Elif ÇAKIR
Ülkemizin 11. Cumhurbaşkanı. AK Parti’nin kurucu isimlerinden... Hakkını teslim etmek gerekiyor ki, 14 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde, askeri vesayetin adım adım geriletilmesinde de ülkemizin demokrasi rayına oturtulma sürecinde atılan cesur adımlarda da, ülkemizin dışarıdaki imajının düzeltilerek itibarının artırılmasında da ciddi emeği olan bir isim.
Geçtiğimiz Cuma günü, Cumhuriyet Davası’na (kaldı ki, hukuk tarihinde böylesi bir iddianame örneği yoktur sanırım) dair şöyle dedi:
“Gazetecilerin her zaman tutuksuz yargılanmasının doğru olduğunu söylemişimdir. Şimdi de gazetecilerin tutuksuz yargılanmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.” (28 Temmuz 2017)
El hak doğru. Abdullah Gül “basın özgürlüğü” konusunda dün ne düşünüyorsa bugün de aynı noktada. Allah var, dünden bugüne bir milim de sapmadı. AK Parti hükümetleri içinde görev yaparken de, Çankaya Köşkü’ne çıktıktan sonra da, bazen partisiyle ters düşmek hatta zaman zaman dışlanmak pahasına, hatta Fethullahçı terör örgütünün güçlü, dokunulmaz olduğu ve kutsal sayıldığı dönemlerde dahi “kurumsallaşmış demokrasi, özgürlükler, hukuk devleti, adalet, yargı bağımsızlığı, hesap verilebilir bir yönetim, ötekileştirmeyen bir devlet anlayışı, siyasi şeffaflık” kavramlarının altını çizdi, üstüne basa konuştu. Doğru olanı dile getirdi, ilkesel olandan vazgeçmedi.
***
İsterseniz ne demek istediğimi, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçmiş dönem açıklamalarından birkaç örnek vererek daha net anlatmış olayım:
Yıl 2009. Fethullahçı terör örgütünün “Ergenekon” soruşturmalarını bahane ederek devletin kılcal damarlarına güle oynaya yerleşmeye çalıştıkları, yargıya laf edenin ise ertesi gün Ergenekoncu olduğunu öğrendiğimiz sene!
O yıl TBMM’in açılışında şu uyarıyı yapmış:
“Olağanüstü hal, sıkıyönetim durumunda dahi ihlal edilmeyecek hakların yaşadığımız süreçte sıkça ihlal ediliyor olması üzücüdür. Özellikle medyaya bu konuda önemli görevler düşmektedir. Kişilerin mahkemelerden önce yazılı ve görsel medyada yargılanıp mahkum edilmeleri hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Devlet hayatının her alanında, usul yasalarına özellikle dikkat edilmesini tavsiye ediyorum. (1 Ekim 2009)
Yıl 2011. Kamuoyunda Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında tali yollara sapıldığı, ÖYM’ler eliyle şahsi hesaplar görüldüğü tartışma konusu. Cumhurbaşkanı Gül önce TBMM’de yaptığı konuşmada sonra da katıldığı bir televizyon programında şunları söylüyor:
“Demokrasinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden biri de hukukun üstünlüğüdür. Haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfına sarılmamalıdır. Hukuk ‘adalet’ ilkesini gözetmelidir. Hukuk devleti ilkesinin ve hukukun üstünlüğü idealinin nihai hedefi ‘adalet’ talebinin karşılanmasıdır.” (1 Ekim 2011, TBMM Konuşması)
“Yakın siyasi tarihimizi hep birlikte yaşadık. Ne tür olağanüstü dönemlerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye’de her şey dört dörtlüktü diyebilecek halimiz yok. Bir daha yanlışların yapılmaması için Türkiye’nin hukuk standartlarıyla bunları şeffaflaştırması gerekiyor. Yanlış yapanlar hesabını vermek zorundadır. Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarının süratli bir şekilde ve hukuki çerçevede, herkesin hak ve hukukuna saygıyla neticelendirilmesi gerekiyor.” (27 Aralık 2011 televizyon konuşması)
Hatırlayalım. 2011’in en önemli olaylarından birisi de Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan bazı isimlerin genel seçimlerde milletvekili seçilmesine rağmen tutukluklarının devam etmesi, mazbatalarını alamamalarıydı.
Abdullah Gül, 2012 Meclis açılış konuşmasında bu hususa değindi ve şöyle dedi:
“Seçimlere yasal yollarla katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararı çıkana kadar yasama faaliyetlerine katılması gerektiğini düşünüyorum.”
Gül’ün bu sözleri dönemin Başbakanı Erdoğan’a sorulduğunda cevabı ‘Cumhurbaşkanıyla polemiğe girmek istemem” olmuştu.
Gül sadece bu açıklamayı yapmakla kalmadı. Tutuklu milletvekillerine bir de tutuklukluklarını bitirecek yolu gösterdi: Anayasaya Mahkemesine gidin ve bireysel başvuru hakkınızı kullanın.
Yazıya Abdullah Gül’ün basın özgürlüğü açıklaması ile başladık, 2011 yılından basın özgürlüğü açıklaması ile bitirelim.
Nedim Şener ve Ahmet Şık 6 Mart 2011 tarihinde görüntüde Ergenekon davası kapsamında tutuklandıklarında devletin başı olarak verdiği tepki kıymetliydi:
“Yargının işine karışmam söz konusu olamaz. Ancak olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki, kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum.” (Milliyet, Fikret Bila, 7 Mart 2011)
Neden geçmiş hatırlatması yaptığıma gelince...
Dün de “gazeteciler tutuksuz yargılanmalı” dediği için linç edilmişti. Bugün de aynısı oldu. Cumhuriyet Davasına dair söyledikleri nedeniyle bir kez daha kimliksiz troller ve kimliği belli itibar suikastçılarına ‘işaretlenerek’ hedef gösterildi.
Olsun. Abdullah Gül yine de her şeye rağmen konuşmaya hak olanı hatırlatmaya devam etmeli.
Zira geçmiş gösteriyor ki, tarih onu haklı çıkardı. Belki o dönemlerde tepki vermek yerine kulak verilseydi bugün bambaşka bir Türkiye olabilirdi. O yüzden Abdullah Gül’e belki de bu kez kulak versek daha iyi olmaz mı?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.05.2025
30.04.2025
22.04.2025
28.03.2025
28.02.2025
21.01.2025
8.01.2025
1.01.2025
18.12.2024
19.11.2024