndük. Derneğimiz Menemen Stadının (O zamanki adıyla Futbol Sahası) köşesinde 2 katlı müstakil bir evden bozmaydı. Derneğin hemen yanından, stadın kenarından bir yokuşla Askeriye’ye, Kubilay anıtına, Roman Mahallesine giden dümdüz bir yokuş vardı. Derneğin arka tarafındaki, genelde yönetim kurulu toplantıları yapılan odadan, ta tepesine kadar görülürdü bu yokuş.
Dernekte kısaca oyalandıktan sonra sözünü ettiğim kampanya gereği bir başka bölgeye doğru dernekte ayrıldık. Dernekte sadece, sonradan gelenleri bulunduğumuz yere göndermek üzere, Ramazan arkadaşımız kalmıştı. Ramazan, derneğin arka tarafındaki o yokuşu gören odada oturmaktayken birden yüze yakın Romanın çoluk çocuk yokuşu indiğini görür. Az önce yaşanan olay aklına gelir ve telaş kapılır. Ona göre Romanlar hesap sormak üzere derneği basmaya geliyordur. Hemen derneğin kapılarını falan kilitler. Kendisi de tedariklenir ve üst kata çıkar. Üst katın penceresinden derneğe doğru giderek yaklaşan romanları gözetlemeye başlar.
Romanlar, derneğe yaklaşırlar, yaklaşırlar sonra önünden geçerek İstasyonun karşısında ki yazlık Çiçek Sinemasına doğru yönelirler.
O akşam Çiçek Sinemasında Türkan Şoray’ın filmi oynamaktadır.
Sinemada Türkan Şoray varsa akan sular dururdu Menemen’in Roman Mahallerinde…
Temizlik İşçileri Grev yapıyor, Romanlar da düğün…
Menemen Belediyesi temizlik işçileri greve başlamıştı. Sanırım 78 yılları… O sırada Menemen’deki tüm sol siyasetler balıklama atlamıştı bu olayın üstüne. Artık destekliyor muyduk yoksa köstekliyor muyduk çok hatırlamıyorum. Grev çadırları Temizlik İşleri Müdürlüğünün Ahıdır Mahallesindeki işyerinde kurulmuştu. Romanların oturduğu bölgedeydi. Zaten Temizlik işçilerinin önemli bir kesimi Roman’dı.
Tüm siyasetler grev çadırlarına doluşmuştuk. Eğer grevde 15 işçi varsa 50-60 kişi de destekçileri oluyordu. Siyasi rekabet sonucu sabah akşam oradaydık. Bir akşam bir Roman düğününe denk geldiğimizi hatırlıyorum. Küçük bir meydana açılan dar bir çıkmaz sokağın girişi kapatılmış, meydanın etrafındaki evler sandalyelerini dışarı çıkarmışlar, gayetle kullanışlı, pratik bir düğün salonu elde edilmişti. Pencereler ve çatısız damlar da seyir tribünleri işlevini yerine getiriyordu. Oldukça basit bir ışıklandırma ve ses sistemi kurulmuş, çoğu mahalle sakinlerinden oluşan orkestra ile her şey tamam edilmişti.
Düğün, başladıktan bir süre sonra grevcilerin de ilgisini toplamayı başarmıştı. Kaç gündür “bir senden bir benden” usulü söylenen devrimci marşlardan içi kıyılan grevciler ve destekçileri yavaş yavaş, fıkır fıkır Roman Müzikleri çalınan düğün meydanına doğru yönelmişlerdi. Kısa bir inattan sonra ben de katıldım onlara ve hayatımın en keyifli düğününü seyretmeye koyuldum.
Ben gitmeden önce neler yapıldı bilmiyorum. Ben katıldığımda Mahallenin sakinleri karı koca birlikte oynamak üzere piste çağrılıyordu. Şimdi çok net hatırlamıyorum ama yaklaşık şöyle bir anons yapılıyordu: “Menemen’in ileri gelenlerinden Kara İbram ve zevcesi Zarife meydanaa!..” Kara İbram ve Zarife piste gelip, birbirine benzer tarzda ama her defasında başka bir oyun havası eşliğinde, bir süre sadece ikisi oynayıp maharetlerini sergiledikten sonra, onlara el çırparak eşlik eden izleyenler oyunun sonuna doğru dayanamayarak, meydana fırlayıp oynamaya başlıyorlardı. Çiftler sahneye önce ağır bir ciddiyetle çıkıyor ve aynı ciddiyetle oyuna başladıktan bir süre sonra figürler fıkır fıkır kıvrak bir hale dönüşüyordu. Oyun havası bittiğinde herkes yerine dönüyor, yeni “Menemen’in İleri gelenlerinden” birinin çağrılmasını bekliyordu.
Aslında en az kullanılan şey sandalyelerdi. Tamamıyla bir statü gereği iki oyun arasında bir iki dakika oturuluyor, sonra içlerinden taşan yaşam ve neşenin çağrısına uyup piste fırlıyorlardı.
İmrenmiştim. Ne o zamana kadar, ne de daha sonra eğlenmesini hiç öğrenemedim. Şöyle doya doya ve usulüne uygun oynamayı hiç beceremedim. Öyle de gidecek. Doğrusu Romanların içindeki o müthiş yaşamsal dürtüden bir parça da bende olması isterdim. Bu gerçekten benim yaşamımda önemli bir eksiklik.
Evet, sevgili Roman hemşerilerim, tıpkı dediğiniz gibi; hepiniz teker teker Menemen’in ileri gelenleriydiniz. Eminim ki hala da öylesiniz.
Daha aklımda onlarca anlatılmaya değer - tabii bana göre- anı var Menemen’deki Romanlarla ilgili. Yazının gereksiz uzaması kaygısıyla sonraya erteliyorum. Bunların kimisi neşeli kimisi hüzünlü... Tıpkı bu defa anlattıklarım gibi…
Aslında her neşenin altında bir hüzün var. Ve bu hüzün her zaman olacak.
Ta ki insanlar kimliklerinden dolayı horlanmayıncaya, ötelenmeyinceye kadar.
Ta ki 70 yıl önce bu güzel insanları katleden zihniyetin kalıntıları algılardan silininceye kadar.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2018
18.04.2018
7.02.2018
9.02.2017
15.02.2017
27.01.2017
22.01.2017
4.02.2016
11.03.2016
20.11.2015