Murat BELGE
Bir süreden, uzunca bir süreden beri, yalnız Türkiye'de olanlar değil, dünyanın çeşitli yerlerinde öne çıkan olaylar, "popülizm" dediğimiz siyasî "üslup" üstüne düşünmeye davet ediyor. Yaz başında, Britanya'da "Brexit" ve şimdi Kolombiya'daki referandum, iki çarpıcı olay. Ben de bir süre önce Birikim'in online sayılarında "popülizm" üstüne bir şeyler karalamaya başladım. Bunlara, yeni olaylar oldukça, devam etmeyi düşünüyorum.
İki "referandum" olayı: Halk oylamasında Britanya, Avrupa Birliği üyesi olmayı reddetti; Kolombiya halkı da FARC'la barış yapmayı reddetti. Bunların ikisi de geri kalan dünyada şaşkınlık yarattı. Beklenmediği için şaşkınlık yarattı; aynı zamanda, hayal kırıklığı da yarattı. Tamam, Britanya "Brexit" deyince sözgelişi Marine Le Pen ile Donald Trump "Bravo!" dediler. Ama bu Marine Le Pen ile Donald Trump neyse ki -henüz diyelim- dünya kamuoyunda çoğunluğu temsil etmiyorlar. Bizim "iyi" dediğimize onların "kötü" demesi (ve bunun karşıtı) bir "sürpriz" değil.
Bu iki ülkede referandum konusu olan olayları izleyenler, bilenler, referandum sonuçlarını beğenmediler. Halkın verdiği oyları ve kararı beğenmediler.
Oysa, işte, "referandum"dan söz ediyoruz. Dünyanın bilinen en "demokratik" prosedürlerinden biri: "Şu konuda ne düşünüyor, ne istiyorsun?" diye gidiyorlar, halkın kendisine soruyorlar. O da cevabını veriyor. Demokrasi bu değilse nedir?
Batı dünyasında "demokrasi" kralların ya da aristokratların -yani birtakım "ayrıcalıklı azınlıklar"ın mutlakiyetçi yönetimlerine karşı, bu yönetimlerle mücadele içinde doğdu ve biçimlendi. Dolayısıyla "çoğunluk iradesi" kendi başına, ne dediğine bakılmaksızın, doğru sayıldı: "Doğru," "ilerici," "iyi" vb.
Şimdi durum böyle mi? Böyle net bir mevzilenme "ak ve kara" diyebileceğimiz bir ayrışma mı söz konusu? Hayır, olay bu kadar basit değil.
Şu yakın zamandaki iki referandum olayından yola çıkarak bu konuyu tartışıyoruz ama yakın tarihte pek çok olayı bu açıdan bakarak masaya yatırabilir, sorgulayabiliriz.
Fazla üstünde konuşulmayan bir örnekten konuya gireyim: İsviçre'de kadınların seçimde oy verme hakkı yetmişli yıllara kadar yoktu. Bu hakkın "verildiği" 1971 referandumu öncesinde, çok eski değil, 1959'da gene bir referandum yapılmış, katılanların (tabii yalnız erkekler) oylarının yüzde 67'siyle reddedilmişti.
Sizce "demokratik" mi, 1959 referandumu?
"Referandum" değil "seçim," ama sonuçta aynı hesaba gelir: 1933'te Almanya'da yapılan ve Nazi Partisi'nin yüzde 30'larda oy aldığı seçim. Yüzde 30'lar çok yüksek bir oran sayılmayabilir ama Hindenburg'un Şansölye'liği Hitler'e vermesine yetti. Gerisi malûm. O seçimin en yüksek oy oranı buydu zaten.
1939'da Hitler'in yönetimi devam etsin mi, etmesin mi diye bir referandum yapılsa, sonuç ne olurdu acaba? "Etsin" diyenlerin oranı yüzde 90'ın altına inse çok şaşırtıcı olurdu.
Bu "demokrasi için" bir tercih olur muydu?
Bizler, "Britanyalı" ya da "Kolombiyalı" değiliz. Dünyada olan olayları zihnimizde yer etmiş, siyaset felsefesine mal olmuş kavramlarla ve dünya ülkeleri hakkında edindiğimiz bilgilerle düşünüyoruz. Sözgelişi adam "Şunu şunu istediğim için Brexit'e oy verdim" diyor; bu sonuç onun istediklerini getirmeyecek, muhtemelen tam tersini getirecek.
"Barış iyidir" diye bellemişiz. "Müzakere, müsademeden iyidir" diye bir bilgi var zihnimizde. Olgularla pekişmiş. "İnatlaşma"dan değil "uzlaşma"dan olumlu sonuç çıkar, böyle öğrenmişiz, böyle görmüşüz. O zaman Kolombiya halkının referanduma verdiği cevaba ne diyeceğiz? Biz dışarıdan bakanların çoğu bunun Kolombiya halkı için iyi sonuç vermeyeceğini düşünüyoruz. Kolombiya halkının kendisi böyle düşünmüyor.
Yıllardır usanmadan yazarım: Modern dünyada demokratik "yönetim," tabanın "istekleri" ile uzmanların "bilgileri"ni bir araya getirebilme yeteneği üzerinde döner. Bunları yüzde yüz bağdaştırmak mümkün değildir. Yer yer ve zaman zaman, sorunun yapısına göre, düpedüz imkânsız dahi olabilir. Ama her durumda, asgarî hoşnutsuzlukla işleyecek çözümler bulunabilir, bulunmalıdır.
Bu çağda "bilgi" özel bir önem kazandı, bunu hepimiz biliyoruz. "Bilgi Çağı" falan gibi kalıplar havada uçuşuyor. İnsanların bilgiye erişmesini kolaylaştıracak araçlar da icat olundu.
Böylece insanlar "daha bilgili" mi oldu? Hayır, olmadı. Oradan buradan kaptığı, çarpık çurpuk birkaç bilgi kırıntısıyla "daha bilgili" olduğuna inananların sayısı arttı, bu görülüyor. Ama bunlar gerçekte "daha bilgili" değil, sadece "daha küstah" oldular. Bu gibi "modern dünya"ya özgü diyebileceğimiz yöntemler sonucunda "demokrasi" her yerde "demagoji"ye kaymaya başladı. "Popülizm" dediğimiz nesne de bu süreçlerle besleniyor, güçleniyor.
Bilginin, iş bölümünün, uzmanlaşmanın alabildiğine arttığı bu dünyada, siyaset de gitgide kitlelerden uzaklaştı. Hemen hemen her yerde, çok partili parlamenter rejimlerle yaşamaya alışmış ülkelerde, zaman içinde, "siyaset kastları" oluştu. Toplumun siyasî gidişe doğrudan müdahale edilebileceği kanallarda tıkanmalar var. Genel olarak toplumun müdahalesi tıkanırken daha "mafioso" amaçlarla parti politikalarına nüfuz edebilen açıkgözlerin, çıkar gruplarının ve benzerlerinin önü açıldı. Siyaset, kurulu, yerleşik kalıpları ve kanallarıyla, toplumun en seçkin yeteneklerini davet eden kurum olmaktan çıkıyor. Bu da, gene her yerde, kitlelerle siyasetin arasını açan bir konjonktür yaratıyor. Böyle bir konjonktürde, bilinen (ve bıkılan) siyasî partilerin dışında, birtakım "sivri" fikirlerle ortaya çıkan (ve belirli bir avam dili ve mantığı tutturan) "yeni moda popülist" adamlar bir çekim merkezi oluşturabiliyor.
"Brexit" ve "Kolombiya" bu gidişatın daha yeni tezahürleri. Türkiye'de yaşadıklarımız da bu anlattıklarımın çok uzağında değil.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025