Alper GÖRMÜŞ
Geçtiğimiz pazartesi bu köşede, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) demokrasinin kurumsallaşmasına yönelik reformcu çabalarından vazgeçip, toplumun bir bölümünü dışlayan otoriter bir çizgiye yönelmesinin sembolik başlangıç tarihi olarak 1 Nisan 2013’ü önermiştim.
1 Nisan 2013, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun, yeni dönemin ‘inşa dönemi’ olacağı gerekçesiyle partisinin liberallerle yollarının ayrılacağını ilan ettiği, sonradan çok ünlenen konuşmasının basına yansıdığı tarihti.
Gerçekten de, 2013 baharından itibaren, özellikle yaz aylarındaki Gezi olayları ve yıl sonundaki bir tarafı yolsuzluk öbür tarafı hükümet devirme operasyonu olan 17-25 Aralık’tan sonra olan bitene baktığımızda, 1 Nisan 2013’ü AK Parti’nin giderek darlaşan yeni ‘toplum’ algısının başlangıç tarihi olarak düşünmek daha da anlamlı bir hale geliyor. (“AK Parti’nin ‘toplum’dan kendi ‘cemaat’ine dönüşünün yıldönümü”, Serbestiyet, 2 Nisan 2018).
Zikrettiğim yazı, cevabını bugün vermeye çalışacağımı söylediğim birkaç soruyla bitiyordu:
“Peki, AK Parti hangi koşullar oluştuktan sonra toplumun tamamının memnuniyetini sağlamayı önemsememeye başladı? Toplumun tamamının memnuniyetini sağlama stratejisi onu iktidar yapmaya devam ettiği halde neden bu stratejiden vazgeçip kendi cemaatine döndü? Mecbur mu kaldı, nefesi mi yetmedi?”
Bugün, bu soruları cevaplamaya çalışacağım.
Her ağacın kurdu özünden olur...
Bence AK Parti’nin dönüşümünün nedenleri ‘temel’ ve ‘tetikleyici’ (katalizör rolü oynayan) olmak üzere iki düzeyde ele alınabilir. Bu cümleden olmak üzere: Tetikleyici nedenler olmasaydı da AK Parti büyük bir ihtimalle ilk 10 yılındaki kapsayıcı iddialarından vazgeçip bugünkü dışlayıcı, kutuplaştırıcı vasıfları haiz bir parti haline gelecekti; bu, sadece bir zaman sorunuydu.
Bu paragraftan, özellikle ara başlıktaki ‘her ağacın kurdu özünden olur’ özdeyişinden kalkarak, AK Parti’yi değerlendirirken yıllardır eleştirdiğim ‘özcü’ yaklaşımı benimsemeye başladığım sonucu çıkmasın. (Bu yaklaşıma göre, AK Parti özü itibariyle ‘yanlış’ ve ‘kötü’dür, dolayısıyla ondan ‘doğru’ ve ‘iyi’ bir şeylerin sâdır olması mümkün değildir ve dolayısıyla onu programına ya da yapıp ettiklerine bakarak değerlendirmek doğru değildir.)
Bu yaklaşım sahipleri, kendi tezleriyle tutarlı biçimde, ‘öz’ü nedeniyle AK Parti iktidarının başlangıcı ile sonraki dönemleri arasında hiçbir fark görmediler, yine tezleriyle tutarlı biçimde AK Parti’nin bugünkü çizgisinin kaçınılmaz olduğunu öne sürdüler, sürüyorlar.
Ben ise ‘her ağacın kurdu özünden olur’ derken, AK Parti’nin bugünkü çizgisini ağırlıklı olarak ‘tetikleyici’ dediğim nedenlerle açıklamanın yanlışlığına işaret etmek için kullanıyorum. Yani bu sonucun kaçınılmaz olmadığını, tam tersine AK Parti’nin kendi algılarından ve o algılara bağlı olarak geliştirdiği tercihlerinden kaynaklandığını öne sürüyorum.
İlk 10 yıl: Demokrasiye mecbur bir parti
Tek partinin hükmettiği uzun iktidar dönemlerinin yozlaştırıcı, darlaştırıcı sonuçlar ürettiği, siyaset bilimcilerin üzerinde ittifak ettikleri bir tez... Söz konusu yozlaşma ve darlaşma, eksik kurumsallaşma düzeyleriyle malûl devletler ve toplumlar söz konusu olduğunda çok daha çabuk ortaya çıkıyor.
AK Parti, statükoya karşı mücadele ederek iktidar olmuş bütün yeni partiler gibi yönetti ülkeyi: Başlangıçta demokrat, sonra giderek otoriterleşen bir tarzda... Demokrat Parti tek parti statükosuna karşı, Adalet Partisi 27 Mayıs statükosuna karşı, Anavatan Partisi 12 Eylül statükosuna karşı ve nihayet AK Parti askeri vesayet ve 28 Şubat statükosuna karşı iktidarlarının ilk yıllarında, sonraki baskıcı ya da kısıtlayıcı dönemlerinden çok uzak ‘liberal’ performanslar sergilediler.
Bu ortak özellik bir tesadüften ibaret değil: Bu tür iktidarlar, statükoya karşı mücadelelerinde toplumun mümkün olan en geniş desteğini almak zorundaydılar, başka türlü seçim kazanamazlardı ve o nedenle toplumun tamamının memnuniyetini gözeten programlar uyguladılar. Çıkış noktaları ve amaçları gereği, bu programlar baskıcı olmaktan ziyade özgürlükçü olmak zorundaydılar.
Bu partiler ilk birkaç seçimi kazanıp iktidar olduktan sonra zamanla kendi statükolarını ve o statükoya oy veren ‘kendi’ seçmenlerini yarattılar ve ‘kendi’ seçmenleriyle seçim kazanmanın mümkün olduğuna inandıkları andan itibaren de otoriterleşmeye başladılar.
Tam bu noktada geçen yazıda sorduğum soruyu hatırlamakta yarar var: Bir parti toplumun tamamının memnuniyetini sağlama stratejisiyle iktidara gelebiliyorken neden bu stratejiden vazgeçip kendi cemaatine döner?
Kanaatimce bu sorunun cevabı iktidar duygusunun doğasında aranmalıdır: Bütün iktidarlar daha az talepkâr ve talepleri kendisini ‘sinirlendirmeyecek’ toplumları (yani kendi cemaatlerini) yönetmek isterler... Dolayısıyla, kendi cemaatinin oylarıyla seçim kazanmanın mümkün hale gelmesinden itibaren de toplumun tamamının memnuniyetini gözetmekten adım adım uzaklaşırlar.
AK Parti’nin ilk 10 yıldaki görünümünün de, sonraki dönüşümünün de en temelde böyle bir analizle anlaşılabileceğini düşünüyorum.
Tetikleyici (katalizör rolü oynayan) etkenler
Girişte, AK Parti’nin toplumdan kendi cemaatine dönme sürecini hızlandıran tetikleyici nedenlerden söz etmiştim...
Bunları, ortaya çıkış sıralarına göre dört başlık altında toparlayabiliriz.
Birinci neden, liberallerin bazı illiberal tavırları: Aziz Babuşçu’nun sözleri, AK Parti’nin siyasal reformlarını destekleyen liberal aydınların, iktidarın atmak istediği fakat liberal aydınların dünyalarında anlamlı olmayan bazı dinî özgürlük adımlarına karşı AK Parti’yi eleştirmeye başlamalarını izlemişti.
Bunların en önemlisi, üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması için getirilen yasa değişikliğine karşı yürütülen liberal muhalefetti...
Büyük şehirlerde büyük kalabalıkların toplandığı (mesela AVM'ler) kapalı mekânlarda çocuk oyun odaları ve mescit açılmasına dair ilgili kanunda yapılmak istenen değişiklik ile
Kocaeli belediyesinin, 20 kadar karma plajdan sonra bir tane de ‘kadınlar plajı’ açma kararına yönelik muhalefet de yine aynı fasıldandı.
Gerçekte bunların üçü de insan ve yurttaş hakları çerçevesinde dile getirilmiş haklı ve makul taleplerdi ve liberallerin bu konulardaki muhalefeti (en iyi ihtimalle sessizliği) AK Parti’yi kendi cemaatine dönme hususunda tetiklemiş olabilir.
Liberallerin, andığım meselelere dair hiç de demokratça olmayan tavırlarını o günlerde eleştirdiğim bir yazıya şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/aktuel/alper-gormus/2013/05/27/onumuzdeki-10-yilda-ak-parti
İkinci neden, Gezi olayları: Aziz Babuşçu’nun ‘yeni dönem inşa dönemi olacak, bu nedenle liberallerle birlikte yürümeyeceğiz’ sözlerinden birkaç ay sonra Gezi olayları patladı. AK Parti, özellikle de Erdoğan Gezi’nin iç ve dış düşmanların hükümeti ayaklanmayla yıkma girişimi olduğunu söyledi. Doğruluğu yanlışlığı bir yana, bu tespit toplumun bir bölümünü ‘düşman’ olarak kodluyordu ve bunun doğal bir sonucu olarak AK Parti onları dışlayıp kendi cemaatiyle daha sıkı bağlar kurmaya yöneldi.
Üçüncü neden, 17-25 Aralık olayları: AK Parti, kendi cemaatinden saydığı bir grubun, gizlice hazırladığı bazı yolsuzluk dosyalarını kullanarak hükümeti yıkma gayreti içine girmesi karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı. İlk travmayı atlatınca da, bundan çıkardığı ilk ders, giderek daha fazla ‘gerçekten kendi cemaatine’ yaslanma gereği oldu.
Dördüncü neden, 15 Temmuz darbe girişimi: Bu son olay, AK Parti’nin korkularını da, daha homojen daha güvenilir bir kitleye dayanma arzularını da zirveye çıkardı. 15 Temmuz’dan itibaren ‘kendi’ cemaati olarak düşündüğü kesimleri daha da homojen bir yapıya büründürmek için kutuplaştırıcı söylemlere hız verdi.
Özetlersem: AK Parti, ilk 10 yılından sonra zihniyetinin ve siyasi geleneklerinin taşıdığı tortulara yenik düştü ve toplumun bütününün memnuniyetini gözetme çizgisi, yerini kendi camaatinin taleplerini karşılama ve geri kalanların taleplerini bastırma çizgisine terk etti. Bu süreç, bazı tetikleyici unsurlarla hız kazandı ve neticede içinde bulunduğumuz siyasi vasat oluştu.
NOT. AK Parti milletvekili Aziz Babuşçu’dan, bu yazının birinci bölümüne (“AK Parti’nin ‘toplum’dan kendi ‘cemaat’ine dönüşünün yıldönümü”, Serbestiyet, 2 Nisan) ilişkin bir mektup aldım. Aşağıda mektubun tamamını bilgilerinize sunuyorum.
***
Sayın Alper Görmüş;
Bir STK’da yaptığım konuşmanın bir bölümü, anlamından ve bağlamından kopartılarak ve benim söylemediğim cümleler de söylenmiş gibi yapılarak bir hayli spekülasyonlar yapılıyor.
Görüyorum ki siz de bu kervana katılmışsınız.
Öncelikle o konuşmamda, bütün liberalleri kapsayan bir genellemede bulunmadım.
“Bugün bizimle yol yürüyen bir kısım liberallerin önümüzdeki süreçte bize cephe alacaklarını” söyledim.
“Bir kısım liberallerin.”
Nitekim öngörüm doğru çıktı.
Birkısım liberallerin, kimisi aşırı FETÖ güdümünde olduğundan, kimisi de yerli ve milli olan her şeye uzak durup aşırı batı eksenli düşündüklerinden dolayı AK Parti’ye cephe aldılar.
Bu neden böyle oldu?
Açıklayayım.
AK Parti kurulup da iktidara gelince bir kısım liberaller ile beraber, farklı paydaşlar; Sosyal demokrat, sözüm ona aydın entelektüel ve düşünce adamları AK Parti’ye destek verdiler.
Bu desteğin sebebi, onların AK Partinin siyasal felsefesini benimsemeleri değil, AK Parti’nin mücadele ettiği antidemokratik statükoya kendilerinin de karşı olmalarındandı.
Daha açık söyleyeyim;
Bu liberaller ve diğer paydaşlarla sevmediğimiz aynıydı ama sevdiklerimiz aynı değildi.
Biz iş başına geldiğimiz andan itibaren statüko tarafından birçok engellemeye, sıkıştırmaya ve zorlamalara maruz kaldık.
Bir yandan kendi icraatımızı yapmaya çalışırken bir yandan da statükocu devlet anlayışıyla boğuştuk.
Ama ne zamanki statükoya karşı mücadelemizde önemli mesafeler aldık, bu sefer bazı liberaller ve diğer paydaşlar kendi özledikleri bir Türkiye fotoğrafını hayata geçirmemizi istediler.
Orada farklılıklar derinleşti.
Bir arsa düşünün, ortasında dev bir taş kütlesi var.
Bu kütlenin oradan kaldırılmasını herkes ister ama onun yerine ne konulacağında fikir ayrılıkları başlar.
İşte o taş, Türkiyede’ki ideolojik, statükocu devlet anlayışıydı.
Biz AK Partiyiz.
Bizim kadim medeniyetimizden gelen ve bu toprakların hamurunu yoğurmuş değerlerimiz var.
Bazı liberaller için ise tek değer, batılı gibi olmak, batılı gibi düşünmek, batılı gibi yaşamak.
Bunların milli ve manevi değerler diye bir skalası yok.
Onlara göre batılı düşünce, insan düşüncesinin ulaştığı ve daha ilerisi olmayan son noktadır.
Bunu en kesif şekilde Kıbrıs meselesinde, bölgesel meselelerde, sözde Ermeni soykırımı meselesinde, PKK-PYD-YPG’yebakışta görebiliriz.
Biz milli ve yerli olmayı siyasetinin ekseni kılmış bir partiyiz, onlarınsa batı dışında pergellerinin iğnesini batıracakları milli bir merkezleri yok.
Tabii, bu kopuş sürecinde FETÖ ile mücadelenin de önemli bir etken olduğunu söylemeliyim.
Elbette FETÖ’ye karşı olan liberalleri istisna ediyorum.
Ancak herkes biliyor ki, bizimle yollarını ayıran liberaller ve diğer paydaşların önemli bir kısmı FETÖ ile sürekli yakın temas halinde ve ortak düşüncedeydi.
İçlerinde, 15 Temmuz darbesini kastettiğini kolayca anlayacağımız “Yakında büyük alt üst oluşlar yaşanacak, Tayyip kaçacak, bu hükümetin çok az bir ömrü kaldı, büyük olaylar olacak, göreceğiz bakalım, o zaman ne yapacaklar” diyenler vardı.
Bugün artık daha iyi anlıyoruz ki, bazılarının FETÖ ile ortak noktaları “gayri milli” olmak.
FETÖ de sürekli batıya hizmet etti ve bugün de en çok himayeyi batıdan görüyor.
Toparlarsak;
Benim söylediklerim bir kehanet değil, görünen köyün kılavuz istememesi durumuydu.
Nitekim dediklerim de çıktı.
Mesele bundan ibarettir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025