Etyen MAHÇUPYAN
Nasıl siyaset yaptığınız siyaseti nasıl tanımladığınız ve siyasetten ne anladığınıza bağlı. Eğer başarısız kalıyorsanız ve hele kazanma şansınız ‘objektif’ olarak yüksekken (bile) kaybediyorsanız ortada daha derin bir mesele var demektir. Çok muhtemelen gerçekliğin niteliği değişmiştir ve siz ya durumun farkında değilsiniz ya da farkında olsanız bile çaresizsiniz.
Değişen gerçekliği idrak edememek bugün muhalefetin temel sorunu. Yaşananların niteliğini az çok sezenler ise bu yeni durum karşısında ne yapacaklarını, nasıl tutum alacaklarını bilemiyor, çünkü temelde kendilerini ‘muhalefet’ kılacak bir niteliğe sahip değiller.
Muhalefet bilinçli bir tutum almaya çalışarak iktidara alternatif olmak istese de parçası olduğu toplumsal bilinçdışının iktidarı ‘normalleştirmesiyle’ paralize oluyor. Dolayısıyla temel meseleden kaçıyor… Yani benlik konusunun siyaseti ele geçirmesiyle, kimlik tanımının değişmesiyle ilgilenmiyor. Bu alanlarda bir alternatif duruş veya söylem ihtiyacında da gözükmüyor. Bildiği siyaseti daha ‘sert’ yapmaya çalışıyor ve iktidarın vatandaşlık bağlamında yanlışlarını sergilemenin yeterli olmasını umuyor.
Ne var ki bu tutum günümüzün konjonktüründe bizatihi siyasetin yanlış tanımlanmasından başka bir şey değil. Muhalefet konuya hala eski paradigmanın içinden, sanki Kemalizm’in egemen olduğu bir siyaset alanında imişiz gibi bakıyor. Oysa artık farklı bir evredeyiz…
Kemalist paradigma hüküm sürerken devletin ‘referans’ kurumları olan ordu ve yargı siyasetin ideolojik sınırlarını çizer, siyasi aktörler farklı kesimlerin ve çıkar gruplarının (esas olarak) sosyoekonomik ‘haklarını’ kollamaya çalışır, ‘telafi’ stratejisi izlerdi. 2016 sonrası devletle siyaset arasındaki mesafe kısaldı ve bir organik bütünleşme yaşandı. Öyle ki bugün siyaset devletin sınırları içinde, devletin parçası olarak yapılıyor.
Bu durumda iktidara alternatif olmanın iki yolu var: Ya Yeni İttihatçı perspektif doğrultusunda devletle iç içe bir pozisyon üretilecek, ya da Yeni İttihatçılığın dışında (ama Kemalist olmayan) bir ideolojik bakış önerilecek. İkincisinin ne denli zor olduğu açık… Muhalefetin böyle bir fikri geleneği veya entelektüel gücü yok. Ama asıl önemlisi muhtemelen isteği de yok…
Buna karşılık Yeni İttihatçılığı veri kabul ettikleri anda, iktidara alternatif bir yaklaşım üretmeleri de kolay değil. Çünkü o pozisyonun hakiki sahibi zaten iktidarda ve muhalefetin devlet içinde bir ayrışmayı tetikleyecek çekiciliği ve güvenilirliği bulunmuyor. Ayrıca iktidarın (anayasa konusunda olduğu üzere) her fırsatta muhalefeti Yeni İttihatçılığa davet etmesinin yarattığı ‘kendine benzetme’ ve ‘kendiliğinden yandaş kılma’ baskısını da hafife almamak lazım.
Sonuçta muhalefetin kolaya kaçması şaşırtıcı değil… Vatandaşlığın özgürlük, eşitlik, adalet meselelerinin temel alınması ve iktidarın eksik ve yanlışlarının vurgulanmasının yeterli sanılması… Bu eleştirel yaklaşım yanlış olmasa da fazlasıyla eksik. Çünkü siyasetin ‘meselesi’ şimdi baş aşağı edilmiş durumda. Artık ön planda benlik sorunsalı ve kimliğin yeniden tanımlanması var.
Diğer deyişle Kemalist paradigma siyaseti kavramakta ve doğru siyasi strateji üretmekte artık işlevsel değil. İktidarın yanlışlarını (irrasyonel tutumunu), kötü niyetini (otoriterliğini) ve müdanasızlığını (keyfi tasarruflarını) eleştirmek seçmen nezdinde yeterli gözükmüyor. Çünkü halk ülkenin yeni bir rejime doğru geçiş yaptığını, Kemalizm’in koyduğu sınırların çözüldüğünü, yeni bir kimlik ve geçmiş/gelecek tahayyülü içinde olduğumuzu seziyor. Ve muhalefetin bu konuda hiçbir sözünün olmadığının farkında…
Mesele siyasetin ideolojik ‘öznesinin’ değişmiş olmasıdır… Muhalefet bireyin hak ve özgürlük alanını sahiplenmeye çalışıyor. Oysa Yeni İttihatçılık devlet ve ‘milletin’ hak ve özgürlük arayışını bayrak yapıyor. Bireyin özne olarak alındığı bir siyaset hem modernliğin hem Kemalizm’in prestij kaybı nedeniyle seçmen nezdinde anlam yıpranması yaşarken, tarihsel ve kadim bir özne olarak tasavvur edilen ‘milletin’ özneleşmesi (özellikle yeni kimliğin asli parçası haline gelen muhafazakar kesimde) heyecan yaratabiliyor, karşılıksız kalmış duyguları tatmin edebiliyor.
Sonuçta ortada gündelik (düzeltilebilir) yanlışlar yapan ama ülkeyi yeni bir ‘kızıl elmaya’ taşıma iradesi beyan eden, üstelik bunu devleti de arkasına alarak yapan bir iktidar; ve gündelik yanlışları yapmama iddiası taşıyan (ama pek güvenilir bulunmayan), ülkeyi geleceğe taşıma tasavvur ve iradesi açısından vizyonsuz (ya da muğlak), üstelik devletle ne denli ‘anlaşacağı’ da belli olmayan bir muhalefet var.
Ama dahası da söz konusu… İktidarın ‘kötü niyet’ ve ‘müdanasızlık’ olarak adlandırılan karar ve eylemlerinin çoğu yeni sistemin parçası. Karşımızda bir yeniden inşa girişimi var. Devlet-siyaset-millet bütünleşmesi iktidarın haksız ve keyfi tasarruflarının halk nezdinde kabul edilebilir hale gelmesini sağlayabiliyor.
Kemalizm’in gerçekliği basitti. Dünya belirli bir yöne doğru ilerliyordu ve biz de ona yetişmeye, onun parçası olmaya çalışıyorduk. İttihatçılığın gerçekliği karmaşık… Dünya ‘ilerlemiyor’, bir anlamda yeniden inşa edilmek üzere ‘bekliyor’. Artık daha fazla sayıda aktörün söz hakkı ve daha fazla sayıda gidilebilecek yol var.
Bunun anlamı siyaseti yorumlarken psikolojik alanımızın genişlemiş olduğudur. Böylece ortaya ideolojik bağlamda bir yeniden tanımlama fırsatı doğuyor. Kendimizi bağımsız bir özne olarak algılamaya başlıyor ve kendi bakışımızı, duygusal ihtiyaçlarımızı ideolojik bir kalıba döküyoruz.
Muhalefetin bu değişen gerçekliği göz ardı etmesi onu giderek seçmen için daha anlamsız kılabilir. Gerçekliği kabullenmek ve ona Kemalizm ve İttihatçılık dışında bir cevap verebilmek gerek. Mesele seçim kazanmak ve iktidara gelmeye çalışmak değil, ülkeyi belirli bir hedefe doğru yönlendirecek yeni bir tasavvur üretip halka anlatabilmek.
Bu tasavvurun modernizme dayanmasının avantaj getirmeyeceği açık olduğuna göre, modernliği (ideolojik açıdan liberalizmi) de aşan bir bakışa ihtiyaç var. Türkiye’yi Yeni İttihatçılığın dışına taşıyabilmek demokrat zihniyetten nasiplenen bir muhalefet gerektiriyor.
Ne var ki böyle bir muhalefetin varlığı üretilecek tasavvurun halk tarafından yeğlenmesini, ülkenin o yöne gitmesini garanti etmiyor…
İki nedenle. Öncelikle Türkiye’nin demokrat zihniyete yatkın olup olmadığı bir yana, halkın ezici çoğunluğunun bu zihniyeti yadırgamayacağından bile emin değiliz. Geçmişimizde demokratlık zemini üzerinde gelişen ideolojik veya siyasi bir damar bulunmuyor. İkinci neden böyle bir alternatifle karşılaştığında sistemin göstereceği direncin aşılamama ihtimalinin fazla olması. Cemaatçiliğin de bir anda yok olmayacağını dikkate alırsak söz konusu direncin ‘organik’ bir vasıf taşıması mümkün. Ayrıca dünya koşullarının Türkiye gibi modernliğin çeperindeki bir ülkede demokratlığa ne denli alan açacağı da ayrı bir soru.
Dolayısıyla Yeni İttihatçılığa uzun vadede kalıcı bir alternatif oluşturmak, ülkenin geldiği noktayı, psikolojik gereksinimlerini ve nihayet siyaseti ciddiye almayı gerektiriyor. Bunun güzel parti programları yazarak, olabildiğince televizyona çıkarak, ya da esnaf ziyareti yaparak elde edilemeyeceği herhalde açık olmalı… Muhalefetin önünde uzun soluklu ve entelektüel bir iş var.
Derinlikli bir analiz ve anlatının demokratlığı taşıyacak bir kadro eliyle bir ‘davete’ dönüştürülmesi, bu çabanın uzun vadeli olabileceğinin baştan kabullenilmesi ve girilen yolda sebat edilmesi lazım. Ancak yine de başarının garantisi yok… O nedenle inandırıcı olabilecek bir muhalefetin siyasi başarıyı farklı tanımlaması gerekiyor.
Siyaseti toplumun ‘etkilenmesi’ olarak görmek, bu etkiyi adım adım artırmak ve iktidara gelmeyi ikincil bir hedef olarak düşünmek muhalefeti ‘doğru yolda’ tutabilir. İronik olarak, iktidarı kısa vadede ve yüzeysel bir düşünce yapısı içinde hedefleyen bir muhalefetin iktidara gelme ihtimali daha az olacak, gelse bile Yeni İttihatçılığın dışına çıkma gücü olmayacaktır. Topluma güven ve ciddiyet mesajı verebilmek iktidar hevesini kenara koymayı ve asıl siyasetin farklı bir Türkiye inşa etmek olduğunu görmeyi ima ediyor. Muhalefet bunu yapabilirse iktidar yolu da kolaylaşıp kısalabilir.
Bu bahiste Kürt siyasetine ayrı bir yer açmak lazım. Ulusalcılığın kimlikte ‘sert Türklük’ aradığı yıllar, PKK’nın da şiddeti üst düzeye çıkardığı ve devletin buna olabildiğince sert cevap verdiği yıllardı. Bugünden bakıldığında hangisinin diğerini daha çok tetiklediğinin önemi yok. Ama sonuç önemli… İki taraf için de şiddetin çözüm olmadığı, buradan bir çıkış bulunamayacağı belli oldu.
Ardından gelen AK Parti’nin ilk 13 yılı Kürt siyasetinin yeni bir arayışa girmesini teşvik etti. Önce AB çerçevesine uyum çabası, sonrasında Kürt meselesini örgütü de sürece dahil ederek çözme arayışı, Kürtlerin Türkiye siyasi ve toplumsal sistemi içinde kendilerine yer bulabilecekleri fikrini güçlendirdi. ‘Türkiyelilik’ bakışı bu sayede anlamlı ve gerçekçi bir tutum olarak şekillendi.
‘Türkiyelilik’ ulus devlet formatı içinde Kürtlerin bireysel ve kültürel haklarını elde etmelerini, buna karşılık ayrılıkçı ya da ‘Kürdistani’ eğilimlerin güç kaybetmesini, bu türden ideolojik duruşların ‘geride bırakılmasını’ ifade ediyordu.
Altını çizelim, ‘Türkiyelilik’ Batı modernliğinin Türkiye üzerindeki etkisinin kalıcı olduğu ve Türkiye siyasetinin de Kemalist paradigma içinde yeniden inşa edilebileceği varsayımlarına muhtaçtı. Eklemek gerek ki HDP üzerinden geliştirilen siyaset bu son seçime kadar söz konusu beklentiyi sürdürdü. Muhalefetin kazanması halinde modern ve Kemalist zemine geri dönüleceği umut edildi. Ancak seçim istendiği gibi sonuçlanmadı…
Bu arada çevre koşulları zaten radikal biçimde değişmişti. Modernliğin yıpranması ve küreselleşme Kürt siyaseti için avantajlı olmadı. PKK’nın Suriye’de aktörleşmesini sağlasa da Türkiye devleti ile genelde Kürt siyaseti arasındaki mesafeyi açtı. Türkiye ve PKK yakın coğrafyada karşı karşıya geldiler. Türkiye’nin bölgede bir Kürt oluşumunu destekleyebileceği beklentisi hızla söndü, çünkü Yeni İttihatçılık tam aksi yönde bir ‘açılımı’, sınır ötesinde kalıcı olma hayalini beslemekteydi.
Öte yandan iktidar (devlet) Kürtlere yönelik tutumunda bir değişikliğin emarelerini göstermeye başladı. Ülke içinde ve dışında Kürt etnisitesine karşı olmadığını, ama Türk devletine doğrudan ya da dolaylı biat etmeyen bir Kürtlüğe geçit vermeyeceğini ima eden adımlar atmakta. Böylece Kürtlerin Türklüğe değil, (bu haliyle) devlete rıza göstermesi isteniyor. Ancak bu yeni yaklaşımın PKK/HDP cenahına ‘uygun’ geleceğini beklemek gerçekçi gözükmüyor.
Devletin Kürt kimliğine yönelik tutumundaki değişim, iç siyasette Kemalizm’in tükenmesi ve ekonomideki çöküntüye rağmen muhalefetin seçimi kazanamaması, muhtemelen Kürtlere ‘Türkiyelilik’ tezinin son kullanma tarihinin geçmiş olabileceği mesajını vermiştir. Bu terimin Kürt olmayanların kulağına ‘olumlu’ yansıma ihtimalinin de giderek azaldığı gözlemleniyor. Devlet ve iktidar ise zaten buna olumsuz bakıyor.
Yeni İttihatçı paradigma altında ‘Türkiyeli’ olmaya çalışmak Kürt siyasi aktörlerine de gerçekçi gözükmeyebilir… Muhtemelen önümüzdeki sürede ‘Kürdi’ hassasiyetin özerkleşip derinleşmesine tanık olacağız. Tüm Kürtlerin tekil bir özne gibi telakki edildiği, Kürdistan fikrinin merkeze konduğu yeni bir gelecek hayali ve bundan neşet eden yeni bir siyasetle karşılaşabiliriz.
Ne var ki Kürt siyasetinde böyle bir değişim Yeni İttihatçılığı güçlendirecek, onu genel halk nezdinde ‘daha da’ gerçekçi ve meşru kılacaktır. Toplumsal algıda ‘talepkar’ Kürt siyasetinin Türkiye’nin hedefleri önünde engel teşkil ettiği, ancak biat eden, Türk devletine muhtaç olduğunu içselleştiren Kürtlerin makbul olabileceği fikri yerleşecektir.
Bu noktada yeniden muhalefete dönebiliriz… Muhalefetin başarısızlığı Kürt siyasetinin de ideolojik olarak radikalleşmesine ve Türkiye’deki yeni rejimin kalıcı hale gelmesine hizmet edebilir.
Demokrat zihniyeti temel alan, derinlik ve ciddiyete sahip bir muhalefetin salt varlığı bile Kürt siyasetinin önündeki alanı genişletebilir ve bu da ülkenin demokratlaşmasına katkı olur.
Aksi halde toplumsal çürümeyi tetikleyen ama halk için ‘doğal ve normal’ algılanan yeni rejimin parçası olarak hayata devam etmek de (tabii ki) mümkün…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023