Ferhat KENTEL
İyimserlik hücrelerim direniş kapasitelerini kaybettikleri zaman, bol miktardaki olay ve insana bakınca, ahlakıyla birlikte, “ortadan ikiye yarılmış memleket” görüntüsü daha da fazla görünür hâle geliyor.
Evet, belki tüm toplumsal bedeni henüz tam olarak kuşatmadı ama sıradan insanlıklarımızın içinde başkaları için öfke ve nefret kol geziyor. Ama bardağın dolu kısmı- boş kısmı misali, bu sıradan insanlıklarımızın içinde hâlâ başkaları için şefkat, merhamet gibi duygular olsa da, bu toplumun temsil edildiği, tahayyül edildiği yer olarak kabul gören, en azından kendilerine “temsil” özelliği atfeden “devlet- hükümet- derin devlet” kertesinde tam da bizi birbirimizden daha da fazla nefret ettirmeye yönelik gayretkeş bir çaba sürüyor.
Sırf İçişleri Bakanı’nın dönüp dolaşıp tekrarladığı “veciz tahlil” bile yeter nefret pompalama faaliyetine örnek olarak. Hani “sadece PKK öldürmüyor, batıda ressamlar fırça ve boyayla, yazarlar kalemle, klavyeyle terör yapıyor” minvalindeki özlü sözünde olduğu gibi...
Yani İ.N.Ş. ve benzerleri “iktidar” olarak mesela bir “terör” tanımı yapıyor, ortaya dostu ve düşmanı ayıran bir hat çiziyor ve kendini beri yana, başkalarını hattın öbür yanına düşman tarafına yerleştiriveriyor. Yani onlara göre, vaziyet net: iki tür insan var; “iyiler ve kötüler”; “dostlar ve düşmanlar”; “teröristler ve terörist olmayanlar”...
Hayatını kaybeden gencecik askerler için duyulan acı işlevselleşiyor; bu acı başkalarına vurmanın aracı hâline geliyor. “Aynı anda birden çok acıyı taşıyamazsınız” diyor bu sınır koyanlar...
Ancak “memleketin ortadan yarılmış” olmasına işaret eden vaziyet, yukarıdaki ayrımı yapanlar için de oldukça sorunlu. “Terör” kıstası vesilesiyle ortaya konulan ayrım sadece “dostlar” için kullanılan bir ayrım olmaktan çıkıyor... İ.N.Ş’nin sahip en azından şimdilik daha fazla sahip olduğu tanımlama kapasitesiyle yaptığı ayrım onun “düşmanları” tarafından da mecburen kullanılan bir ayrımhâline geliyor.
Çünkü bu ayrım ortadaki sınırın öbür tarafına atılanları “terörize” ediyor. Yani sınır koyanlar kelime oyunu yapmıyorum “terör” uyguluyor. Tanımlayıcı kelimeleriyle, bir sanatçının fırçasından, bir yazarın klavyesinden daha fazla “terör” iklimine katkıda bulunuyor. Yani devletin tepesinde hasbelkader “temsil” gücünü ele geçirdikten sonra, habire sağı solu “terörist” olmakla suçlayanlar, devlet içindeki güç mücadelelerinde ve dengelerinde köşe kapmak için, kendi tarif ettikleri anlamda “teröre” başvuruyorlar.
Ve tabii, şimdiye kadar kendi vatandaşları üzerinde Dersimlerden, 6-7 Eylüllerden (27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ıyla) darbelere kadar her türlü “terör”ü denemiş olan böyle bir devletin çömez hizmetkârları da aynı “terör”e başvurmakta herhangi bir beis görmüyorlar. 28 Şubat’ın kaset tezgâhlarında, AKP’ye karşı Genelkurmay kaynaklı, “irtica.org” vb. faaliyetlerinde bol bol örneğini gördüğümüz tarzda faaliyet gösteren “İslamcı” (!) bir yayın organında“klavye kullanan bir yazar”, Aydın Engin’e çakmak için, Hrant’ı görünen o ki, zerre kadar sıkılmadan devreye sokuyor: “‘Çok vicdanlı çoook. Çok vicdanlı bir Ermeni’ diye takdim edilen Hrant’ı tanırsınız. Onun yakın adamı Aydın Engin vardır..”
Ne alaka? diye sormanızın bir âlemi yok. Bu nasıl bir vicdansızlıktır? diye dertlenmenizin de pek bir faydası yok... Öyle işte... Mesele terörize etmek... Tam da terörü ölçüsüz, acımasız, kalleşçe ve de bütün soğukluğuyla işlevsel kılan özelliğiyle devreye sokmak...
Hesaplarının ayrıntısını anlamak her zaman çok kolay olmasa da, devletin tepesindekilerin ve onların her daim çömezlerinin, bir taraflarıyla “düşman” yaratarak iktidarlarını ebedi kılmak istedikleri sırıtıyor bu işlevselliğin içinde...
Ancak, memleket ortadan ikiye yarılırken, durduğunuz yere göre sınırın öteki tarafına karşı mevcut olan bu vicdansızlığı anlamak gerçekten hiç kolay değil.
Mesela “bakan” olarak değil, belli bir hizmet gören “yazar” olarak değil; bizzat “insan” olarak bu insanlar, bütün bu acı dolu dünyayla yaşamayı nasıl beceriyorlar? Mesela “teröre bulaşmamış”, yani eline silah almamış kayıp yakınlarını, işkence görmüş insanları falan düşünüyorlar mı arada bir? Mesela sadece “yazı” yazmış bir insan olarak Hrant için denmiş o lafı, her yeri geldiğinde devreye sokarak, başkaları için de “ya zaten hakketmişti” diyerek mi hafifletiyorlar ruhlarını? Yoksa “yok canım, öyle bir şey olmadı” diyerek mi? Ya da “oh çok güzel olmuş canıma değsin, elimde olsa ben de yaparım” mı diyorlar?
Cevabın tamamı değil ama en azından bir kısmı galiba işte bu “terör”de yatıyor. Hrant Dink’in bedeni hâlâ yerde yatıyorsa, bunun nedeni ancak terörün bu kadar içselleştirilebilmesiyle mümkündür. Beş seneyi geçmesine rağmen, o insan gibi insanı öldüren çeteler (ya da devlet), ancak terörü içselleştiren ruh hâli sayesinde herkesin gözü önünde sessizliklerde saklanmaya devam edebilirler.
Terör bu kadar içselleştirilebildiyse, Mazlum-Der’in Uludere’de ölen insanlar için göstermeye çalıştığı empatiye, “vatanperver” kılığına girmiş “teröristler” satırla, silahla saldırmaya cüret edebilirler...
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020