Kadri GÜRSEL
‘Barış Pınarı Harekatı’, Ankara’nın ‘Rojava Kürt devletçiği’ kaygısının bertaraf edilmesine ve ABD’nin denklemden çıkarılmasına vesile olduktan sonra, Suriye’deki bir numaralı oyun kurucu Rusya’nın 2015’ten bu yana uyguladığı büyük stratejiye monte edildi.
22 Ekim’de Rusya’nın Soçi kentinde Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan arasında varılan mutabakatın bir ve iki numaralı maddelerinde tarafların, ‘Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne bağlılıkları ve bunun yanı sıra Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gündemleri boşa çıkarmaktaki kararlılıkları’ vurgulanıyor.
Altını çizmekte fayda var: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, ‘Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gündemin’ tezahürü olan YPG’nin tasfiyesi karşılığında ülkenin toprak bütünlüğüne ve daha önemlisi ‘siyasi birliğine’ bağlılık taahhüdünde bulunmuştur.
Türkiye’nin bu yükümlülüğünün teyidi ve YPG’nin tasfiyesi, Suriye’nin bütünlüğünün yeniden tesisi yönündeki dinamiği Rusya ile birlikte güçlendirecektir.
Rusya’yı en az bunlar kadar memnun ettiğini varsayabileceğimiz önemli gelişme, ABD’nin Suriye’de Rusya karşısında bir denge unsuru olarak mevcudiyetinin son bulmasıdır. Suriye’deki ABD varlığı ‘Fırat’ın doğusu’ adı altında bir jeopolitik gerçeklik yaratarak ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit etmekteydi. Artık ‘Fırat’ın doğusu’ Fırat vadisinin doğu yakasını işaret eden bir coğrafi terimdir.
Şam’daki rejimi devirmek ve yerine fıtratına yakın bulduğu bir siyasal İslamcı iktidarı oturtmak için, öngörüsüz ve fevkalade kötü planlanmış agresif bir politikayı aynı tarzda uygulamaya koyan Türkiye, bu nedenle Suriye’ye müdahale etmesine yol açtığı ‘Rus ayısı’ ile baş başadır artık.
2015’in sonbaharındaki Rus müdahalesi, Ankara’nın cihatçı unsurları destekleyerek sürdürdüğü feci Suriye oyununun bittiğini ilan etmişti. Lakin finalin nasıl olacağını görmek için beklemek gerekecekti.
Bu dört yıl zarfında IŞİD, selefi cihatçı sözde muhalifler, YPG ve ABD tasfiye edildiler.
Bu arada, güncelin baskısı bize geçmişi unutturmamalı: IŞİD’in alan tutması sonucunda Suriye’ye müdahale eden ABD burada müttefik olarak PKK’nın uzantısı YPG’yi buldu ve IŞİD’e karşı YPG’yi kullandı. Amerikalılar, 2016’da 15 Temmuz darbe girişiminin akabinde YPG’yi IŞİD’e karşı Fırat’ın batısındaki Münbiç’e geçirdiler. Türkiye ‘Kürt koridoru’ açılması ihtimalini ortadan kaldırmak için ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’nda IŞİD’e karşı ‘göğüs göğüse’ savaşmak zorunda bırakıldı.
Diğer taraftan Suriye’nin batısında, Halep’ten en güneydeki Dera’ya kadar selefi cihatçılarla birlikte ‘ılımlı muhalif’ diye tabir edilen güçler de Rusya destekli Suriye Arap Ordusu ve müttefikleri tarafından parça parça tasfiye edilip sonunda İdlib’e sıkıştırıldılar.
Özetle, ABD’nin donatıp koruduğu YPG, IŞİD’i yendi; Rusya destekli Suriye Arap Ordusu cihatçıları İdlib’e sürdü; Türkiye ‘Barış Pınarı Harekatı’ vasıtasıyla YPG’nin tasfiyesini mümkün kıldı ve ABD Fırat vadisinin güneydoğu ucuna çekildi, başka bir ifadeyle kendisini saha dışına çıkardı.
Diğer taraftan Türkiye ve Rusya arasındaki 22 Ekim tarihli Soçi Mutabakatı Suriye’nin Kürt sorununu Rusya’ya havale etmektedir.
Aynı mutabakat, Türkiye ve Suriye’nin 1998’de imzaladıkları Adana Anlaşması’nın iki ülke arasında varılacak bir barışın güncel koşullardaki zeminini oluşturacağını ve Rusya’nın da bu amaçla ‘kolaylaştırıcılık’ rolünü üstleneceğini ilan ediyor.
Bütün bunların anlamı şu: Suriye’de ‘Pax Russica’, Türkçesiyle ‘Rusya barışı’ adım adım inşa ediliyor.
‘Rusya barışı’ndan kasıt, kurulmak istenen bir istikrar ortamının hakemliğini ve koruyuculuğunu Rusya’nın üstlenmesidir.
Bu ‘Rusya barışı’nın çatısı altına giren Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin muhafazasını teyit ettiğine göre, günü geldiğinde Suriye’den çekileceğini de zımnen taahhüt etmiştir.
22 Ekim tarihli Soçi Mutabakatı’nın birinci maddesinde Rusya’nın da Türkiye’nin ulusal güvenliğinin korunmasına olan bağlılığının altı çiziliyor.
Bu mutabakatla Rusya, Türkiye’nin algıladığı YPG-PKK tehdidinin ve Suriyeli sığınmacılar sorununun Barış Pınarı Harekatı’nın ‘haklılık gerekçesi’ni oluşturduğunu kabul ediyor.
YPG-PKK tehdidi ötelense bile İdlib’e yönelik bir Suriye Arap Ordusu taarruzu mukadder görünüyor ve bunun sonucunda Türkiye’nin sığınmacı sorununun büyümesi kaçınılmaz. Dolayısıyla, Tel Abyad ve Resulayn arasında Türkiye’nin kontrolüne bırakılan 3600 kilometrekarelik alan gerçekten de sığınmacıların geçici iskanında kullanılabilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve müttefikleri olan cihatçı unsurlardan müteşekkil ‘Suriye Milli Ordusu’nun Afrin, ‘Fırat Kalkanı’ ve ‘Barış Pınarı Harekatı’ bölgelerinden çekilmeleri çok uzun bir süre alabilir. İdlib’deki gözlem istasyonlarının akıbetinin ne olacağı ise şimdilik meçhuldür.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanısa da, sonunda iki ülke arasındaki meselenin Şam’ın tazminat taleplerine maruz kalınmadan çözülmesi için esas parametreyi ‘toprak karşılığında barış’ oluşturabilir. Velhasıl Türkiye Suriye’den, Şam’ın onayladığı kalıcı bir barış ve güvenlik ortamı oluşmadan çekilmeyebilir.
Türkiye’nin Suriye sorununun çözümü için çatı işlevini ‘Cenevre Süreci’nden önce ‘Pax Russica’ görecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020