Hilâl KAPLAN
Geçen yazıda Hz. Peygamber'in (s.a.v.) "Ahir zamanda iman kor bir ateş haline gelecek" uyarısını hatırlatıp, şayet ahir zamanlardan geçiyorsak imanı elde tutmanın önündeki en "yakıcı" engelin günahın yayılması kadar bizzat Müslümanlar eliyle günahın normalleştirilip kanıksanması olduğundan bahsetmiştim. Günahın normalleştirilmesine siyaset ve ticaretle uğraşan Müslümanların yaptığı katkılardan söz edip düşünce ve sanatla iştigal eden Müslümanların düşünce ve sanat eserleriyle kurduğu ilişki üzerine daha az kafa yorulduğunu belirtmiştim. Çünkü siyaset ve ticaret dünyevî iktidar gibi "süfli" işlere tekabül ederken, düşünce ve sanatla uğraşanın "hakikat"le irtibatlanma arayışı içinde olduğu kanısı daha yaygın. Ki bu bakış açısı bir yere kadar doğru. Ancak düşünce ve sanat alanının süfli olanla hiçbir alakası olamazmış gibi onu sonsuz bir yüceltme mekanizması içinde idealize etmek de doğru değil. Bir önceki cümledeki "doğru"yu Müslüman için tanımlayan elbette dinin kendisi olmalıdır. Fakat girişten beri bahsedilmekte olan "arıza" da buradan neşet ediyor zaten. "İyi, doğru ve güzel"i tanımlarken İslâm'a başvurulmamasından ve bu başvurmayışın ortaya "kötü, yanlış ve çirkin" hiçbir şey çıkarmayacağından emin olmaktan...
"Emin olmak" önemli bir vurgu çünkü Müslüman, kendisinden emin olunan ama kendisinden hiçbir zaman emin olmayandır. Bu sebeple "Muhammed'ül Emin" (s.a.v.) peygamberliği bildirildikten sonra bile günde yetmiş kez tövbe etmiştir. Bu minvalde Müslümanın kendisiyle kurduğu ilişki varoluşsal bir "huzursuzluk" üzerine bina edilmiştir. Göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsiyle baş başa kalmak istemediği tekinsiz bir hal üzere yaratılmıştır. Bu yüzden dağların bile yüklenmek istemediğine talip kılınmıştır. Ve yine bu yüzden Müslüman, "havf ve reca" yani "korku ile ümit" arasında salınan bir mevcudiyettir. Bu diyalektik son nefesini teslim edene kadar muttasıl devam eder.
***
Sanat ve düşünceyle uğraşan havas ile avam arasında sosyolojik bir ayrım olduğu doğrudur. Ancak iki sınıf da hükmün İslâm'a ait olması bağlamında aynı Şeriat'a tabidir. Örneğin avam, içkinin haram olduğuna dair hükmü bilir ama bu hükmün hikmetini, illetini, maksadını bilmeyebilir. Havas ise ilmi tahsil ve idrak bağlamında daha zengin bir birikime sahiptir. Ama sonuç olarak netice değişmez. İki grup Müslüman da Şeriat'la bağlanmıştır çünkü iki grup Müslüman da aynı "nefs"ten yaratılmıştır. Ve ister havas ister avam olsun, Müslüman için hakikat mertebesine ulaşmanın yolu her dâim Şeriat'tan geçer...
Müslümanların düşünce ve sanata olan alakaları da bu hükümlerden münezzeh değildir. Bu alanlarla meşgul olan Müslümanların bir tür elitizme tekabül eden ikilik anlayışıyla hareket etmelerinin Şeriat'a uygun olan herhangi bir veçhesi yoktur. Şeriat'ı bir kez askıya almaya kalktı mı, o sınır çizgisinin nerede çekileceği belirsizleşir. İster avamdan ister havastan olsun, Müslüman bu sınır çizgisini çekmekten aciz olduğundan vahye başvurur. Bunu söylerken Müslümanların örneğin müstehcenlik barındıran eserleri seyretmeyi, okumayı veya dinlemeyi kısıtlamaları gerekip gerekmediğini bilmiyorum. Bu noktadaki hükmü alimlere bırakıyorum."Bence" diye başlayan cümleler kurup, "kendisinin fakihi olan" ve ahkâm kesen Aydınlanmacı Müslümanlardan değilim. Fakat ilimle meşgul olmaya çalışan bir Müslümanın bu tür eserlerle irtibatlanırken "günah"a ne kadar yaklaşıp yaklaşmadıkları sorgulamasını yapmalarının gerekli olduğu kanaatindeyim. Çünkü belirttiğim gibi Müslümanın en az barışık olması gerekenin kendi nefsi olduğunu biliyorum. Müslüman için esas motivasyon hakikat arayışıysa, bu arayışın kendi nefsinden emin olan birisinin gerçekleştiremeyeceğini aklında tutmasında hayır olduğunu düşünüyorum. Zira ilim veya sanatın nihai amacı hakikate yaklaşmak ve ondan nasiplenmek olarak konumlandırılırsa, hakkında "huzursuz" olunması gerekenin en başta en hakir olan olarak bilinmesi gereken kendi nefsimiz olduğu gerçeğini idrak etmek gerekiyor.
"Huzur İslâm'da" diyenlere bile "huzursuzluğu" salık verip, "mevzubahis sanat veya düşünceyse Şeriat teferruattır" düsturuyla hareket etmek, kendi nefsinden huzursuz olmamayı gerektiren bir haldir. Nefsimizle kurduğumuz ilişkinin çekirdeğindeki huzursuzluğu muhafaza etmek gerekir. Bu bağlamda son iki yazıda serdettiğim görüşlerin hepsi öncelikle en hakir bildiğim kendi nefsime yöneliktir...
Evet, ahir zamanda iman kor bir ateş haline gelecek. Ellerinizin yandığını hissediyor musunuz?
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019